Yemen valisi Ebrehe, Kâbe’yi niçin yıkmak istedi? Servete mi ihtiyacı vardı, makama mı? Onun tek derdi kendi gücüne rakip gördüğü başka bir gücün sembolünü ortadan kaldırmaktı.
Kendi gücünü ve saltanatını ayakta tutmak isteyen Ebrehe karakterli insanlar ve düzenler hep aynı mantıkla hareket ediyor. İsimler değişse de mantık aynı mantık.
Ebrehe’yi tanıyabilsek Kâbe’ye yaklaşmasına engel olacağız ama tanıyamıyoruz. “Modern Ebrehe”ler saldırmaktan vazgeçmediler, sadece taktik değiştirdiler.
Uyutma ve uyuşturma politikası uyguluyorlar.
Bir odada oturuyorsunuz. İçeriye genç ve güzel bir bayan giriyor. Herkes içeriye yeni giren kişiye bakarken, içlerinden sadece bir kişi, içeriye yeni giren kişiye bakanlara bakıyorsa, o kişi “psikolog”dur.
Psikoloğu tanımlayan en güzel benzetme bu olsa gerek. Ben bir psikolog değilim. Sadece sosyal olayların sebeplerini anlamak için“ sosyoloji”, insan davranışlarının sebeplerini anlamak için “psikoloji” ile ilgileniyorum.
Yuvarlak Oyuncak!
Maç izleyen bir grubun yanında olduğum zamanlarda ise maçı izlemek yerine maçı izleyenleri izlemeyi seviyorum. Ne yalan söyleyeyim öyle bir ortamda da fazla duramıyorum.
“Futbol maçı” denilince hemen herkesin aklına birbirine gol atmaya çalışan on birer kişilik iki takım gelir. Benim aklıma ise maçı izleyen binlerce insan geliyor. Stadyumu dolduran 50-100 bin kişiyi düşünüyorum. Evlerinde saatlerce maç izleyenleri… Saatlerce süren yorumları takip edenleri…. Golleri tekrar tekrar izleyenleri düşünüyorum. Takımı kazanınca çok mutlu olanları veya kaybedince üzülen hatta ağlayanları anlamaya çalışıyorum.
Yuvarlak bir topun, üç direk arasındaki fileden geçtiğini görebilmek için saatlerce bekleyen insanları anlamaya çalışıyorum. Ama ne yalan söyleyeyim anla-yamıyorum.
Ben mi çok tuhaf biriyim acaba?
Takımı maçı kazandığı zaman deliler gibi sevinip bağıranları anlayamadığım kadar, takımı kaybettiği zaman hüngür hüngür ağlayanlarıda anlayamıyorum.
Maç öncesi, maç süresi ve maç sonrası geçen zamanı topladığınızda en az 3 saatlik bir süreden bahsediyorsunuz demektir.
Yüz bin insan, üç saat boyunca “yuvarlak bir topun, üç direk arasındaki fileden geçişini seyretmek için” niye beklerler? Bunu hangi güç başarıyor nasıl başarıyor? Bunu hiç düşündünüz mü?
Yüz bin insanı bir stada toplayıp, onlara üç saat boyunca kitap okutturmayı başarabilir mi her hangi bir güç? Gerçekten merak ediyorum.
İspanya’nın eski diktatörlerinden Franko devrildiği zaman cezaevinde bir arkadaşı “Senelerce bu insanları soyup soğana çevirdin. Yedi sülaleni zengin ettin. Kimse sana sesini çıkartmadı. Sen bu milleti uyutmayı nasıl başardın?” diye sormuş. Franko’nun verdiği cevap ibret doludur. “Ben bu milleti dev beşiklerde salladım!”
Dev beşik dediği futbol stadyumundan başka bir şey değil.
Yoksa siz hâlâ Ebrehe’nin askerlerinden birisinin kapınıza geleceğini, evinizi boşaltmazsanız fil ordusuyla evinizi yıkacağını söyleyerek sizi tehdit edeceğini mi sanıyorsunuz?
Ebrehe kılık değiştirmiş. Ebrehe taktik değiştirmiş.
Ama bizim haberimiz yok!
“Kâbe’ye bomba düşerse, Ebabil kuşları ne yapar?” başlığıyla yayınladığım bir önceki yazımla ilgili bir çok yorum aldım. Okuyucularıma teşekkür ederim. Ancak asıl vermek istediğim mesajı anlayamayan okuyucu- larıma seslenmek istiyorum.
Kâbe Allah’ın yeryüzündeki mabedi.
Hz. İbrahim’den bu güne kadar Allah o mabedi korudu. Kıyamete kadar da korumaya devam edecek. Kâbe’yi kimin nasıl koruyacağını çok fazla dert etmeyin. Siz kendinizi ve çocuklarınızı “Modern Ebrehe” tuzak-larından koruyabiliyor musunuz?
Allah yar ve yardımcımız olsun!
KAYNAK: Okuyorum O Halde Varım (OkuYorum Yayınları)