Kültürel İktidar!

2002 yılında Kıbrıs’ta kısa dönem askerlik yaptım. Sekiz aylık askerlik sürem boyunca kırk tane kitap okudum. Bende ki okuma merakına gören solcu bir arkadaş bana ‘Hoca! Boşuna uğraşmayın. Solcudan polis, sağcıdan sanatçı olmaz’ demişti. Gülüp geçtiğim bir cümle olsa da, gerçeklik payını inkar edemem. Özellikle kültür ve sanat üretme konusunda çok zayıf kalan sağcı muhafazakar iktidar dönemini yaşayınca, o solcu arkadaşın sözleri üzerine yeniden düşündüm. Kültür ve Sanat konusunda sağın kısırlığının sebebi ne?

2017 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kendi iktidarlarının kültür iktidarı konusunda başarısız olduğunu itiraf etmişti. “Biliyorsunuz siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesin- tisiz siyasi iktidarız. Ama hala sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda Sıkıntılarımız var.’’ 

Kültür İktidarı konusuna kafa yoran veya yazılar yazan muhafazakar kesimin bazı yazarlarında bir hastalık var. Dindarların tüm başarısızlıklarını solculara, Kemalistlere yüklemeyi seviyorlar. ‘Kemalist eğitim sistemi yüzünden biz bir şey yapamıyoruz’ demeye getiriyorlar. Çeyrek yüzyıl civarında iktidarda kalmış tek ideoloji ve tek iktidar olmasına rağmen, suçu halen başkalarına atmaya çalışıyorlar. Bu kadar uzun süreli bir iktidara rağmen ideal bir eğitim sistemi yazmayı başaramamış olmanın suçunu Kemalistlere atmak, topu taca atmaktan başka birşey değildir.

Bu tür cümleler kurarken komik duruma düştüklerini de fark etmiyorlar. 2022 yılında yazılmış bazı yazıları okurken, 1990’lı yıllara gitti zihnim. 1990’lı yıllarda söylenen sözleri, uydurulan bahaneleri, 2022 yılında söylemeye devam edenlere, kafalarının çalışmadığını anlatmak çok zordur. Kültürel iktidar konusunda yazı yazanların kültürsüzlüğünü görmek beni hem üzüyor hem güldürüyor. Milliyetçi ve muhafazakar kitlenin ekmek parası kavgası vermekten kültür üretemediğini iddia eden bir yazı okusanız, üzülür müsünüz güler misiniz? 2022 yılında yazılan bir yazıdan bahsediyorum.

Televizyon Haram!

Yıllarca ‘televizyon giren eve melek girmez, televizyon haram’ diyerek çocuklarını medya, müzik, sanat, resim, tiyatro gibi alanlardan uzak tuttu dindar insanlar. Bu konuların önemini erken fark edenlerin sesleri çok cılız kaldığı için, dindar ailelerin çocukları bu alanlara gitmedi. İmam Hatip Liselerinde bir dönem verilen dini musiki dersleri bile, sadece tasavvuf müziği yapılan aletlerle sınırlı kaldı. Medya sektörünün önemi fark edildiğinde artık iş işten geçmişti.

1990 yılında ilk özel televizyon kanalı olan Star TV kurulduktan üç yıl sonra İhlas Grubu olarak bilinen ekip TGRT adıyla televizyon yayıncılığına başladı. Sabah Kuran okunarak açılır akşam Kuran okunarak kapatılırdı. Bu ekip dini içerikli diziler çekip yayınlamaya başladı. Bugün gençler o dizileri izleseler, komedi filmi izlediklerini düşünebilirler. Uydurma evliya menkıbelerini dini film diye millete izlettiler yıllarca.

TGRT’den sonra dindar insanlardan toplanan paralarla açılan birçok televizyon kanalı oldu. Milletten para toplama konusunda tecrübeli olan muhafazakar gruplar çok güzel televizyon binaları inşa ettiler. Bir televizyonun ihtiyacı olan tüm malzemelerin en kalitelisini alacak kadar para toplamayı da başardılar. Ancak film, dizi gibi izlenecek şeyler üretemediler. Ya, TGRT ekibinin yaptığı gibi, hurafelerle dolu saçma sapan diziler çektiler veya sohbet programları, tartışma programları, hocalarının vaazları gibi klasik programlarla doldurdular saatlerini. Kendi çektikleri diziler tutmayınca Hindu dizileri gibi ucuz diziler, 1970’li ve 1980’li yıllarının Türk filmlerini yayınlayarak zaman doldurdular.

Televizyon binası inşa etmek, televizyon için gerekli teknik malzemeleri almak sorun değildi. Para toplayarak bu işleri hallettiler. Ancak senaryo yazacak, yazılan senaryoyu sinemaya aktaracak, dizi çekimi yapacak ekipleri olmadığı için ucuz işlerle vakit geçirdiler.

