FETÖ Nurcu Değilmiş…

 

Gençlere ne kadar yalan söylerseniz söyleyin, gençlerin elinin altında “Google” gibi, geçmişi unutmayan bir arama motoru varsa, yalanlarınıza inanmıyorlar. 17-25 Aralık operasyonundan sonra, birçok Nurcu grup, kendilerini temize çıkartmak için “Fethullah Gülen zaten Nurcu değildi” demeye başladı. “Biz Fethullah Gülen’den böyle bir şey beklemezdik. Yanılmışız!” deseler anlayacağım. Milletin gözünün içine baka baka yalan söylemeleri, başka niyetlerini saklamak için değilse, milleti aptal yerine koymaktır.

Meşhur Ağabeyler Ne Demiş?

17 – 25 Aralık darbesinden sonra “Fethullah Gülen Nurcu değildi” diyenlerin ağabeyleri, Said Nursi’nin son talebeleri, daha önce neler söylemişler Fethullah Gülen hakkında? Daha 2012 yılında, Risalelerin sadeleştirilmesinin doğru olmadığını Fethullah Gülen’e mektup ile bildiren Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Hüsnü Bayram, Ahmed Aytimur, Salih Özcan, M. Said Özdemir, yazdıkları mektupta sürekli Muhterem Hoca Efendi diye başlayan cümleler kuruyorlar.

Sadece bu kadar değil. “FETÖ Nurcu değildi” diyen ve “Said Nursi’nin has talebeleri onu Nurcu kabul etmiyordu.” diye kandırılan gençler, biraz internet üzerinden araştırma yapın. Ağabeyleriniz size yalan söylüyor ama Google unutmuyor. Sadece birkaç örnek vereyim:

Mustafa Sungur:

“Nasıl ki her Peygamber ve âlim zat Allah’ın bir ismine mazhar ise, aynen onun gibi Fethullah Gülen Hocaefendi de: Mesih’in sahip olduğu nefese sahiptir” Mustafa Sungur Ağabeye göre, her alim Allah’ın bazı isimlerinin ve bazı peygamberlerin sahip olduğu özellikleri, mizaçlarında tecellileriyle daha fazla nümayiş ettirir. Mesela Üstad Hazretleri, Allah’ın “Rahman,” “Rahim,” “Sabr” isimleriyle müsemmaydı. Peygamberimizin kopyasıydı. Âlimler Peygamberimizin varisidir derler ya, tam bir varisti. Hocaefendi ise, peygamberler içinde diriltici ruh üfleyen, dertlere derman olan sıfatlarıyla en fazla Hz. İsa’ya, Mesih’e benziyordu.

Mustafa SUNGUR Tempo dergisine Nisan 2006 tarihinde “Fethullah Gülen hakkında ne düşündüğü sorulduğunda: “Öyle bir İslam hadimine ben ne diyebilirim ki. Dünya çapında hizmeti meydanda. Fethullah Gülen Bediüzzaman’ın hizmetini bir nevi devam ettiriyor demektir. Fethullah Hoca’nın bize karşı hiçbir tavrı olmadı. Ve olmaz da…” diye cevap vermiştir.

Mehmet Kırkıncı:

“Hilkaten dürüst, halim, iffetli bir genç idi. Müşfik ve merhametli idi. Her nutku bir belagat ve fesahat şaheseriydi. Hocaefendi, bizden bin adım ileri attı. Hariçteki hizmetleri ile de milletimizin dışarıdaki itibarını artırdı. Bediüzzaman Hazret-leri’nin “Size kat’iyyen ve çok emarelerle ve kat’i kanaatimle beyan ediyorum ki, gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükümet, Alem-i İslam’a ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak, mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini mefahir-i tarihiyesini onun ibraziyle gösterecektir” sözüne masadak oldu… Yüzlerce ve binlerce gencin fazilet ve irfanına vesile olmuştur. Bu ağır vazife, genç yaşta saçlarının ağarmasına sebep olmuştur.”

Abdullah Yeğin:

“Hocaefendi mektep açmış, dershane açmış, kolej açmış. Orada da mümkün mertebe kendi anlayışları, kabiliyetleri ve güçlerinin yettiği kadar Risale-i Nur’u, bir şeyleri öğretmeye çalışıyorlar. Herkesin gayesi neticede imana hizmet olduğu için hepsinin gayesi birdir. Ben hepsi dinsizliğin karşısında bir yumruktur diyorum”

Said Nursi’ye Dair Sorular…

FETÖ diye bir tartışma olmasa bile, Nurculuk ve Said Nursi, tartışılıp araştırılması gereken bir konudur. Aklıma takılan birkaç konuyu paylaşayım sadece. Birini sevdirmek için o şahsın isminin başına veya sonuna büyük sıfatlar koyunca, okuma, araştırma ve soru sorma kültürü olmayan gençler hemen kabulleniyorlar. Mesela Said Nursi. Neye göre Bediüzzaman olmuş? Kim seçmiş? Bediüzzaman seçmek için bir yarışma yapılmış da o yarışmada Said Nursi birinci olduğu için mi “Bediüzzaman” lakabını hak kazanmış?

Son yıllarda çok daha yoğun bir şekilde gündemde olan Abdülhamid’in, Said Nursi’yi akıl hastanesine gönderttiğini gençlerin çoğu bilmez. Abdülhamid gibi bir siyasi deha, Said Nursi’de nasıl bir tehlike fark etti ki, onu akıl hastanesine yatırdı? Ayrıca Said Nursi’nin 31 Mart vakasının kışkırtıcılarından birisi olduğu için Divan-ı Harpte yargılandığını gençler pek bilmezler.

