Bu millet, dinini, imanını, Allah’ını, kitabını, peygamberini çok seviyor. Birçok şeyi belki bilmiyor, bildiklerinin çoğunu belki yaşamıyor, yaşadıklarını bilinçli yapmıyor belki ama dinini çok ama çok seviyor.
Geçenlerde bir arkadaşımla oturup bir hesap yaptık. Türkiye’de var olan camileri, Kur’an Kurslarını, İmam Hatip Liseleri’ni bu millet cebindeki paralarla yaptırdı. İmam Hatip Liselerinin açılmasına ilk izin verildiği yıllarda, köylerden arpa, buğday toplayarak İmam Hatip Liselerinin inşaatlarını tamamlayabilmişler.
Bu millet, Kur’an Kurslarına, İmam Hatip Liseleri’ne sahip çıkmak için her kurban etinden pay ayırdığı gibi, Kurban derileriyle de sahip çıktı kurslarına, okullarına, derneklerine.
“Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli” mısralarıyla, ezan sesinin Anadolu insanının imanına bekçilik yapmaya devam etmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyor Mehmet Âkif. Her şeye rağmen Anadolu insanı Anadolu’nun her yerinde minarelere de şahitlik yaptırdı. Anadolu’daki camilerin %90’ı bu milletin parasıyla yaptırıldı.
Sadece İmam Hatip Liseleri, camiler, Kur’an Kursları değil, dernekler, vakıflar, tarikatlar da milletin desteğiyle büyüdü. Cemaatleri bir düşünün. Hepsinin para kaynağı, Anadolu coğrafyasında yaşayan bu millet…
Milletimiz Hepsine Yardım Etti…
Sadece bu kadar mı? Hayır! Türkiye’de, kendi sistemleriyle öğrenci okutan tüm cemaatler de bu milletten para toplayarak büyüdüler. Kimi zaman nakit para topladılar, kimi zaman farklı yollardan destek aldılar bu milletten. Kermesler düzenleyerek maddî gelir elde ettikleri gibi, gazete dergi satışlarını yükselterek cemaatlerine sahip çıktı bu millet.
Kasaplık yapan et vererek, ayakkabı üreten ayakkabı vererek, mağaza işleten kıyafet vererek, öğretmen ücretsiz / ucuz ders vererek, kurumlara ve o kurumlarda okuyan gençlere sahip çıktı.
Biraz maddî durumu iyi olanlar dairelerini din eğitimi için vakfettiler. Arsasını hibe ederek Kur’an Kursu veya Cami inşa ettiren olduğu gibi, kendi arsasına kendi parasıyla bina yapıp “Alın burada çocukları okutun!” diyenler de oldu.
Bu desteği, kağıtla kalemle hesaplayabilmemiz mümkün değil. Öyle büyük rakamlar, öylesine büyük destekler çıkıyor ki karşınıza, “Allah (cc) bu milletten razı olsun!” demekten başka bir çareniz kalmıyor.
Tüm bu desteklerin temelinde yatan şey, bu milletin Allah (cc) sevgisidir. Evlatlarımıza Allah’ın dinini öğreten her kuruma sahip çıktı bu millet. “Allah rızası için!” cümlesiyle elini cebine attı bu millet.
Bu millet Allah’ı, peygamberini o kadar çok sevdi ki, peygamberinin o güzel adıyla aynı anlama gelen Ahmet, Mahmut, Mehmet isimlerini verdi çocuklarına. Osmanlı padişahlarına Muhammed ismi yerine Ahmet, Mahmut, Mehmet isimlerinin verilmiş olmasının sebebini okuduğumda, Ecdadımızın peygamberimize gösterdiği hürmete bir kez daha hayran kalmıştım. “Padişaha hakaret edenler olur da Efendimiz’in adı ağza alınarak hakaret / küfredilmesin!” diye Muhammed ismi verilmemiş.
Osmanlı, askerlerine bir dönem “Asakir-i Mansure- i Muhammediyye (Muhammed’in zafer kazanmış orduları)” denmiş. Bugün askerimize “Mehmetçik” denmesinin tek sebebi, bu milletin Allah Resul’üne olan sevgisidir. “Muhammed’in yardımcı kuvvetleri!” anlamında, hâlen Mehmetçik diyoruz.
Peygamberini, adıyla birlikte, coğrafyasının tüm damarlarına bu kadar güzel nakşetmiş başka bir millet var mı bilmiyorum? Ne tarafa baksanız, Anadolu’nun neresine gitseniz, bu milletin birçok tavrında Allah ve Resul’ünün adını, tadını, kokusunu görürsünüz.
Allah aşkına, Muhammed Mustafa aşkına deriz, rica ederken, yalvarırken. Biliriz ki, Allah (cc) denilince, Muhammed Mustafa (as) denilince, akan sular durur, öfke gider.
Anadolu coğrafyasının her köşesinde Allah Resul’ünün adı duyulunca salavat getirilir, “Kalbimizdesin!” anlamında eller kalbe götürülür.
Adına Kurban Olduğum…
Muhammed adında bir adam, arkadaşıyla tartışınca, belinden silahını çıkartıp arkadaşını vurmuş. Vurulan adam ölmüş. Katil olan Muhammed kısa sürede yakalanmış. Mahkeme günü geldiğinde, askerler eşliğinde mahkeme salonuna getirilmiş. Mahkeme salonunun kapısında ölen adamın eşi bekliyormuş. Kocasının katilini, askerler arasında görünce onlara doğru yaklaşmış.
Çocuklarını yetim, kendisini dul bırakan, Muhammed adında katile doğru yaklaşıp tam karşısına geçmiş. Kocasının katili Muhammed’in gözlerinin içine bakmış.
Kadının, kocasının katiline söylediklerini duyduğumda içim titredi. Kendinizi bu kadının yerine koyun. Sizin için dünyanın en değerli varlığı olan bir insanın katiliyle ilk karşılaştığınızda, göz göze geldiğinizde tepkiniz ne olur? Katile ne dersiniz?
Gözü yaşlı, içi eşini toprağa vermiş olmanın hüznüyle yanan kadın, katilin yüzüne bakarak şöyle demiş;
“Adına kurban olduğum, kocama nasıl kıydın?”
Sözün bittiği yer…
Sait Çamlıca
Eğitimci – Yazar