Futbol, Gençlik ve Dev Beşik!

Henüz televizyon ve gazetelerin bu kadar yaygın olmadığı yıllarda, köyünden İstanbul’a gelmiş bir çiftçi. Alışveriş yapmak için birkaç semti dolanmış. Bazı tarihi yerleri ve mezarları ziyaret etmiş. Bir semt merkezinde dolanırken, çok büyük bir kalabalığa rastlamış. “Kalabalık niye toplandı? Ne yapmak istiyorlar? Bir problem mi var?” düşüncesiyle kalabalığın içinde bulmuş kendisini. Büyük bir maç öncesi bir araya gelen kalabalıkla beraber stada girmiş.

Büyük bir heyecanla devam eden maçtan hiçbir şey anlamadığı halde, içerde dolanmış durmuş. Bazen bağıranlara hayret etmiş, bazen sevinç çığlıkları atanları anlamaya çalışmış, bazen üzülenlere şaşırmış. Stadın dışına çıkmak istese de kalabalıktan bir türlü dışarı çıkamamış. Maç bitip herkes dağılınca, kalabalıkla beraber kendisi de dışarı çıkmış.

İstanbul’daki işlerini tamamlayınca, köyüne dönmüş. Köyde, “İstanbul’da ne var ne yok?” diye sormuşlar. Bir hafta kadar İstanbul’da gezen genç köylü başlamış anlatmaya. Eminönü’nde yaptığı alışverişi, Fatih’te yaptığı ziyaretleri anlattıktan sonra, “Beşiktaş’ta bir kalabalığa rastladım.” diye lafa başlamış. “O kalabalığın niye toplandığı hiç anlamadım. Onlarla ben de içeri girdim. Herkes bağırıyor, ıslık çalıyor, zıplıyor bazen de üzülüyor. Kimin neye sevindiğini, kimin niye üzüldüğünü hiç anlamadım. Ama ortadaki adamlar dikkatimi çekti. Tam 22 tane adam, beyaz bir topun peşinde koşuyordu. Siyah kıyafetli biri de onları takip ediyordu. Top nereye giderse hepsi topun peşine koşuyordu. Onları seyrederken içim öyle acıdı, öyle acıdı ki, eğer param olsaydı hepsine birer top alacaktım.”

Aslında dışarıdan bakılınca, futbol bu kadar basit bir şey… Bir insanın, özellikle de bir gencin, herhangi bir takımı tutmasını, haftada bir maç izlemesini, tuttuğu takım kazanınca sevinmesini, kaybedince “Tüh be!” demesini anlarım. “Gençlik heyecanıdır!” deyip geçerim.

Benim asıl karşı olduğum şey, “fanatizm”dir. Fanatizm, bir takımı tutmak veya gönül vermek değil, ömür vermektir.

Akşam yedide başlayacak maç için, sabah yedide evden çıkan bir fanatizmden bahsediyorum. Cebindeki parayla, yol parası, maç bileti ve akşama kadar yiyeceği üç tane simidi alabilen fanatikten bahsediyorum. Sevdiği takım gol atınca, ciğerlerini patlatırcasına bağıran, zıplayan, yanındaki kişiye sımsıkı sarılan fanatikten bahsediyorum. Sevdiği takım gol yediği zaman, maçı kaybettiği zaman gözyaşlarına boğulan bir fanatikliği anlamakta zorlanıyorum.

Spora karşı gelmek değil benimkisi. Hangi tür spor olursa olsun, bir insanın ömür boyu spor yapması gerektiğini düşünüyorum. “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur!” sözü bilimsel bir gerçektir. Spor yapan insanların sadece fiziksel kasları değil, zihinsel kasları da iyi çalışır. Ancak fanatizmi, spor yapma kategorisi ile izah edemezsiniz.

Uyuşmak ve Uyuşturulmak!

İnsanın zihinsel olarak düşünmesini engelleyen maddeler vardır. İçki uyuşturucu gibi… “Futbol afyondur!” diyen düşünür, futbol fanatizmiyle uyuşturulan insanları kastediyor. Bir insan maç yaparken kendi attığı gole sevinir ve bunu herkes anlar. Ancak, başkalarının attığı gollerle, dünyayı fethetmiş gibi sevinmeyi izah etmek zordur.

Her yıl aynı sahneleri görüyoruz. Maç bitip şampiyon belli olunca, araçlarıyla, bayraklarıyla kendilerini sokaklara atan insanların sevinçleri duyuluyor her yerde. Eline silah alıp havaya ateş açarak mutluluğunu ispat etmeye çalışanlar hepimizi korkutuyor. Maalesef her sene bu kurşunlarla yaralanan veya ölen insanlar da oluyor.

Yuvarlak bir topun, üç direk arasındaki fileden geçmesiyle mutlu olan insanları anlamakta zorlanıyorum. Her kazanılan yarışın bir de kaybedenleri var. Kazanan takım ile mutlu olanları anlamakta zorlandığım gibi, kaybedince ağlayanları da anlamakta zorlanıyorum. Tuttuğu takım kaybedince, şampiyon olamayınca hıçkırıklara boğulan bir insanı nasıl tarif edeceksiniz.

İspanya’nın eski diktatörlerinden Franko, yıllarca halkını sömürmüş, halkına zulmetmiş bir lider olarak tarihe geçti. Akraba ve yakın çevresini zengin etmiş, yıllarca milleti sömürmüş olan Franko cezaevine konulduğu zaman, Franko’ya, “Yıllarca bu milleti soyup soğana çevirdin. Bu millet sana neden hiç ses çıkartmadı. Sen bu milleti nasıl uyuttun?” diye sormuşlar. Franko, “Ben bu milleti dev beşiklerde salladım!” demiş. “Dev beşik” dediği şey, futbol stadyumlarıdır.

Bir milletin en değerli varlığı olan, yer altı ve yer üstü kaynaklarından çok daha değerli olan gençlerinin, futbol beşiklerinde nasıl sallandığını görmemek için kör olmak gerek.

 

Sait Çamlıca

Eğitimci-Yazar

Kaynak Kitap

Gençlik Hazinesi

Online Sipariş:
Bu yazının alıntılandığı kitabı aşağıdaki sitelerden satın alabilirsiniz.