Tarih Dizileri

Tarih dizisi çekilecekse, Türk tarihi, İslam tarihi, Selçuklu tarihi, Osmanlı tarihi veya Cumhuriyet’in kuruluşu ile ilgili film veya dizi çekmek zorundasınız. Birçok film veya diziye malzeme olacak tarihimiz var. O malzemeyi sinema diliyle ekrana taşıyacak insan yetiştirmeyi ihmal etmişseniz, malzemenin çokluğu bir şey ifade etmiyor. Cüneyt Arkın’ın başrol oynadığı birçok tarih filmi çekilmişti. Kendi dönemi şartlarında izlenme sayıları genelde yüksek oldu.

2011 yılında yayınlanmaya başlayan Muhteşem Yüzyıl dizisi ile beraber, Tarih dizileri yeniden gündem oldu. Muhteşem Yüzyıl dizisinin saray kavgaları ve Harem tartışmaları ağırlıklı olmasından rahatsız olan muhafazakar yazarlar oldu. Tarihimizin saray entrikaları ve Harem tartışmalarıyla anlatılmasından rahatsız olduklarını söyleyenler, idealize ettikleri şekilde diziler çekemediler. Sonraki yıllarda Osmanlı’nın kuruluşu (Diriliş Ertuğrul) ve II.Abdülhamdi’in hayatını (Payitaht Abdülhamid) anlatan diziler çekilip yayınlandı. Bu dizler görsellik açısından çok daha profesyonel, dizi müzikleri etkileyici, oyuncuları göz dolduran performansları ile dikkat çekti.

Diziler sinema dili açısından etkileyici olsa da, verdiği mesaj ve bıraktığı iz hep kılıç ve entrika merkezliydi. ‘Kalem kılıçtan keskindir’ diye bir atasözümüz olmasına rağmen, bu diziler, sürekli kılıç, kalkan, ok, yay sahneleriyle doluydu. Ertuğrul Gazi sürekli kılıcıyla, Abdülhamid elinde bastonuyla göründü sürekli. Kitap, kalem, ilim gibi medeniyetlerin temelini oluşturan değerlerden pek bahseden olmadı. Anlaşılan iyi görüntü yönetmenleri yetişmişti ama iyi senarist konusunda halen sıkıntılar devam ediyordu o yıllarda. İleride daha iyi senaryolar ortaya çıkar mı bilmiyorum?

Kültür İktidarı Kafa İşidir.

Kültür İktidarı para değil kafa işidir. Yıllardır belediyeler ve iktidar sağ muhafazakar kesimin elinde olduğu halde, kültür üretemiyorlar. İstanbul’da bir arkadaşım ‘BKM (Beşiktaş Kültür Merkezi) otuza yakın Ak Partili belediyeden çok daha fazla Kültür üretiyor’ demişti. Başında Yılmaz Erdoğan’ın olduğu BKM ekibi, birçok tiyatrocu yetiştirdiği gibi birçok sinema filmine de imza atmayı başarmıştır. Tüm belediyelerin Kültür İşleri Daire Başkanlığı diye bir bölümü olmasına rağmen, kültür üretmeyi başaramadılar. Bu dairelerin başında oturan bazı kültürsüz başkanlarla tanışınca, hiçbir şey üretememelerine şaşırmamıştım. Şöyle bir düşünün! Belediyenin salonları var, parası var ama kültür etkinliği üretecek kafa yok.

Kitapsız Kültür

Kitapsız kültür, susuz yüzme havuzu gibi bir şey aslında. Adı yüzme havuzu ama su yok! Türkiye’de sağ muhafazakar kesimin uzun süren siyasi iktidar gücüne rağmen, kültürel iktidar konusunda sınıftan kalmasının en önemli sebeplerinden birisi de, okumayan bir kitleye sahip olmasıdır. Belediye başkanlığı veya Kültür İşleri Daire Başkanlığı gibi makamlarda oturanlar zaten okumuyorlar. Okuma projeleri yapıp yönetiyor olmaları sizi aldatmasın. O projelerin çoğu sosyal medyada poz vermek için kullanılıyor. Ortaokul öğrencisine Cemil Meriç kitapları dağıtan bir yönetici, hem kitap okumadığını hem gençliği okuyamadığını ispat etmiş olur. Kitap okumayanların yönettiği okuma projeleri gençleri okumaktan soğutuyor.

‘Sağcıdan sanatçı olmaz’ diyen asker arkadaşım, benim kitap okuduğumu bildiği ve gördüğü halde bunu söylemişti. Çünkü sağ ve muhafazakar kesimin büyük bir kısmının okuma alışkanlığının olmadığını biliyordu.

