Birkaç yıl önce, Malatya Darende’de bulunan, Somuncu Baba Türbesine götürmüştü beni arkadaşlar. Birlikte türbe ve çevresini gezdik. Girişte birçok küçük alışveriş yerleri var. İçeride tarihi eserler ve kütüphane var. Bir köşede eski ve yeni şeyhlerinin tüm siyasilerle çekindiği resimler asılı. Bir çerçeve içerisinde sergilenen ekmek üzerinde “Allah” lafzı yazıyormuş. O ekmeği de şeyhlerinden biri yapmış. “Ekmeğin üzerindeki çiziklerde ‘Allah’ yazıyor” diyerek keramet pazarlıyorlar. Yanımdaki arkadaşa dedim ki “Burada ‘Allah’ lafzı yazmıyor. Ekmeğin yanık yerindeki çizgiler var. Ekmekleri biz de yapsak buna benzer çizikler çıkar.” Gezi bitip dışarıya çıkarken, yanımdaki arkadaşa “Adamlar buraya sağlam bir tezgâh kurmuş” dedim.
Somuncu Baba tabelası altında açılmış bir AVM gibi bir yer işletiyor adamlar. Ancak her yerde bir sürü uydurma keramet var. Mevcut şeyhin ölen şeyhin oğlu olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Bildiğiniz aile şirketi. Bu şirketin varisleri ve çalışanları uydurma kerametler yayıldıkça, bu kerametlere inananlar çoğaldıkça daha çok para kazanacak.
Menzil Yolu Para Dolu
Son yılların en popüler Tarikat Anonim Şirketi Adıyaman Menzildir. Menzil ziyareti yapmak istiyorsanız kendi aracınızla gidebileceğiniz gibi o ailenin kurduğu otobüs firması ve tur şirketi ile de gidebilirsiniz. Yemek için duracağınız konaklama yeri şeyh ailesinin başka bir ferdi tarafından işletiliyor. Benzin alınacaksa yine şeyh ailesinin başka bir ferdinin işlettiği benzin istasyonundan alırlar. O benzin istasyonundan alınan benzin ile ilgili uydurulan kerametleri anlatsam, “bunlara inanan adamlar benzin mi içiyor?” dersiniz.
Menzil’de camide konaklarsınız size sabah ve akşam ücretsiz çorba verirler. Kazanlara çorba eklendiğini veya yeni kazanların geldiğini gördükleri halde “bitmeyen çorba” yalanına inananlar var. Menzil’deki alışveriş yerleri şeyhe veya aile bireylerinden birine aittir ve fiyatlar normalden daha yüksektir. Menzilde bütün işleri sofiler yapar, buna “hizmet” derler. Şeyhin bağını, bahçesini, tarlasını, inşaatını sofiler yapar ve sevap kazandıklarına inanırlar. Ziyaret için gitmişken bedava işçilik yaptırırlar çorba karşılığında. Anlayacağınız çorba bedava ama hamallık yapacaksınız ve aldığınız her şeyin fiyatı diğer yerlerin iki katı. Gerçi şeyh istese o işlerin hepsini meleklere yaptırabilirmiş ama gelenler sevap kazansın diye onları çalıştırıyormuş hikâyesi meşhurdur. Çorbaya ne katıyorlar acaba?
Geçen yıl mahallemizden bir bayan anneme bir şeker vermiş. Verdiği şekeri Menzil’den satın aldığını ve mahalle halkının da nasiplenmesi için tanıdıklara verdiğini söylemiş bu bayan. Annem “Bu şekerin aynısı BİM’de de satılıyor. Şeker alıp dağıtmak için oraya kadar gitmene gerek yoktu” deyince kadın bozulmuş tabiî.
Zengin Sofi’ye özel muamele yapmayı da ihmal etmemişler. Menzil köyüne giden zenginlerin, fakir sofilerle birlikte camide yatması gerekmiyor. Menzil Ailesi onları da düşünüp köye yürüme mesafesinde ve fakirlerin giremeyeceği kadar pahalı bir proje hazırlamış. Mübarekler herkesi düşünmüş işte!
Menzil Tarikatı’nın tıpkı FETÖ gibi kendisine ait kolejleri hastaneleri ve kitapçıları var. EM-SEY hastanesinin açılımının “Emret Seyda’m” olduğu söyleniyor. Seyda, Menzil Şeyhi’nin diğer unvanıdır. Şu sorular ve cevapları üzerine hiç düşündünüz mü?
