Türbülans İmanı

Uzun yıllardır uçaklarla birçok yolculuk yapmak zorunda kaldım. Aynı gün içerisinde dört uçuş yapmak zorunda olduğum bile oldu. Uçak korkusu olup hiç uçağa binemeyen insanlar var. Bazıları da korkuları olmadığı halde ciddi bir türbülans sonrası bu korkuyu sürekli yaşamaya başlıyorlar. Uçma korkusuna rağmen uçmak zorunda olanların ilaç alarak uçağa bindiğini çok sonraları öğrendim.

Birkaç defa ciddi türbülans ve sarsıntısını yaşadım uçakta. O an insanın aklından bütün dünya siliniyor. “Bir saniyede hayat hikâyem bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti.” cümlesini, bu tür korkular yaşayanlar kurarlar. Türbülans anında yaşanan korku ve yaşanılan maneviyat, uçağın tekerleri yere indikten birkaç dakika sonra azalıyor. Ben buna “türbülans imanı” diyorum. Uçak sağ salim yere inene kadar herkes iman tazeliyor havada.

Mevzilerde Ateist Yoktur

Savaş meydanlarında, özellikle yoğun bombardıman ortasında ateist olan insan yoktur. Savaş öncesi, hatta bombardıman öncesi inanç problemi yaşasa bile, o anın korkusuyla sığınacak liman, tutunacak dal arıyorlar. Yaratıcıya sığınmaktan başka çaresi kalmıyor. Ateist olan bir uçak pilotu, artık uçağı kurtaramayacağına emin olduğu bir anda “Allah’ım sen yardım et!” demiş. Uçak sağ salim piste indikten sonraki günlerde hep kendisini sorgulamış. “Benim gibi koyu bir ateist neden o anda Allah’tan yardım istedi ki?” sorusunun cevabını aramış uzun zaman. Allah inancı olmadan yaşanamayacağını anladıktan sonra, bir daha ateist olduğunu söylememiş.

Hayatın Türbülansları

Hayat yolculuğumuzda tıpkı uçak yolculuğu gibidir. Bir hedefe ulaşmak için yükselmeye başlarız. Yükselirken sarsıntılar yaşarız. Havada ilerlerken beklenmedik türbülanslar sarsar bizi. İniş yaparken de sarsıntılar yaşar, riskleri göze alırız.

İnsan ergenlik çağında fiziksel olarak çocukluktan çıkıyor. Ancak zihinsel olarak çocukluktan çıkmak o kadar kolay olmuyor. Bunun belli bir yaşı da yok. Bazı insanların daha çabuk olgunlaşmasını, daha erken yaşta hayatın gerçekleriyle, türbülanslarıyla yüzleşmelerine bağlarım. Erken yaşlarda zorluklar ve sıkıntılar yaşayan insanlar, yaşıtlarına göre daha çabuk olgunlaşıyorlar.

Bazen bir ölüm haberiyle hayatımız altüst olur. Bazen büyük bir hayal kırklığı bize çok büyük dersler verir. Bir trafik kazası sonrası hayat sizin için artık eskisi gibi olmamaya başlar. Bir kalp krizi veya beyin kanaması sonrasında hayata bakışımız çok değişebilir. Uçağın türbülansla sarsılması gibi, hayatın acı gerçekleri sarsar insanı bazen. En sevdiğiniz insanı toprağa verirken tutunacak dal ararsınız. Bir hastalık karşısında doktorların: “Biz elimizden geleni yaptık artık.” sözünden sonra sığınacak liman ararsınız.

Hayatın bu türbülansları sonrası hâlen ateist olduğunu iddia eden insan sayısı azdır. Nasıl ki uçağın tekerleri yere değdikten birkaç dakika sonra her şeyi unutuyorsak, hayatın acılarından sonra da eski hayatına devam edenler var. Hayatı, ölümü ve ahiret hesabını aklınızda bulundurarak yaşamak için sürekli türbülans içinde bir hayat beklemeyin. Türbülanslar geçici ama ölüm haktır.

Niye İnkâr Ediyorsunuz?