1996 – 2000 yılları arasında Marmara Üniversitesi Göztepe Kampusunda okudum. Derslerin erken bittiği günlerde Kadıköy’e inerdik. Kadıköy ara sokaklarında ki kitapçılarda çok kitap aldım. 2019 yılında bir arkadaşımla beraber Kadıköy’de uzun uzun yürüyüş yaptık. Gece eç saatlere kadar Kadıköy’ün ara sokaklarında dolandık. Saatin geç olmasına rağmen açık kitapçılar vardı. Onlardan birisine girip kitap aldım. Çıkışta arkadaşıma muhafazakar kesimin oturduğu ilçelerde bu saatlerde açık kitapçı bulmanın imkansızlığından bahsettim.

İstanbul’da sağ muhafazakar kesimin yoğun yaşadığı ilçeler olan Fatih, Üsküdar ve Eyüp’de kitapçıların, solcuların yoğun yaşadığı Kadıköy ve Beşiktaş’a kıyasla daha az olmasının sebebi, arz talep meselesidir. Fatih ve Eyüp gibi ilçelerde gül kokulu Yasin kitaplarının, dua ve namaz kitaplarının daha çok satılıyor olması, kültür iktidarı konusunda niçin mesafe alamadığımızın göstergelerinden birisidir.

1994 yılından bu yana Ümraniye Belediyesi sağ muhafazakar insanların yönetiminde. Refah Partisi ve Ak Parti tarafından yönetiliyor Ümraniye. Ümraniye Belediyesi ilk kitap fuarını 2019 yılında yaptı.

Kitap Cafe Pozları

Son yıllarda Fatih, Eyüp ve Üsküdar gibi ilçelerde çok güzel kütüphaneler ve Kitap Cafeler açılmaya başlandı. Bunların bazılarını gezip gördüm. Hem göz estetiği hem işlevsel olarak güzel mekanlar yapıldı. Bu gelişmeleri güzel ve olumlu bulmakla beraber, yeterli olmadığını da biliyorum.

Kitap okuma alışkanlığı kazandırmak, Kütüphane kurmak kadar kolay değildir. Kütüphane kurmak için para yeterliyken, okuma alışkanlığı parayla kazandırılamıyor.Okuma alışkanlığı kazandırmak için projeler üretmemek, yapılan maddi masrafları da boşa çıkartıyor. Kitap cafeler, yaprak testi çözme mekanına veya poz verip selfie çekinme yerlerine dönüşmemeli. Bu hata yapılmaya devam edilirse, yüz binlerce kitabın bulunduğu kitapçılarda, yaprak testi çözen gençler görmeye devam ederiz.

Arılar Gibi

Kültür üretmek için arılar gibi olmak gerekiyor. Kitap okumak, hayatı okumak, gençleri okumak, sanatsal alanlara çalışmak zorundasınız. Tiyatro salonu inşa etmek veya gerekli malzemelere sahip olmak işin en kolayıdır. Dünyanın en lüks tiyatro veya sinema salonunu inşa edecek paranız olabilir. Kültür ve Sanat üretecek kafa yapısında insanlar yetiştirememişseniz, bu salonlar çürümeye mahkumdur.

Francis Bacon, Bilim üretiminde örümcek, karınca ve arı örneğini kullanır. “Bilim insanları örümcek ya da karınca gibi değil, arı gibi olmalıdırlar. Örümcek kendi içindeki maddeden ağlar örer, yani bildiği şeylerden yola çıkar, zihninin dışında hiçbir şey katmaz. Karıncalar, yalnızca yığarlar ve stoklarını kullanırlar. Arı, her ikisi arasındadır. Çiçeklerden alması gereken şeyi seçip alır ve onu kendi çabasıyla biçimlendirir.”

Aynı örneği Kültür üretimi için kullanabiliriz. Kültür etkinlikleri için salon yapmak, bir örümceğin ağ örmesi gibidir. Ağını örüp bekleyen örümcek karnını doyurmaktan ileri gidemez. Sürekli yığınak yapan karıncalar gibi her yeri kütüphanelerle donatmak, göze hoş görünür ama sonuç elde edemezsiniz. Arılar gibi çiçek çiçek dolaşıp, elde ettiklerinizle üretmeye emek harcamak zorundasınız.

Bu gerçeği fark edemezseniz, değil çeyrek asır, yüz yıl bile tüm güç elinizde olsa, Kültür İktidarı konusunda mesafe alamazsınız.

  1. hocam selamünaleyküm hayırlı ramazanlar ,cok güzel bir sekilde kukturel iktidar sorununu teshis etmissiniz kendimde konyada bir öğretmen olarak benzer yanlisliklari görüyorum,,ama çözüm odaklı öneriler yazı da pek geçmiyor sanki,,önerileriniz neler,bununla ilgilide bir yazı olabilir ,,iyi çalışmalar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki
Zorlu Yol!