Yeteneksizsiniz!

Son yıllarda medyada birçok yarışma programı yayımlanıyor. Yarış-maya katılan insanlar, kendi yeteneklerini sergiliyor.

Birçoğu rezil olup gidiyor. Rezil olmayanların önemli bir kısmı, birkaç dakikalığına şöhret olmaktan başka bir şey elde edemiyorlar.

“O programların kime ne faydası var?” sorusunun cevabı malum.

Programı hazırlayanlar ve yayımlayanlar, insanların yeteneklerinden veya yeteneksizliklerinden para kazanıyorlar.

Bu da bir sektör elbette. Kimin ne kazandığı ne kaybettiği beni ilgilendirmiyor. Ancak ülkemizin ve insanlığın geleceği olan gençlerin, “yetenek!” kavramına bakışı bu yarışmalarda olduğu gibi olmamalı.

Yavuz Sultan Selim döneminde yaşandığı anlatılır aşağıda okuyacağınız hikâye. Ne zaman televizyonlarda malum yarışmaları veya futbol yorumcularını görsem hep bu hikâye aklıma gelir.

Yavuz Sultan Selim, zaman zaman yetenekli insanları keşfetmek için, duyuru yaptırırmış.

Yeteneğine güvenenler, padişahın huzurunda hünerlerini göstermek için sıraya girermiş. Padişah, çok beğendiklerini altın ile ödüllendirirmiş.

On metre uzaklıktaki iğnenin deliğinden ip geçirdiğini iddia eden bir adam gelmiş padişahın karşısına. On metre uzaktan iğne deliğine ip geçirilebileceğine kimse inanmamış. Adam huzura çıkmış ve ilk denemesinde ipi, on metre ilerdeki iğnenin deliğinden geçirmiş. Birkaç kez daha yaptırmışlar. Adam her seferinde ipliği iğne deliğinden geçirmeyi başarmış.

Padişah yardımcılarına, “Bu adama kırk altın verin ve kırk değnek vurun!” diye emir vermiş. Herkes gibi, adam da şaşırmış. “Padişahım kırk altını anladık da kırk değnek niye? Bir kusur mu işledik huzurunuzda?” diye soran adama padişahın verdiği cevap, “yetenek” yarışmalarında gelecek arayan gençlere ders olmalı.

Padişah, “Evet yaptığın iş kolay değil. On metreden iğneye iplik geçirmek zor bir iştir. Sana kırk altını bu zor işi başardığın için veriyorum. Kırk sopaya gelince… Bu kadar gereksiz ve faydasız bir işi yapabilmek için, o kadar zamanını boşa harcadığın için vurduruyorum sana 40 sopayı!” demiş.

Kişisel olarak hiçbir futbol maçını izlemem. Millî maçlar buna dahil! Fanatik olmadıktan sonra, izleyenlere de pek bir şey söylemem. Ancak futbol yorumları ve yorumcuları konusunda düşündüklerim, yetenek yarışmaları konusunda düşündüklerimden pek farklı değil. Sahanın içinde mücadele edilmiş, sonuç alınmış. Yorumcular saatlerce yorum yapıp tartışıyor! Bana daha komik gelen ise “usta yorumcu!” diye tanıtılanlar. Profesyonel futbolcuyu anlarım da usta yorumcu nasıl bir şey? Bu nasıl bir yetenekse “usta!” olunabiliyor demek ki!

“Yetenek” kelimesi üzerine söylenecek çok söz var elbette. Arılar da yeteneklidir. İki yönlü yeteneği vardır arıların ister iğnelerini kullanırlar ister bal üretirler. Ancak arılar hep faydalı olan yeteneklerini kullanıyorlar. Onları kimse kızdırmadıkça, iğnelerini asla kullanmazlar. Yetenek, iğne sahibi olduğu hâlde, bıkmadan usanmadan insanlara faydalı olan bal üretecek bilince sahip olmaktır. “Arı gibi, durmadan elinden alsalar da balını, yaşadığı sürece iyilik yapmalı insan!” sözü bana çok anlamlı gelmiştir. Gerçek yetenek budur.

“Kime ne faydası var?” sorusunun cevabı ne kadar dolu ve anlamlı ise, insanın yeteneği o kadar önemlidir.

Yetenekli misiniz, yeteneksiz misiniz, yoksa yetenek SİZ misiniz bilmem. Ancak benim bildiğim gerçek şudur. Batı kültüründe her şey gösteriş ve hava atmak içindir. Doğu kültüründe ana mantık, başkalarına da faydalı olmaktır.

Yeteneğiniz hem size hem başkalarına fayda sağlıyorsa, yetenek sizsiniz. Sahip olduğunuz yetenek, sadece hava atmanıza ve gösteriş yapmanıza yarıyorsa yeteneksizsiniz.

 

Sait Çamlıca

Eğitimci-Yazar

Kaynak Kitap

Gençlik Hazinesi

Online Sipariş:
Bu yazının alıntılandığı kitabı aşağıdaki sitelerden satın alabilirsiniz.