Bir televizyon programına konuk olmuştum. İslam tebliği için milletten para toplanarak kurulmuş televizyon kanallarından bir tanesiydi. Programa davet eden arkadaşlar, beni kanal içinde gezdirdiler. Televizyon binası çok estetik inşa edilmiş, teknik anlamda her donanıma sahipti. Canlı yayın ve çekimlerin yapıldığı iki tane stüdyo hazırlanmış. Televizyon yöneticileri stüdyolardan sadece bir tanesini kullanıyorlar. Diğer stüdyoyu başka bir televizyon kanalına kiraya vermişler. Kiralayan televizyon kanalı, o stüdyoda aile dizisi çekiyor, aylık olarak kira bedeli ödüyordu. Ne kiralayanlar ne çektikleri diziler bizim değerlerimize uyuyordu. Türkiye’nin çok izlenen dizilerinden birkaç tanesi bu stüdyoda çekiliyordu. Buraya kadar yazdıklarımda hiçbir sıkıntı yokmuş gibi gözüküyor. Ancak beni asıl düşündüren şey, fotoğrafın başka kısmıydı.
Muhafazakâr camianın insanlarından para toplayarak kurulmuş bir televizyon kanalında, muhafazakâr camialardan toplanmış paralarla satın alınmış teknik malzemelerle, başka dünya görüşüne sahip insanlar, kendi dizilerini çekiyorlar. Bu olay beni çok düşündürdü.
Milletten para toplayarak, çok güzel bir televizyon binası yapmak elbette güzel bir çalışmadır. Ancak, milyonlarca dolar harcayarak yapılan binalar, binlerce dolar ile kurulan stüdyolarda millete faydalı diziler çekmek, para toplamak kadar kolay değil. “Allah (c.c.) rızası ve ümmetin bekası için para yardımı yapın!” diyerek para toplayanların ufku, film senaryosu yazıp film ve diziler çekecek kadar gelişmemiş.
Çağrı Filminden Sonrası Yok!
Bu problem sadece Türkiye’de yaşayan Müslümanların problemi değil elbette. Allah (c.c.) Resulünün hayatını anlatan, Türkiye’de “Çağrı” ismiyle yayımlanan The Message filmi çekileli yıllar oldu. 1976 yılında yayınlanan “Çağrı” filminden sonra, Çağrı filmi kalite-sinde veya daha kaliteli bir film çekilemedi.
Çağrı filminin müziği de en az kendisi kadar etkili. Halen birçok muhafazakâr insan, cep telefonunda çağrı filminin müziğini kullanır. Nağmeleri birçoğumuzun kulağında hâlen çınlamaktadır. Çağrı filminin müziğini yapan Maurice Jarre’nin, bu müziği yapma serüvenini ilk duyduğumda çok etkilenmiştim.
Maurice Jarre, 1975 yılı yapımı İslam Peygamberi Muhammed (sav)’in hayatını ve İslam’ın doğuşunu anlatan “Çağrı” filminin müziklerini çölde bir çadırda tek başına 2 ay kalarak yapmıştır. Bu film için Suriyeli yönetmen Mustafa Akkad, Maurice Jarre’ye yeni çekeceği “Çağrı” filminin müziklerini kendisinin yapmasını teklif edince, Maurice Jarre çöl atmosferini, ruhunun derinliklerinde hissetmesi gerektiğini söylemiş. Bunu daha iyi hissedebilmek için kendisinden başka hiç kimsenin olmayacağı, son derece sessiz bir mekân ayarlanmasını istemiş. İslâm tarihini anlatan kitapları ve peygamberimizin hayatına dair eserleri de yanına alarak çölde çadırda yapmıştır o filmin müziğini. Meşhur, Ömer Muhtar filminin bestesini de Maurice Jarre’nin yaptığını da hatırlatmakta fayda var.
Kulaklarımızda çınlayan, yüreklerimizi hâlen etkileyen Çağrı filminin müziği böyle ortaya çıkmış. “Neden bizim içimizden çok kaliteli senaristler, yönetmenler, müzisyenler çıkmıyor?” sorusunun cevabını arayanlar, suçu dışarıda değil içeride aramak zorundalar.