Cemaatler neden özel okul açar? Fakir çocukları okutmak için mi? Dertleri fakir çocukları eğitmek değil eğitim tüccarlığı yapmaktır.
Cemaatler neden özel hastane açar? Fakir ve muhtaç olanlara ücretsiz sağlık hizmeti vermek için mi? Dertleri muhtaç olana yardım etmek değil, sağlık tüccarlığından para kazanmak.
Cemaatler neden kendi yayınevlerinin veya kitapçılarını açarlar? Milleti kitap ve bilgi ile aydınlatmak için mi? Dertleri ilim değil, kendi cemaatlerine bağlı insan yetiştirecek kitaplar okutmak.
İsmailağa Cami Çevresi
İstanbul Fatih ilçesinin Çarşamba bölgesinde bulunan İsmailağa Camisi ve çevresini bilenler bilir. Başında Mahmut Ustaosmanoğlu’nun bulunduğu tarikatın merkezidir orası. En meşhur ve medyatik hatipleri Ahmet Mahmut Ünlü (Cübbeli Ahmed) ve İhsan Şenocak olan tarikat. O mahalleye girdiğiniz anda İsmailağa Cemaati için açılmış iş yerlerini görürsünüz. Kendi tarikatlarının kıyafetlerinin ve kendi tarikatlarının kitaplarının satıldığı birçok iş yeri var. Mahmut Ustaosmanoğlu’nun yeğenleri veya torunları birçok dernek yönetir. Bildiğiniz soyadı tüccarlığı yapıyorlar. Zaten o tarikatta hoca olmak kolay. Uzun sakal, sarık, cübbe bir de arka fonda Kâbe resimli fotolar, isminin sonuna da “Hocaefendi” yazınca işlem tamam. Gerisi sosyal medyada kendini pazarlamaya kalmış.
Saltanat Bırakılır mı?
Somuncu Baba Türbesi, Menzil veya İsmailağa Cemaati ile ilgili yazdıklarımın önemli bir kısmı birçok cemaat için geçerlidir. Henüz kendilerine ait bir AVM kuramamış olanlar varsa bile başka türlü yoldan gemilerini yürütüyorlar. Örneklere boğmak derdinde değilim. Asıl konuma geleyim.
Sosyal medya hesaplarımda tüm cemaat ve tarikatların denetlenmesi gerektiğini, lider kadrolarına mutlaka operasyon yapılması gerektiğini yıllardır yazıyorum. Bu paylaşımıma itiraz eden arkadaşlar oluyor. “Operasyonla bu işler çözülmez. Milletin bilinçlenmesi gerekiyor” diyenler çok. Bunu diyen arkadaşlara iki önemli soru soruyorum:
1)Devlet FETÖ ekibine operasyon yapmasaydı, millet bilinçlenerek bunlardan kurtulabilir miydi?
2)Siz, yukarıda örneklerini verdiğim tarikatların aile fertlerinden birisi olsaydınız, bu saltanatı bırakır mıydınız?
Din Adına Dolandırıcılık Suç Değil mi?
Tarikatlar, babadan oğula geçen anonim şirketleri gibi çalışıyor. Anadolu insanının saf duygularını, uydurma keramet hikayeleriyle kandırıp kendiler için açtıkları kurumlara “müşteri” yapıyorlar. Yıllar önce bir arkadaşım tarikatlar için “Tasavvufi İktisat Teşekkülü (TİT)” tabirini kullanmıştı. Aklınızı kiraya vermeden gözlemlerseniz, nasıl bir din tüccarı olduklarını gözlerinizle görürsünüz. Devlet vatandaşını internet dolandırıcılarına karşı nasıl korumak zorundaysa, din tüccarlığı yaparak milleti dolandıran dolandırıcılara karşı da korumak zorunda. İnterneti kullanmayı bilmeyen birisi dolandırılınca “interneti kullanmayı öğrenseydin” demiyor devlet. Din bilgisi eksik veya yanlış olduğu için dolandırılanları da korumak zorunda devlet.
Yıllar önce eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez’in söylediği bir söz ile bitireyim: Sahte bal satanlarla ilgilendiğimiz kadar sahte din tüccarları ile ilgilenmiyoruz.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar