Hamaset ve sloganlarla gidilebilecek yolların tükendiğini anlamak zorundayız. Bu yolun sonu uçurumdan aşağı yuvarlanmaktır. Tosladığımız duvarlar, içine düştüğümüz çukurlar bize çok şey söylüyor olmalı. Yolda problemler var. Problem yokmuş gibi davranmak sonucu değiştirmeyecek.
“Biz biliyoruz ama millete, özellikle gençlere duyurmayalım. Kol kırılsın yen içinde kalsın” demenin zamanı çoktan geçti. Sosyal medyanın hayatımıza hâkim olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Böyle bir dönemde kolda ki kırığı değil çiziği bile saklayamazsınız. Her şey herkesin gözünün önünde oluyor artık. “Yapılan güzel şeyleri o kadar çok gündeme getirelim ki, yanlış ve eksikler görünmesin” diyerek yanlışları saklayamazsınız. Alkış sesiyle inilti seslerini bastırdığınız için iniltiler çığlığa dönüştü. Çığlık sesini bastırmanın bedeli çok ağır olur. Çığlıklar çoğalınca feryada dönüşecek. Farkında değil misiniz, inleyen sizin oğlunuz, çığlık atan sizin kızınız.
İlahiyat mezunu babanın İmam Hatip Lisesi mezunu oğlu niye deist veya ateist oluyor? Tarikat şeyhinin oğlu pavyonlardan neden çıkmıyor? Ekranlarda verdiği vaazlarıyla tanınan hocaefendi, otel odasında aldığı viagra yüzünden ölüyor. Başka bir cübbeli hocanın cinsel ilişki videosu dolanıyor yıllardır sosyal medya mecralarında. Kendisi utanmıyor, müritleri sorgulamıyor. Cemaat liderinin kızı uyuşturucunun dozunu fazla kaçırdığı için tuvalette ölü bulunuyor. Millete şükür etmeyi telkin eden şeyh efendi ultra lüks arabasından milleti selamlıyor. Tüm bunlar gençlerin gözlerinin önünde oluyor. Oğlunuz da kızınız da görüyor bunları.
Başörtüsü mücadelesi vermiş insanların çocukları başörtüsü takmıyor artık. Neden diye hiç sormayacak mısınız? Bulduğunuz cevapları toplumla paylaşmayacak mısınız? Yaptığınız hataları itiraf etmeyecek misiniz? Nasihatleri dinlemiyor musibetlerden ders almıyorsanız, daha büyük felaketlere hazır olun.
Asrın İhaneti
İslam’a hizmet kılıfı ile milletten topladıkları paralarla millete ihanet eden, nurcu, ehli sünnet ve Sünni FETÖ ekibinin büyümesinin suçlusu kim? “Biz zaten biliyorduk” diyenler, yıllarca neden sustu? Onlara susanlar şimdi kimlere susuyor? FETÖ ihanet ekibinin büyümesine, menfaati için susmuş olanları Allah affeder mi? Siz affettiniz mi? Ülkeye, gençlere, inançlarınıza verdikleri zararın maliyetini hesap ettiniz mi? Bu zararın tek sorumlusu FETÖ hainleri mi?
Yüzyılın en büyük ihanet ekibi, kırk yıl boyunca, Anadolu’nun saf ve temiz çocuklarını robotlaştırdı, insanlıktan çıkarttı. Bunu Allah diyerek, Peygamber diyerek, İslam diyerek, Nur diyerek, Risale diyerek, Said Nursi diyerek, altın nesil diyerek yaptılar. Din tüccarlarına karşı milleti uyarmamış olanlar, 15 Temmuz gecesinden sorumlu değil mi? Diğer tarikatların aynı yoldan yürüdüğünü bildiğiniz halde neden halen susuyorsunuz? Gerçeği bildiğiniz halde sustuğunuzu gören evlatlarınız sizin davanıza, dininize inanır mı?
Asrın Felaketi
6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan büyük deprem, hepimizin zihin dünyasını da sarsmalıydı. “Yerin sarsılmasından insanın sarsılmasına” başlığı ile birkaç yazı yazmıştı Mehmet Yaşar Soyalan. Asrın felaketi olarak tarihe geçen depremden ders alındı mı? Kahramanmaraş, 1989’da Refah Partisi’nin kazandığı dört il belediye başkanlığından birisidir. Depremden 34 sene önce alınan belediyeyi, 34 yıl boyunca “bizimkiler” kesintisiz olarak yönetti. Bizimkiler, yani dindarlar, yani namazlı abdestliler… Enkazın altında sadece insanlar kalmadı. Yıllarca atılan sloganlar da enkazın altında kaldı. Enkazların altından sadece cesetler çıkartılmadı, Hamaset dolu yatırımlar da enkazın altından çıktı.