Biz değil miyiz, müzik dinleyenin kulaklarına eritilmiş demirin akıtılacağını yıllarca söyleyenler? 1990’lı yıllara kadar “televizyon şeytanın icadıdır” diyerek evlerine televizyon sokanları kınamadık mı? Sonra ne olduysa kendi televizyonlarımızı kurmamız gerektiğini anladık. Televizyon binası yapacak parayı toplamayı iyi bilen bizim camialar, önemli olanın bina yapmak değil, adam yetiştirmek olduğunu unutmuş olmanın bedelini, binalarındaki odaları başkalarına kiraya vermek zorunda kalarak ödüyorlar.
“Adam yetiştirmek” denilince herkesin aklına farklı tanımlar gelebilir. Elbette adam yetiştirme derdinde olan birçok kurum var. Ancak, camiaya sadık adam yetiştirmeyi, “asrın idrakine İslam’ı söyletecek adam” yetiştirmeye tercih edenler, yetiştirdikleri adamlarla ne yapacağını şaşırıyorlar. İşini iyi bilen elemanlar değil, televizyon yöneticilerine sadık adamlarla çalışanlar, adam gibi projeler üretemezler.
Sadakat, Ehliyet Yerine Geçmez
B sınıfı ehliyete sahip birisi, E sınıfı ehliyet isteyen bir aracı sürerken sorun yaşamayabilir. Ancak aynı kişi, B sınıfı araba ehliyetiyle, helikopter kullanmaya çalışırsa ya havalanamaz veya yere sağ salim iniş yapamaz.
Helikopter alınması için gerekli parayı toplayacak beceriye sahip olan birisi, helikopteri koruyacak, helikoptere sahip çıkacak sadakate de sahip olabilir. Ancak bu sadakat, o helikopteri kullanabileceği anlamına gelmez. Çünkü sadakat, ehliyet yerine geçmez.
Bizim dindar camianın yöneticilerinin yaptığı da tam buna benziyor. Para toplama, bina inşa etme, teknik donanımı satın alma becerisi olduğu için, o kurumu en iyi kendisinin yönetebileceğini sanıyor. Bazıları da “Benden sonrası tufan!” mantığıyla hareket ediyor. Kendisini vazgeçilmez sananlar bilmeli ki, “Mezarlıklar, kendisini vazgeçilmez sananlarla dolu!”
Bu konuyu işlerken kullandığım üslup ile hiç kimseyi kırma niyetinde değilim. Hiç kimseyi kırmamaya çaba gösterme nezaketim, “yarası olan gocunsun!” sözünü söylememe de engel değil açıkçası. Gelecek nesillere sahip çıkmak isteyenlere bir ufuk açmaktan başka bir derdim yok.
Ahlak Dizileri
Peygamber Efendimizin ahlâkını anlatan senaryolar yazacak nesiller yetiştiremeyenler, dizilerle toplumun ahlâkının bozulmasına engel olamayacaklardır. “Ahlâk” dizileri çekecek ve bu tür dizilere senaryo yazacak, yönetmenlik yapacak nesiller yetiştiremeyenler, emaneti ehline verme feraseti ve olgunluğunu da gösteremezlerse, binalar yapıp içini dolduramayacaklardır.
“Ahlâk ve Edep” gibi değerleri dizilerle topluma anlatacak dizi müziğini yapacak nesiller yetiştiremeyenler, gençlerinin çağdaş (!) müzik ritimleri arasında kaybolmasına engel olamayacaklardır.
Sadece diziler veya filmler mi? Bir o kadar önemli ve acil olan şey “Yerli Çizgi Film” sektörüdür. Çocuklarının çizgi film izlemesine engel olabilen aile kaldı mı? Hiçbirimiz çocukları bu büyülü ekrandan uzaklaştıramıyoruz. Kendi değer yargılarımızı, ahlâk temellerimizi körpecik beyinlere anlatmak için bu sektöre insan yetiştirmek gerekmiyor mu?
Bizim neslimiz bunu yapamadı. İnşallah yeni yetişen gençler içerisinde bu boşluğu dolduracak insanlar yetişir. Çünkü bu ihtiyaç, sadece Türkiye sınırlarında yaşayan Müslümanların değil, tüm İslam coğrafyasının ihtiyacıdır.
Peygamberimizin ahlâkını anlatan, hatırlatan, gündem oluşturacak senaryolara ihtiyacımız var. Dürüstlüğün erdemini, helâl para kazanmanın önemini, komşuluk ve akrabalık haklarını hatırlatan çizgi filmler, diziler ve sinema filmleri çekilmeli.
Bu sektörü ihmal etmeye devam edersek, çocuklarımızı Walt Disney, gençlerimizi Hollywood yönlendirmeye devam edecektir.
Sait ÇAMLICA
Eğitimci – Yazar