Eskiden Müslüman olduğunu fakat sonradan ateist olmaya karar verdiğini söyler birçok insan. Bu kararını verirken Müslümanlara kızdığı için böyle karar aldığını iddia ediyor. Ahlâksız bir Müslüman’ın İslam’a verdiği zararı hiçbir ateist veremez. Bu gerçeği kabul etmekle beraber, ahlâksız bir zengine kızıp paradan nefret edeni de duymadım. Paranın kendisi insanı ahlâksız yapmaz. Ahlâksız olmak isteyen insan, parayı bulunca gerçek yüzünü gösterir.

Makam sahibi olup ahlâksız olan dindarlara kızıp dinden uzaklaşma konusu için de benzer şeyler söylerim. Ahlâksız bir makam sahibine kızıp tüm makam sahiplerine aynı gözle bakmak ne kadar doğru. Makam sahibi olmadan ahlâklı sanılan birçok insanın makam sahibi olduktan sonra bozulmuş olmasının sebebi makamın kendisi değildir.

Müslüman bir ailenin Müslüman evladı iken deist olmayı mı tercih ettiniz? Kızdığınız şey babanızın tavırları mı İslam mı? Önce bunu araştırıp öyle karar verin. “Bunlar Müslüman ise ben ateist olmayı tercih ederim.” diyenler, “Bu zenginler böyle ahlâksız ise ben fakir kalmayı tercihe ederim.” demiyor.

Dindar görünen bir işverenin yanında çalışırken, patronun söylemleri ile eylemleri arasındaki farkı gören bir genç, işçilerin hakkını (kul hakkı) yiyen patrona kızmakta haklı. Patrona kızıp İslam’dan uzaklaşmanın bir anlamı var mı? Duygusal olarak bu olayın kendisini nasıl yaraladığını fark eden genç, ileride işveren olduğunda yanında çalışanların hakkını yememesi gerektiğini yaşayarak öğrenmiş olur.

Ahlâksız bir Müslüman’a kızmanın karşılığı dinden çıkmak değil ahlâklı bir Müslüman olmaya çalışmak olmalı. Ahlâksız bir makam sahibine öfkelenmenin karşılığı öyle bir makama gelince ahlâklı olmaya karar vermek olmalı. Ahlâksız bir patronla çalışırken patrona kızıp dinden çıkmak değil, ahlâklı bir patron olmaya karar vermek gerekir.

Reddettiğiniz Şeyi Tanıyın!

Din ve felsefe ilişkisine dair son yıllarda Sayın Dücane Cündioğlu birçok video çekip paylaştı. Birikimlerinin bir kısmını tek başına, bir kısmını konuk olduğu programlarla toplumla paylaştı. Hepsini olmasa bile önemli bir kısmını dinleme fırsatım oldu. Deizm ve ateizm üzerine yaptığı bir konuşmada söyledikleri önemliydi. Doğuştan gelen ezber inanç ile çevre etkisiyle yapılan ezber inkârın aynı sonuca götüreceğini anlatırken şöyle diyor:

Ateizm Tanrıyı inkâr ediyor ama tanımlamıyor. Klişe söylemler vardır, pozitif ateizm ve negatif ateizm diye ama reddettiği şeyi ciddiye almayan insanları ben ciddiye alamam. İnsan reddettiği şeye emek vermeli. Dolayısıyla ister dini reddet ister Tanrı’yı reddet. Reddetmeye değer bulduğuna göre buna emek vermen lazım.

Daha 18 yaşındaki çocuk ben ateistim diyor. Hangi tanrıyı reddediyorsun? Nasıl bir Tanrı’yı reddediyorsun? Kafasında çocukça kusurlarını bulabileceği bir Tanrı’yı reddediyor. Bu bir erdem değil ki. Bu da öğretilmiş bir inanç. Ateizm ile Teizmi birleştiren şey, ikisinin de öğretilmiş olmasıdır. Hazır paket geliyor. Aile yapınıza göre, dolayısıyla bir tanesi hiç kuşku duymuyor inandığı şeylerden. Oysa küçük yaşta onu sünnet etmişler. Zaten o Kuran’ı ezberlemiş, ezan sesleriyle büyümüş. Sonra geliyor ben tanrının varlığını ispat ederim. Akılla gösterebilirim diyor. Emek sarf etmeden inanmak veya inkâr etmek aynı sonuca götürebilir insanı. İkisinde de emek yok. Dolayısıyla ikisini de ciddiye almamakta mazur görülebiliriz.