Said Nursi’nin, 1.Dünya Savaşı yıllarında 3 yıla yakın bir zaman Rusya’da esaret hayatı yaşadığı, esaretten kaçıp, Avrupa üzerinden Türkiye’ye geldiği bilinir. Bir insan düşünün, hem de onlarca kitap yazmış olsun, ancak kitaplarında esaret günlerine dair birkaç cümleden fazla bilgi olmasın.

Said Nursi’nin kabrinin neden kaybolduğuna dair ortada dolanan dedikodular inşallah ortaya çıkar. “Üstadımızın kerameti işte! Kabrinin kutsanmaması için bilinmesini istemezdi” diye kendini kandıranlar var. Peygamberlerin bile kabirleri bilinirken, onlardan daha üstün mü hocanız?

Said Nursi Yazdı, Fethullah Gülen Uyguladı

Sayın Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ün, Ankara Okulu Yayınları’ndan çıkan “Din Sermayesinden İktidar Devşirmek: FETÖ” adlı kitabında, Fethullah Gülen hareketinin zihin temellerinin Said Nursi’nin Risaleleri ile atıldığını, birçok örnekle anlatmaktadır. Birkaç örnek aktarayım:

….

Fethullah Gülen alçakgönüllülüğü yem olarak kullanmaktadır. Bu taktik birçok konuda Gülen’e ilham veren Said Nursi tarafından da kullanılır. Said Nursi yakın çevresindeki insanlara karşı kimi zaman duygu sömürüsü denebilecek tarzda “yarı ümmi,” “kalemsiz,” “aciz,” “zayıf” bir insan olduğunu belirtir. (s.76)

….

Gülen ve örgütünün melez karakterli teolojisi hakkında söylediklerimiz, Said Nursi ve Risale-i Nur külliyatı için de geçerlidir. Şöyle ki Said Nursi söylem düzeyinde sıkı bir Sünni olarak görünür; fakat kitaplarında kullandığı referanslar ve yorum enstrümanları büyük ölçüde Şii-Batıni ve tasavvufi menşelidir. Özellikle Kuran’daki birçok âyetin bizzat kendi ismine, eserlerine ve talebelerine işaret ettiği yönündeki aşırı yorumlarında kullandığı cifr, ebced ve Hz. Ali’ye nispet edilen celcelutiyye kasidesi gibi unsurlar kesinlikle Şii-Batıni orjinlidir. (s.100)    

….

Mustafa Hulusi rüyayı şöyle yorumlamıştır: Deniz Şeriat-ı Muhammediye’dir. Çadır Isparta vilayetidir. Hutbe Risale-i Nur ve Mektubatü’n Nurdur. Hutbeyi götüren yeşil elbiseli genç Mahmud ise ya Şeyh Geylani ya da İmamı Rabbanidir. Risaleler Makam-ı Mahmud yolunu tarif ediyorlar. Üstadın hutbesi olan Risale-i Nur bu zamanın bir mehdisi ve müceddididir. (Said Nursi, Barla Lahikası, s.105)

Bu ifadeler hem Risale-i Nur külliyatında ve Nurculukta rüyanın son derece önemli bir yer tuttuğunu belgelemekte, hem de cahil insanların rüya yoluyla çok kolay biçimde endoktrine edilebileceğini göstermektedir. Yine söz konusu ifadeler, özellikle ilk kuşak Nurculardaki genel profilin dini bilgi ve donanım itibarıyla cahillik ve bunun bir yansıması olarak Said Nursi’ye karşı derin hayranlık şeklinde tebarüz ettiğini gösterir. Aslında dini bilgi ve düşüncede cehalet Nurculuk ve FETÖ’de müşterek özelliktir. Bu bakımdan Cemil Meriç’in “ufukları dar, kafaları basık, ama büyük bir meziyetleri var: hayranlık. Putlarına saygısızlık etmediğiniz ölçüde sizi dinliyorlar” şeklinde değerlendirmesi hem Nurcular hem FETÖ’cüler için geçerlidir. (s.110-111)

…..

Said Nursi Lem’alar adlı eserinde kendisini ve Risaleleri eleştiren Seyrani isminde bir arkadaşının, bu eleştiriler yüzünden şefkat tokadı ile bir yıl hapis yattığını yazıyor.

Bu noktada birisi çıkıp, Said Nursi’ye, “Sen bu Seyrani isimli şahıstan çok daha uzun süre hapiste yattığına göre demek ki Kuran’ı kendi heva ve hevesine göre yorumlayıp onu şahsi emellerine alet ettin. Bu yüzden de kaç kez şefkat tokadı yedin, ama bir türlü akıllanmadın!” diyebilir. (s.131)

Yazıyı, sosyal medya hesaplarımdan her paylaştığımda, tüm Nurcu grupların saldırı ve hakaretlerine uğradığım söz ile bitireyim.

“FETÖ küçük, Nurculuk büyük ve derin projedir.”

 

Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar

Kaynak Kitap

Teknoloji Çağında Cemaatlerin Bağlama Problemi

Online Sipariş:
Bu yazının alıntılandığı kitabı aşağıdaki sitelerden satın alabilirsiniz.