Kahramanmaraş’ta bu 34 yıl içerisinde inşa edilen Bulvar, Park, Cami, Hastane, Kütüphane, Okul isimlerine dikkat ettiniz mi? Yıldıray Oğur’un bir yazısında derlediği isimlere dikkat edin.
Recep Tayyip Erdoğan Bulvarı, Alparslan Türkeş Bulvarı, Necmettin Erbakan Bulvarı, Bediüzzaman Bulvarı, Turgut Özal Bulvarı, Haydar Aliyev Bulvarı, İslam Kerimov Bulvarı, İsa Yusuf Alptekin Bulvarı, Şeyh Edebali Bulvarı, Aliya İzzetbegoviç Parkı, Abdülhamid Han Camii, Akif İnan Muhtarlığı, Esad Çoşan Camii, Süleyman Demirel İlkokulu, Necip Fazıl Kısakkürek Şehir Hastanesi, Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi, Muhsin Yazıcıoğlu Parkı, Abdurrahim Karakoç Ortaokulu, Rasim Özdenören İlkokukulu, Erdem Beyazıt Anadolu Lisesi, Cahit Zarifoğlu İlkokulu ve Nuri Pakdil Ortaokulu…
Bu yapıların hepsi yıkıldı. Yıkılmayanlar da kullanılamaz hale geldi. Sağlam bina yapma, dürüst iş yapma kültürü olmadıktan sonra, binalara, park ve bahçelere kimin ismini verdiğinizin ne önemi var. Her binaya bir peygamberin ismini verseniz neye yarar, binayı sağlam zemine inşa etme bilinciniz olmadıktan sonra. Yüz yılın felaketinden ders almayanlar, bin yılın felaketinin tohumlarını ekiyor demektir.
Çürümüş Batı!
Aliya İzetbegoviç, 11 Aralık 1997’de Tahran’da düzenlenen İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ) zirvesinde bir konuşma yapmış. Bilge Kral olarak bilinen, hem batıyı hem doğuyu iyi tanıyan bir lider olarak söyledikleri, halen geçerliliğini koruyor.
“Çok açık konuşacağım için beni bağışlayın. Güzel yalanlar bize yardımcı olmuyor ama, acı gerçekler iyileştirici olabilir. Batı ne bozulmuş ne de dejenere olmuştur.
Çürümüş Batı mı? Bu yalan (kendini kandırma), komünist sistem tarafından pahalıya ödendi. Batı çürük değil; güçlü, eğitimli ve düzenlidir. Okulları bizimkinden daha iyi ve şehirleri bizimkinden daha temiz. Batı’da insan hakları düzeyi daha yüksektir ve yoksullar ve daha az yetenekli olanlara yönelik sosyal bakım daha iyi organize edilmiştir. Batılılar çoğunlukla sorumlu ve dakik insanlardır. Onlarla yaşadığım deneyimler böyle. Ben de ilerlemelerinin karanlık taraflarını biliyorum ve bunu gözden kaçırmıyorum.
İslam en iyisidir. Bu doğru ama biz (Müslümanlar) en iyisi değiliz. Bunlar genellikle karıştırdığımız iki farklı şeydir. Batı’dan nefret etmek yerine onunla rekabet edelim! Kur’an bize şunu emretmedi mi: ‘Hayır için yarışın…’ İnanç ve bilim ile ihtiyacımız olan gücü yaratabiliriz. Doğrudur, uzun ve meşakkatli bir yol. Kur’an’ın bahsettiği dağa, tepeye zorlu bir tırmanış ama başka yolu yok.”
Zor Ama Zorunlu
Kuran’da “Akabe” olarak geçen “zorlu yol” konusundan bahsediyor Aliya İzzetbegoviç. “Kur’an’ın bahsettiği dağa, tepeye zorlu bir tırmanış” cümlesiyle kastettiği Akabe, dilimize Arapçadan geçmiştir. Kelimenin ilk anlamı sarp yokuştur. Kervanların geçmekte zorlandığı, dar ve tehlikeli geçitlere de akabe denir.
Bundan sonrası zor bir yol olacak belki ama zorunlu bir yol. Ya bu zor yolun çilesine talip olacağız veya uçurumdan aşağı düşeceğiz. Başka bir yol görünmüyor. Güç, makam ve para ile rahata alışmış olanların zorlu yolu göze alamayacaklarını biliyorum. Zor yola talip olan insanlara sesimi duyurmak için bağırıyorum kalemimle, klavyemle.
Zor olan yolu göze alamayanları bekleyen akıbeti Dücane Cündioğlu sözüyle anlatayım; “Kapitalizm seni ecdad diye diye betona gömüyor ey talib, farkında bile değilsin, hem de bu sefer sarığıyla, cübbesiyle, seccadesiyle.”