
Ahlaksız insanı seven yoktur, ahlaklı insanı sevmeyen yoktur. En koyu dindar bile sevmediği bir solcu veya ateist için “solcu ama ahlaklı” demek zorunda kalıyor. En ateşli ateist ise “dinci ama ahlaklı” demek zorunda hissediyor kendini. Farklı olan bir fikir sahibini sevmese bile, ahlaklı olduğunu vurgulayarak saygı gösterdiğini ifade etmek zorunda kalıyor.
Ahlaksız Dindar
Ahlaksızlık ve dindarlık kelimelerini yan yana görmek bile insanı rahatsız ediyor. Eğer inandığı din bir insanı ahlaklı yapamamışsa, ortada çok ciddi bir problem var demektir. Aile hayatından komşu ahlakına, iş hayatından esnaflığına, siyaset mecrasından makam koltuğuna kadar, hangi alan olursa olsun, dindar olduğunu iddia eden bir insanda ahlak yoksa kendisine zarar verdiği kadar inançlarına da zarar verir. Bir davaya bir dine en büyük zararı, onu kötü temsil eden kişiler verir.
Özellikle ağzından ahlak ve dürüstlük kelimelerini düşürmeyen bir insan, sürekli ahlaksızlık yapıyor, gözünün önündeki ahlaksızlıklara susuyorsa, sözlerinin hiçbir tesiri kalmaz. Çeyrek yüzyıla yaklaşan, sağ ve muhafazakâr bir parti iktidarı döneminin en önemli etkilerinden birisi de, ahlaktan bahseden dindarlara güvenin azalmış olmasıdır. “Makam insanı bozmaz, ayarını ortaya çıkartır” diyen bir Yörük Atasözü vardır. Yıllarca ahlak, adalet, yetim malı diye meydanlarda konuşmalar yapmış olan dindar insanlar, o makamlara gelince, kendilerinden öncekilerin yaptığı hataların aynısını yaptılar. Devlet imkânlarını kendi menfaatlerine kullandılar veya kullananlara ses çıkartmadılar. Sağcı, solcu, ülkücü, Türkçü, Kürtçü veya komünist olsun, Cumhuriyet tarihi boyunca iktidar ve imkân gücüyle imtihan edilen hiçbir ideoloji bu imtihanı kazanamadı. Her ideoloji içerisinde dürüst kalmış olan bireyler varsa bile, sayıları maalesef çok az.
Sol Ahlaklı mı?
2005 yılında yayınlanmış olan Babam ve Oğlum filmi, Türkiye’nin en çok izlenen filmleri arasına girmişti. Erkeklerin bile ağladığı bir film olarak hafızalarda yerini aldı. Baba ve oğul ilişkileri merkezli bir aile dramını anlatıyor olsa da, 1980 öncesi sol hareketlerin Türkiye’de estirdiği rüzgârı ve 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yaşadıkları hayal kırıklığını da incelikle işliyor bu film. Filmin en duygusal sahnesi, başrol oyuncusunun babasına içini dökerken bayıldığı sahnedir. O sahnenin bir yerinde, 1980 darbesi sonrası solcu arkadaşlarının, para ve makam için kendisini nasıl ortada bıraktığını anlatıyor.
“Bir zamanlar aynı yola baş koyduğum arkadaşlarım reklam şirketlerinde iktidar borazanı çalan gazetelerde acıyıp bana iş verdiler. Köpeğin önüne kemik atar gibi… Kendilerini temizlemek, ruhlarını temize çıkartmak için.”
“Para, güç ve makam için davasını satan insan” denildiği zaman, 2000 sonrası doğan gençler, genelde dindar insanları anlıyorlar. Özellikle 2000 sonrası makam imkânlarıyla kişisel servet edinen insanların çoğu dindarlardır. Diğer ideolojileri ahlaklı gösteren şey, imkânlarının daha az olmasıdır.
2013 yılında ölen Tuncel Kurtiz, her fırsatta Komünist olduğunu vurgulayan ve bununla gurur duyduğunu söyleyen bir sinema sanatçısıydı. Dost ve arkadaşlarıyla yaptığı bir meyhane sohbeti var internette. O sohbet esnasında söyledikleri ve ettiği sitem, iktidar ve güç imkânlarının bozduğu kişilerin sadece sağcılar olmadığını gösteren kayıtlardan birisidir. O kısa videoda şunları söylüyor Tuncel Kurtiz:
“Benim bir arkadaşım vardı. 1968’de 6.filo geldiği zaman Amerika bayrağını yaktığı için tutuklanmıştı. Şimdi Amerika vatandaşı! Biz dünyayı değiştirmek için yola çıktık. Olmadı! Dünyayı değiştiremedik. Dünyayı değiştiremedik ama dünyada bizi değiştiremedi.”
Garibanın Çocuğu!
Kürt halklarının haklarını savunmak için siyaset yaptığını iddia eden bazı Milletvekillerinin çocuklarının görüntüleri medyaya düşmüştü. Gariban gençleri dolaylı yoldan dağa çıkamaya teşvik ederken, kendi çocuklarını dağa değil Avrupa’ya gönderdikleri ortaya çıkmıştı. Kürtçülük yapanların, Kemalizm tüccarlığı veya din tüccarlığı yapanlardan pek farklarının olmadığı da biliniyor. Sosyal medya olmasa bu tür olaylardan haberimiz olmayacak.
Ahlaklı İnsan
2010 yılında yazdığım bir köşe yazımın başlığını “Kiliseyi Soyan Papaz, Nerede Günah Çıkartacak?” olarak koymuştum. O yazımı, aynı yıl basılan “Kuran Alfabesi mi Ahlakı mı?” adını verdiğim kitabımda yayımladım. O kitabımın bir bölümünde, rüşvetin adını ihale komisyonu olarak değiştirip cebini dolduran dindarları da eleştirmiştim. Sosyal medya hesaplarımda, dindar insanların yaptığı ahlaksızlıkları sıkça eleştiriyorum. Bu eleştirilerin altına yapılan bazı yorumlarda neden sürekli dindarları eleştirdiğim soruluyor. “Solcular veya diğer ideolojiler çok temiz ve ahlaklı mı?” gibi sorular çok geliyor. Kendi mahallesinin pisliklerini halının altına süpürüp, sürekli karşı mahalleyi eleştiren insanları ciddiye almıyorum. Benim gözümde en değerli insanlar, kendi mahallesini de eleştirebilen insanlardır.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar
