1948 yılında kurulan İsrail, kurulduğu bölge içerisinde mikrop yayan bir çıban gibi duruyor hala. İsrail’in kuruluş hikayesi ve tarihi ayrı bir konu. 2021 yılı Ramazan ayının son günlerinde İsrail’in Filistin halkına yaptığı zulüm gerekçesiyle bu yazıyı yazma ihtiyacı hissettim. Sosyal medya hesaplarımdan ‘Neden neredeyse her Ramazan ayında saldırıyor bu İsrail?’ diye bir soru üzerine gençleri düşünmeye davet etmiştim. Umarım düşüneni bol olur bu gibi soruların. Filistin halkını öldürmek olsa tek amaçları, bunu daha basit yollarla yapabilirler. Su kanallarına zehir atmak gibi yöntemler kullanmıyorlar. Amaçları sadece o bölgede yaşayanları öldürmek değil, tüm Müslümanları en hassas oldukları dönemlerde tahrik etmek, öfkelendirmek ve radikalleştirmektir. Çünkü öfke ile hareket edenlerin akıllarını kullanamayacaklarını biliyorlar.
1990’lı yıllar, bizim lise yıllarımıza denk geliyor. Ayaklanma anlamına gelen ‘İntifada’ kelimesi, hayatımıza o dönem girdi. Bizim nesil, Adil Avaz’ın dillendirdiği İntifada ezgisini ezbere bilir. Bu yaşıma geldim halen o ezgiyi duyunca gençlik yıllarım aklıma gelir. Ezgide geçen ‘El-Aksa’nın eteğinde, ateş barut kan bir yerde, Filistin’deki meşale sayhalanır tüm aleme, İntifada İntifada selam sana şanlı kavga. Koş Fatma koş, Mehmet yerde al sancağı sıra sende’ gibi sözler halen ezberimdedir.
İsrail’e Karşı Savaş!
Dünya’daki Yahudi nüfusu ile Müslüman nüfusunu karşılaştırdığınızda, nerdeyse 100 katından fazla fark var. Buna rağmen Yahudi İsrail, Müslüman halka karşı hep galip geliyor. Bir Yahudi yüz Müslüman’ı yenebiliyor kurulduğundan bu yana. Tüm çevresi halkı Müslüman ülkelerle çevrili olmasına rağmen, İsrail bölgede istediğini yapabiliyor. İsrail ile bölgesindeki Müslüman ülkeler arasında sıcak savaş veya en büyük savaş, en son 1967 yılında olmuş. Altı gün savaşı olarak tarihe geçmiş olan savaş, İsrail’in bölgeye tam yerleşmesini sağlamış.
Altı Gün Savaşı
5 Haziran 1967 Pazartesi, İsrail ile Arap komşuları Mısır, Ürdün ve Suriye arasında başlayan ve 6 gün süren savaş, İsrail’in kesin üstünlüğü ile bitmiştir. Arap İttifakı’na Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezayir de asker ve silah yardımıyla katılmışlar. İsrail’in Golan tepelerinde elde ettiği nihai zaferin ertesinde ateşkes imzalandı. Bu antlaşmada İsrail; Doğu Kudüs, Golan Tepeleri, Gazze Şeridi ve Sina Çölü‘nü ele geçirdi. 68 bin 300 kilometrekarelik bir alanı, Ürdün, Suriye ve Mısır topraklarını işgal eden İsrail sınırlarını altı günde iki buçuk kat genişletmiş oldu. Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen de İsrail bu toprakları elinde tutmaya devam ediyor.
Şiir Yazmayı Bırakan Filozof
1944 Fas doğumlu olan İslam Filozofu Taha Abdurrahman, kendisiyle yapılan bir röportaj’da, gençlik yıllarında şiir yazdığını, şiir yazmayı 1967 yılında bıraktığını söylüyor. İsrail’e karşı yapılan savaşı güçlü ve çok daha kalabalık olan Arap ülkelerinin kaybetmesi sonrası şiir yazmaktan vazgeçmiş. Türkçeye de çevrilmiş olan ‘Bilgi Ahlaktan Ayrıldığında’ adlı kitabında, şiir yazmayı bırakma hikayesini şöyle anlatıyor;
Düşünce hayatımın ilk dönemlerinde, çok erken yaştan itibaren şiir yazmaya başladım. Bunu yirmi iki yaşıma kadar sürdürdüm. Olumlu eleştiriler alan, dikkat çekici kasideler yazdım. Ne var ki, çok geçmeden çeşitli sebeplerden dolayı şiiri bırakmaya karar verdim. Bunun birinci sebebi -başlıca sebebi demiyorum; çünkü bu kararı almamda etkili başka sebepler de vardır-, 1967 yenilgisidir.