Hocaya İnanan Ateist!

Dinden kaçmak için dindar insanların hatalarını bahane edenler çok. Müslüman olduğunu söylese birçok farklı soruyla karşılaşmak istemiyor. Sürekli köylerde ve dağlarda hazine arayan bir tanıdığım vardı. Ateist olduğunu söyleyen bir arkadaşıyla buluşup tarif edilen bir yere gitmeye karar vermişler. Kendi ağzıyla anlatayım devamını:

Yol üstünde buluştuk kendisiyle. Bir müddet dinlendikten sonra “yola devam edelim” dedim. “Biraz daha bekleyelim bir hoca gelecek. Tam yerini bulmamız için yardım edecek” diye cevap verdi. Bu sefer hem kızdım hem alay etmek için: “Sen hem ateist olduğunu söylüyorsun hem de hocanın okuyup tam yerini bulmasından ümit bekliyorsun.” dedim. Ben bunu söyleyince ateist arkadaş bana: “Ben Allah’a inanmam ama hocaya inanırım.” diye cevap verdi.

Bu olayı dinleyince yanımdaki arkadaşa dedim ki: “Görüyor musun ateistin mantığını? Allah’a inanmıyor ama hocaya inanıyor. Çünkü hoca onu hazineyi bulabileceğine inandırmış. İşine gelene inanıyor ateist.”

Deist veya ateist olduğunu iddia eden bazı gençlerin durumu da biraz buna benziyor. Allah’a inandığını söylese, Müslüman olmanın sorumluluklarıyla uğraşacak. Allah’a inanmadığını söyleyince, nefsine hoş gelen dünyevî bir hayatı daha rahat yaşayacak. Dünyevî zevk ve eğlenceleri hazine gibi görerek bir hayat yaşamayı tercih ettiği için, Allah inancını kabul etmediğini söylüyor. Nefsini ilah edindiğini itiraf etmektense yaratıcıyı inkâr ettiğini iddia etmeyi tercih ediyor.

Mutlak Adalet

Adalet beklentisi insan için elbette önemlidir. Ancak dünyada hiçbir zaman mutlak adalet olmadı olmayacak. İnsana düşen adaletsizliklerin daha az olması için gayret etmektir. Dünyada mutlak adalet olsaydı, ahirete gerek kalır mıydı? Mutlak adaletin olacağı, zerre kadar haksızlığın olmayacağı hesap gününe inanarak elimizden geleni yapmakla mükellefiz.

Ya Varsa?

Hz. Ömer için anlatılan bir hikâye vardır. Öldükten sonra hesap vermenin olmama ihtimalinden bahseden birisine verdiği cevap önemlidir: “Öldükten sonra bir hesap yoksa ben bu yaşadığım hayatla bir sıkıntı yaşamam. Ama ya ahirette hesap varsa sen ne yapacaksın?” diye sorduğu rivayet edilir.

Devlet yöneticilerine kızıp Allah’a isyan etmek, akıllıca bir tepki değildir. Anne-babasına kızıp ateist olmak akıllıca bir tavır değildir. Amirine kızıp dinden çıkmak aptalca bir tepkidir. Allah’ın huzuruna çıkınca: “Yöneticilere kızdım, aileme küstüm, patronuma öfkelendim.” diye başlayan cevaplar verilemeyecek.

Hurafelere sinirlenip dinden uzaklaşacağınıza, hurafelerle mücadele etmeyi deneyin.

Sait Çamlıca

Eğitimci-Yazar

Kaynak Kitap

GENÇLİĞİN İMANINI HURAFELERLE ÇALIYORLAR

Online Sipariş:
Bu yazının alıntılandığı kitabı aşağıdaki sitelerden satın alabilirsiniz.