“Eroin satmıyorum, kullanıyorum!” itirafında bulununca, serbest bırakıldı mega starımız! Kapıda onu alkışlayarak karşılayanlar hakkında ne yazılabilir ki. “Gözyaşlarınız, evlatlarınızın yüreğine damlar.” başlığıyla yazmaya başladığım yazımı bitirmek üzereydim. Haberler, Pop Star Tarkan için dua eden genç kızları, alkışlayanları, ağlayanları gösteriyordu. Ağlayanlara mı, alkışlayanlara mı, onları yetiştirenlere mi söylemeli, söylenmeli?
Sanatçı (!) Tarkan’ın konserlerinde, onun saçının telini almak için birbirini ezen, “Tarkaaan!” diye bağırarak gözyaşları döken genç kızların anneleri, gözyaşlarını ne için akıttı acaba?
Ağlamak
Ağlamak, hissettiğini hissettirmektir. Ağlamak, duyguları dışa vurmaktır.
Ağlamak, yürek angınını gözyaşlarıyla söndürmeye çalışmaktır.
İnsan mutluluktan ağladığı gibi, üzüntüden de ağlar.
Gözler, insan ruhunun dünyaya bakan penceresidir. Gözler ve gözyaşları insanın iç dünyasını gösterir. İç dünyanızdaki fırtınaları / mutlulukları gözyaşlarınızla gösterirsiniz.
Gözler sadece görmeye değil, aynı zamanda göstermeye de yarar.
Mutluluktan yüreği kıpır kıpır olan bir insanın gözlerine bakıp “Gözlerinin içi parlıyor!” deriz.
İnsan bedeniyle yalan söyler, gözleriyle söyleyemez. “Gözler yalan söylemez!” sözü de buradan gelir.
İnsanın yaşayabileceği tüm duygular, gözlerde okunur. Mutluluk, korku, hüzün, acı, endişe…
Doktorlar göze bakarak hastalık teşhisi yaparlar. Fiziksel hastalıklarımızı da gösterir gözlerimiz.
Fiziksel hastalıklarımız da gözlerimizde görülür, ruhsal durumumuz da okunur gözlerimizden.
“Ruhun çektiği acıları gözlerde görünmesin diye mi batı “göz makyajına bu kadar yatırım yaptı?” diye sormak geliyor içimden.
Konumuz göz veya gözyaşları değil elbette. Gözden yaşların niçin aktığı önemlidir. Daha da önemlisi bu gözyaşlarının suladığı yürekler.
Kâbe Fotoğrafı
Rahmetli dedem ilkokul üçüncü sınıf öğrencisiyken, Cuma namazına gittiği için öğretmeninden yediği şamardan sonra okulu bırakmış. O şamarla birlikte dedem için okul hayatı bitmiş. Dedem için abdest, namaz, oruç, Kur’an, hayatın olmazsa olmaz bir parçasıydı. Ekmek, su, hava neyse; abdest, namaz, Kur’an da o anlama geliyordu onlar için. Din bilgisi kulaktan dolmaydı belki, ancak dinin temel değerleri hayatlarının en önemli parçasıydı.
Bir gün elindeki bir fotoğrafa bakarken ağladığını gördüm dedemin. Hem fotoğrafa bakıyor hem de ağlıyordu. Fotoğrafa hiç bakmadan “Ne oldu Dede? Niye ağlıyorsun?” diye sordum. Çünkü dedemin pek ağladığını görmemiştim. Bir yandan gözyaşlarını silip, zoraki bir tebessümle bana dönüp, “Bir şeyim yok evlat!” dedi. Elindeki fotoğrafa dikkat ettim. Elindeki fotoğrafı görünce, dedemin niçin ağladığını anladım.
Mekke’de çekindiği eski bir fotoğrafı hep cebinde taşıyordu dedem. Kâbe’nin önünde çekindiği o fotoğrafa hem bakıyor hem ağlıyordu.
Ezan Sesine Hiç Ağladınız mı?
Ezansız şehirlerde yaşamamışsanız, bu duyguyu bilemezsiniz. Avrupa’da yaşayanlar iyi bilir bu duyguyu. Ezan sesinin yükselmediği yerlerde yaşayanlar, ezan sesine hasret geçen günler, haftalar, aylar, yıllar, içlerinde bir ezan hasretini biriktirir. 38 yıl Almanya’da yaşamış olan Annem, Türkiye’ye geldiği her yıl, ilk ezan sesiyle camları açar, kulağını verir camdan gelen ezan nağmelerine. Ezanı kimin okuduğu, sesinin güzel olup olmadığı önemli değildir artık. Dalga dalga gelen ezan seslerini, gözyaşlarıyla dinler ilk günlerinde.
Gözyaşınız Niçin Akar? Nereye Damlar?
Çocuklar, anne-babalarının gözyaşlarını kolay kolay unutamazlar. Koskoca annesinin, dağ gibi babasının gözyaşları iz bırakır çocukların yüreklerinde. Çocukların gönül dünyalarını, gözyaşlarıyla sular evin büyükleri.
Sizin çocuklarınız sizi dizi izlerken ağladığınızı görünce, o gözyaşlarınız çocuklarınızın yüreğinde hangi duyguları beslemiş olur?
Babasını futbol maçında coşarken, maç sonrasında ağlarken / üzülürken gören çocuklara “Çanakkale şuurunu” kim ve nasıl verecek?
Tuttuğu futbol takımı yenilince ağlayan, gözyaşı döken, küfreden bir baba da evladının yüreğini sulamış olur. Ancak evladının yüreğinde sadece futbol aşkı büyür o gözyaşlarıyla.
Yeni bir ev satın alamadığı için hüzünlenen bir babanın gözlerindeki hüznü gören bir çocuk, “Büyüsem de babama bir ev alsam!” diye hüzünlenir.
Yeni bir mobilya alamadığı için hüzünlenen bir annenin gözlerindeki hüznü gören bir çocuk, “Büyüsem de annemi rahat bir evde yaşatsam!” diye hüzünlenir.
Hacca gitmek için para biriktiremediği için hüzünlenen bir babanın evladı, Kâbe hasretiyle, yüreğinde Mekke aşkını büyütür. Mescidi Nebevi’yi ziyaret etme hasretiyle gözyaşları döken bir anne, kızının yüreğine Allah Resul’ünün aşkını eker.
Metrekareye altı bin (6000) mermi düşerken, tekbir sesleriyle düşmanın üstüne yürüyen dedelerinin kalplerindeki imanı, çocukların kalbinde yeşertmek önce anne babanın sorumluluğundadır.
İman, kalpte bir çiçek tohumu gibidir. Anne babalar, çocuklarının kalplerindeki iman çiçeğini, gözyaşlarıyla sularlar.
Hiç gözyaşlarınızla seccadeyi ıslatabildiniz mi? Kur’an sayfalarına gözyaşlarınız damladı mı?
Kâbe’nin resmine bakarken ağlayabildiniz mi? Allah Resul’ünün adını anarken içiniz titreyip gözleriniz buğulandı mı?
Ezan nağmeleriyle akan gözyaşlarınızı yüzünüze sürdünüz mü?
Haydi! Sulayın evlatlarınızın yüreğini, kendi yüreğinizdeki çağlayanları coşturarak.
Sait Çamlıca
Eğitimci – Yazar