O sırada hâlâ üniversitede öğrenci idim, hakikaten bu yenilgi bende büyük bir sarsıntı yarattı. Düşünce ve yazma konusunda yürüdüğüm yolun gerçekte benimseyip yürümem gereken yol olmadığını düşündüm. O sırada kaderimi belirleyen şu soru beni ağır bir baskı altına almıştı: “Biz sayıca bu kadar çok, tarihi derinliğe sahip bir ümmet olmamıza rağmen hangi akıl, hangi düşünce bizim bu yenilgimize neden oldu?” Bunun üzerine şiir yazmaktan vazgeçme kararı aldım. Hâl dilim şunu diyordu: Bugün şiir, yarın fikir; çünkü ben bu yenilgiyi aklımıza, düşüncemize isabet eden engele nispet etmiş ve şu neticeye varmıştım: “Arapların ve Müslümanların yenilgisine yol açan bu akıl ve düşüncenin, aynı zamanda bu milleti zafer kazanmaya layık hâle getirecek akıl ve düşünceyi de içermesi gerekir. İşte şiirden vazgeçip düşünceye yönelmemin temel sebebi budur.
Şiir Değil Bilgi
Şiir veya Karikatür gibi şeyleri küçümsemiyorum. Ancak slogan atarak bir yere gelemeyeceğimizi gençlere daha yüksek sesle anlatmamız gerekiyor. Gençlik yıllarımızda çok slogan attık. ‘Kahrolsun İsrail’ sesleri daha çok yükselince İsrail daha çabuk kahrolmayacak. Eğer aklımızı başımıza almaz, gençleri bilgiye, öğrenmeye ve düşünmeye yönlendiremezsek, sadece çocuklarımız değil, torunlarımızda slogan atacak ama İsrail yine kahrolmayacak. İki örnek vererek ne demek istediğimi anlatmaya çalışayım.
Sosyal Medya Sloganları
Sosyal Medya’nın olmadığı dönemlerde Kudüs yürüyüşleri veya mitingler yapılırdı. Artık sosyal medyada herkes kendi fikrini söylüyor, örgütleniyor. Elbette her mecrada fikirlerimizi söyleyeceğiz. Ancak Müslüman gençlerin bir kısmının hoca veya alim diye kabul ettikleri bazı şahıslar öyle komik şeyler yazıyor ki ‘Bu kafayla biz bir yere varamayız’ dedirtiyorlar.
2021 Ramazan ayının son günlerinde İsrail askerlerinin Filistin halkına bomba atmasına karşı sosyal medyada tepki verirken ‘Buhari ve Müslim çökerse İslam çöker’ sözüyle bir dönem gündeme gelmiş olan İhsan Şenocak aynen şunu yazdı; Efendimizin(sav) Kudüs’ü hürriyete kavuşturan ordunun İstanbul’dan gideceğini bildirmesi, Alem-i İslamdan muteber alimlerin rüyaları, İslam dünyasındaki idarecilerin sessizliği gösteriyor ki Mescid-i Aksanın hürriyeti er ya da geç MEHMETÇİKLE olacak.
Bu sözlerin neresini düzelteyim? Uydurma bir Hadis paylaşmasına mı gülelim, rüyalarla Mescid-i Aksa’yı kurtaracağına inanmasına mı? Yeni yetişen gençlerimizi, slogan atmaktan başka bir şey bilmeyen kafalardan, mutlaka kurtarmamız lazım.
Bilen Yönetir
Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun hem kitaplarını okumayı hem videolarını izlemeyi severim. Bir videosunda dindar gençlere sitem ediyordu. Şöyle diyordu; İbn-i Sina Tıbbını konuşacak adam bulamadık. Sadece Tel-Aviv Üniversitesinde dört tane İbn-i Sina Tıp uzmanı var. Dünyadaki İbn-i Sina tıbbı çalışanlarının %95’i Yahudi asıllıdır. İbraniceye 110 kez tercüme edilmiş İbn-i Sina’nın El-Kanun fi’t-Tıb kitabı. Türkçesi var mı? Yok! O zaman bilene danışmak zorundasın. Bilen yönetir!
Unutmayın gençler; Slogan atarken değil, okurken düşünür insan. Okuyun, düşünün.
Şiir yazarak değil, ilim üreterek üstün gelirsiniz.