Müslümanlar, birçok konuda olduğu gibi, cami ve minare inşası konusunda da ‘ihtiyaç’ merkezli değil ‘geçmişi taklit’ merkezli camiler ve minareler yapmaya devam ediyorlar. Kıblemiz Kabe’nin ve Peygamberimizin inşa ettiği tek mescit olan Mescidi Nebevinin sadeliği kimsenin aklına gelmiyor mu? ‘Camileri taştan ve kerpiçten yapalım’ demiyorum ama cami inşası konusunu abarttığımızı birilerinin artık yüksek sesle dillendirmesi gerekiyor. Birçok müftü arkadaşım bu konudan rahatsız ama ellerinden bir şeyin gelmediğini söylüyorlar. Yasaların ellerini bağladığını, dernek statüsü ile inşasına başlanan camilere müdahale edemediklerinden şikayetçiler. İhtiyaçtan çok daha büyük bir cami bile olsa, hiçbir müftü ‘cami inşasına karşı’ görünme riskini göze alamıyor.
Cami Mimarisi
Anadolu’da cami mimarisi konusundaki tercihimiz Osmanlı ve Selçukluyu taklitten ibarettir. Bölgenin iklim şartları veya ihtiyaçları göz önüne pek alınmaz. Aynı köyde birkaç caminin varlığı, köylülerin çok dindar olduğunu göstermez. Birbirleriyle gereksiz rekabetini gösterir. Aynı köyde iki cami ve bir mescidin olduğuna bizzat şahit oldum. İki cami ve bir mescidin olduğu o köyde cuma namazı için sadece dört kişi cami kapısında bekliyordu. ‘Bizim köyün minaresi sizin köyün minaresinden daha uzun oldu’ diye komşu köy halkına hava atmak, dindarlık değil cahilliktir.
Camileri çok büyük yapmayı marifet veya sevap sanan insanlar, israf etme günahına girdiklerinin farkında bile değiller. Bin metre yakınlarında cami olmasına rağmen kendi mahalle veya sokaklarına cami yapma konusunda ısrar edenleri engelleyecek yasal düzenlemeler olmalı. Ayrıca cami yapılırken kocaman bir kubbe ve çok uzun bir minare yapmanın bir anlamı olmadığını artık anlamak zorundayız. Kubbe ve minarenin din ile alakası yoktur.
Kubbe
Camilerimizin neredeyse tamamında kubbe var. O kadar yüksek bir yapı olmak zorunda değil camiler. Merkezi yerlerdeki camilerin büyük olmasını anlarım ancak mahalle arası ve köy camileri bile gereğinden çok daha büyük yapılıyor. Kubbe, sözlükte “kavisli, bombeli şey; göbek; yuvarlak dam” demektir. Kelime, İslâmiyet’i kabul eden bütün milletlerin dillerine aynen veya kümbet/gümbet şeklinde girdiği gibi İspanyolca aracılığıyla Batı dillerine geçmiştir.
Mimarilerde kubbe yapmak İslam’dan çok öncesine dayanır. Yapılan arkeolojik kazılarda ulaşılan kalıntılardan, kubbenin Mezopotamya’da MÖ 6000 yılına ait olduğu düşünülüyor. İşin teknik boyutu bir tarafa, büyük ihtimalle kubbeler akustik açısından en uygun şekil olsa gerek. Mikrofon sisteminin olmadığı büyük yapılarda, ön tarafta yapılan konuşmanın arka tarafa kadar ulaşması için ‘kubbe’ çok etkili bir yöntemdir. Osmanlı dönemi mimarisi de bu şekilde devam etmiş. Türk klasik tarzında cami şeklini Mimar Sinan belirlemiş. Kubbesiz minaresiz cami yapılamıyor neredeyse. Mimar Sinan kendi dönemi için doğru ve en faydalı olanını yapmıştır. Günümüz ihtiyaçları göz önünde bulundurulmadan yapılan taklit fayda değil zarar vermektedir. Çok büyük camileri ısıtmak ayrı bir dert sıcak tutmak ayrı bir sorun.
Minare
İslam dünyasında namaza davet eden ezan, ilk olarak Medine’deki mescidin damından okunmuştu. Zamanla, ezanı daha uzaklara duyurabilmek için yüksek kulelere ihtiyaç duyulmuş ve sonuçta caminin ayrılmaz bir parçası olarak “minare” adı verilen mimarî yapı ortaya çıkmıştır. Mikrofon sisteminin ortalama yüz yıllık bir geçmişi olduğu gerçeği ile bakarsanız, mikrofon sistemi öncesi dönemlere kadar minare gibi bir yüksek yapı ihtiyaç olarak yapılmış dersiniz.
Ses sitemlerinden önce müezzinler günde 5 defa cami minarelerine çıkar, minarenin şerefe bölümünde dört yöne dönerek ve gezinerek ezan okur, namaz vaktini duyururlardı. Minarelere ses sitemi takıldıktan sonra minareye çıkma işine gerek kalmadı. Minareye çıkma ihtiyacı kalmamış olmasına rağmen aynı tür minareler inşa edilmeye devam etti ve ediliyor. Sayıları az olsa da, mikrofon ile ezan okunmasının ve imamın mikrofon kullanarak namaz kıldırmasının caiz olmadığını halen iddia edenler var. Onları da kendi cehaletleriyle baş başa bırakalım.
Ev Yıkan Minareler
Depremde yıkılan minareleri görünce böyle bir yazmaya karar vermiştim. Özellikle hiç hasar almamış bir binanın üzerine düşen minare resmini, uzun zaman unutamadım. O binada ölen veya yaralanan oldu mu bilmiyorum. O kadar yüksek minare yapmanın bir anlamı ve faydası yok. Tam aksine zarar veriyor böyle zamanlarda.
Devleti, diyaneti ve şehirleri yönetenler, hem yasal düzenlemeleri yapmalı hem de milleti bu konularda bilinçlendirmelidir. Şehir merkezlerine büyük camiler yapılsa bile, mahalle aralarına mescitler yapmanın daha doğru olduğu anlatılmalı. Minarelerin simgesel olarak yapılmasının yeterli olduğunu da anlamak zorundayız. Deprem kuşağında yaşayan bir milletiz. İbadet etmek için inşa edilen minareler, yıkım ve ölüm sebebi olmamalı.
Sığınak Cami Modeli
Mahallenin Kaderini Değiştiren İmamlar adıyla yayınladığım bir kitabımda, ideal cami modeline dair, hem dinlediklerimi hem notlarımı yazmıştım. Camiler, mahalle halkının kalbi olmalı. Mahalle ve bölge şartlarına göre farklılıklar olsa da, uygun olan yerlerde cami bahçesinde geri dönüşüm merkezi, aşevi, mahalle muhtarlığı, sağlık ocağı, çocuk bakım odası, duş kabinleri gibi sosyal faaliyetler için mekanlar olmalı.
Deprem gibi olağanüstü durumlarda, mahalle halkının sığınacağı bir yer olabilir cami ve bahçesi. Kış soğuklarında veya yağmurlu günlerde meydana gelen bir deprem sarsıntısında, insanlar sokakta kalacaklarına, cami ve çevresine sığınabilirler. Tüm bunları sağlayabilmek için cami inşa etme modelimizi sil baştan yeniden planlamamız gerekiyor. Camiler ve minareler, mevcut halleriyle mahallenin sığınabileceği mekanlar olmaktan çok uzaktalar. Tam aksine her deprem sonrası kubbesi yıkılmasa bile minaresiyle mahalle halkının korkusu haline dönüşüyor.
Tarihi Fırsat
Asrın felaketi olarak gündem olan 6 Şubat 2023 depremi, böylesi bir dönüşüm için tarihi bir fırsat veriyor milletimize. Umarım, başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere tüm yetkililerimiz, bu acı tecrübeden ders almış olarak şehir ve cami planlaması yaparlar. Mahalle aralarına yapılacak olan camiler, sadece ibadet merkezi olarak planlanmamalı. Mahallenin kalbi ve mahalle halkının sığınağı olarak inşa edilmeli yeni cami ve mescitler.
Tarih bize böyle bir fırsatı vermişken bu fırsatı değerlendirmezsek, tarih tekerrür eder. Biz ders alıncaya kadar….
Sait Çamlıca
Eğitimci Yazar