Düşünmek, ilginç bir eylemdir. Gözle görülmediği sanılır. Düşünmemek de düşünmek kadar ilginçtir. Düşünmeyen insan, düşünmemenin kendisine nelere mal olduğunun farkında olmadığı gibi, düşünen insan da düşünmenin, hayatını nasıl değiştirdiğini fark edemiyor bazen.
Benzinsiz Motor Çalışmaz!
“Beyinsiz!” kelimesini, davranışlarını beğenmediğimiz insanlara karşı kullanırız. Ancak bu kelime, beynin yokluğu anlamında değil, beynin çalıştırılmaması / kullanılmaması anlamında kullanılır. “Kalpsiz!” kelimesini de aynı mantıkla kullanırız. Kalbi olma-yana değil, merhametsiz olana kalpsiz deriz.
Bir arabanın motoru ne ise, bir insanın beyni de odur. Motor ne kadar sağlam ne kadar bakımlı, ne kadar yeni olursa olsun, depoya sürekli benzin girmiyorsa, motor çalışmaz. Çalışmayan motor, hayat arabanızın ilerlemesine yardımcı olmaz. Yerinizde sayarsınız. Çalışmayan, sabit duran motor paslanmaya başlar.
İnsan beyni de arabanın motoru gibidir. Motor benzinsiz, beyin bilgisiz çalışmaz. Beynimizin bizi düşünerek geliştirmesi için, sürekli taze bilgiyle onu beslememiz gerekiyor. Okumak ve sürekli yeni bir şeyler öğrenmek, beyin motoruna benzin doldurmak gibidir.
Kendini Yiyen Organlar!
İnsan vücudu ilginçtir. Her organın kendine has özellikleri vardır. Gözle görülmeyecek kadar küçük bir mikrop insanı öldürebilirken, yumruk büyüklüğünde bir taş ile yıllarca yaşayabiliyor insan.
Ben iki organımızın, ortak özelliklerinden bahsedeceğim: Mide ve Beyin…
Mide ve beynimizin ortak bir özelliği vardır. İçine yeni bir şeyler girmeyince, kendi kendini yiyor bu organlarımız.
Midenize yiyecek girmediği zaman, mide kendi kendini yemeğe başlar. Bunun en bilinen fotoğrafı, Afrika gibi ülkelerde, kaburgaları sayılacak kadar zayıflamış olan çocuklardır. Günlerce aç kalan, sadece su ve bir avuç pirinçle yaşamaya mahkûm olan çocuklar, o kadar zayıflıyor ki, kaburgaları gibi, bütün kemikleri sayılacak hâle geliyor. Bir deri bir kemik hâline geliyorlar.
Mide ihtiyacı olan gıdayı alamayınca kendi kendini yemeğe başlıyor. Daha anlaşılır bir ifade ile anlatmak gerekirse, mide ihtiyacını vücudumuzdaki yağları emerek gideriyor. Aç kaldıkça, içeriden, yiyebildiği kadar yiyor bedeni. Sonrası açlıktan ölüm…
“Kilo almak” dediğimiz şey budur. Midenizin (vücudunuzun) ihtiyacından fazlasını midenize indirirseniz, mide ihtiyacından fazlasını, öğütemediğini yağ olarak pompalıyor. Böylece kilo almış oluyorsunuz.
Benzer bir özellik insanın beyninde de vardır. Midenin ihtiyacı, temel gıdası yiyeceklerdir. Beynin ihtiyacı ve temel gıdası bilgidir. Beyne bilgi girişi durduğu andan itibaren beyin önce kendini tekrar etmeye başlar. Sürekli kendini tekrar eden beyin, bir müddet sonra kendi kendini yemeğe başlar.
Midenin kendi kendini (vücudu) yemesi fiziksel, beynin kendi kendini yemesi psikolojiktir. Midenin boş kaldığı kaburgalardan, beynin boş kaldığı karakter ve davranışlardan belli olur.
Düşünebilmek için OKU!
İlk insan ve ilk Peygamber Hz. Adem’i, meleklerde üstün yapan tek şey “bilgi”dir. Ademoğlu’nun, melekler-den üstün olması için “bilgi” benziniyle doldurduğu beyninin, düşünme mekanizmasını sürekli canlı tutması gerekiyor.
“İlk” insan ve “ilk” Peygamber olan Hz. Adem’i meleklerden üstün yapan özellik, “son” Peygamber olan Muhammed Mustafa’ya, “son” kitap inmeye başlayınca, ‘ilk emir’ yine aynıydı. “Oku!” diye başlayan son kitabın ilk emri, insanlık tarihi boyunca insanı insan yapan ‘düşünme’ mekanizmasının önemini anlamamız için yeterli değil mi?
Okuyun ki düşünün. Düşünün ki insan olmanın farkını yaşayın. Ya siz beyninizi bilgiyle beslersiniz veya beyniniz kendi kendini yer.
Açlık (midenin boş kalması) sadece aç kalan kişiye zarar verirken, cehalet (beynin boş kalması) insanlığa zarar veriyor. Dünyadaki açlığa karşı mücadele etmek ne kadar önemliyse, cehalete karşı mücadele etmekte o kadar önemlidir.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar