Beşinci sınıf öğrencilerine, seçmeli olarak, Kur’an dersinin konmasına hepimiz sevindik. Çocukların cami dışında, ev veya okul sıralarında, Kur’an dersi görmeleri güzel bir gelişme. Ancak bu kararın alınmasından sonra, çok daha önemli işlerimizin olduğunu düşünüyorum.
Cumhuriyet tarihi boyunca, sınıf ortamında Kur’an dersi hiç işlenmedi. Ya evde anne babadan veya camide yaz kurslarında Kur’an harflerini okumayı öğrenmeye alışkın olan çocuklar, bundan sonra okul sıralarında Kur’an harfleriyle tanışacak. Biz buna hazırlıklı mıyız?
Neler Yapılabilir?
Beşinci sınıf öğrencilerine Kur’an dersine girecek olan öğretmenler özel bir eğitimden geçirilmeli. Hem pedagojik açıdan hem öğretim metotları konusunda istişareler yapılmalı. Çocuklara sadece Kur’an okumayı öğretmek değil, Kur’an perspektifinde hayata anlam katacak, hayatın sorunlarına çözüm üretilecek nesiller yetiştirmek için bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz.
“Kur’an dersine gelen hocadan nefret ettiğim için İmam Hatip Lisesinden kaydımı sildirdim!” diyen kız öğrenciyi hiç unutmadım. “Kalbine girmediğin insanın beynine de giremezsin, Peygamber bile olsan” kuralı her ders için geçerlidir. Kur’an dersine girecek olan öğretmen, kalbini kırdığı ve kendisinden nefret ettirdiği öğrencisini, Kur’an’dan uzaklaştıracak.
Bana sorarsanız Matematik öğretmeninin mesuliyeti ile Kur’an dersine girecek olan öğretmenin mesuliyeti arasında bir fark yoktur. İkisi de Allah’ın ilmini çocuklara sevdirmek veya Allah’ın ilminden çocukları nefret ettirmek gibi bir sorumluluğu taşıyor.
Çikolata ve Tevrat!
Yahudiler, çocuklarını Tevrat’la tanıştırırken, çocukların ellerine çikolata gibi hediyeler veriyorlar. Kur’an dersine girecek olan öğretmenler, ilk dersin, ilk intibanın ne kadar önemli olduğunu unutmamalı. İmkanları varsa, çocuklara ilk derste Kur’an’la beraber çikolata dağıtarak, tatlı tatlı derse başlayabilirler.
Bu konuda tek sorumluluk derse giren öğretmende değil elbette. Okul yöneticileri, İl-İlçe Milli Eğitim yöneticileri, hatta Müftülükler ve bölgesel dernek ve vakıflarda bu konuda ellerinden gelen desteği vermeli. İl veya İlçe Müftülüğü, ilk Kur’an dersinde dağıtılmak üzere hediyeler hazırlayarak Kur’an eğitimine destek vermeli.
Kur’an Okuyabilmek Yeterli Olsaydı!
“Niye bu kadar abartıyorsun ki? Yasa geçti. Artık bütün okullarda Kur’an dersi seçmeli oldu” diye itiraz edecek olanlar vardır.
Kur’an harflerini bilmek ve Kur’an okuyabilen bir nesil yetiştirmek yeterli olsaydı, Arapça konuşan Ortadoğu ülkeleri, dünyanın süper gücü olurdu.
Kur’an okumanın birkaç adım ötesi için de aynı şeyleri söylerdim. Kur’an okurken anlamını bilmek, Arapça konuşup yazabilmek yeterli olsaydı, Arapça konuşan ve yazan Ortadoğu ülkeleri, dünyanın süper gücü olurdu.
Demek ki, Kur’an dersini okullara seçmeli ders olarak koymak, atılması gereken yüz adımdan belki sadece bir tanesidir. Çok daha önemli işlerimiz var.
Kur’an eczanesinden, insanlığın yaralarına merhem üretecek nesiller yetiştirmemiz gerekiyor. “Böyle bir nesil nasıl yetiştirilir?” sorusunun cevabını vermek, bu soruyu sormak kadar kolay olmuyor.
Kur’an okumayı bilenlerin sayısını çoğaltmanın yeterli olduğunu düşünenler, çok büyük hayal kırıklığı yaşayacaklar. Kur’an, kendisini okumayı bilen nesil yetiştirmek için indirilmedi. Kendisini anlayan nesil yetiştirmekte değildir, Kur’an’ın varlık sebebi. Mesajlarını, yaşadığı zamanın şartlarıyla birlikte doğru okuyabilen nesiller yetiştirmeliyiz. Hem yaşadığı zamanın şartlarını, fırsatlarını, tuzaklarını doğru okumalı, hem de Kur’an’ın çağlar üstü mesajlarından, yaşadığı çağın yaralarına merhem üretmeli.
“Neler yapılabilir?” sorusuna cevap olması için birkaç yazı daha yazacağım inşallah. Öylesine büyük bir boşluk var ki bu konuyla ilgili, birkaç yazı değil birçok kitap yazılmalı.
Zihinlere iyice nakşetsin diye tekrar ediyorum; Kur’an okumayı bilmek yeterli olsaydı, Arapça konuşan ülkeler dünyanın süper gücü olurdu.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar