Allah Torpile İzin Verir mi?

Tarikatların en meşhur av yöntemlerinden birisi de “şefaat” inancıdır. Av yönetimi benzetmesini özellikle kullanıyorum. Şeyhlerinin ahrette müritlerine şefaat edip cennete sokacaklarını anlatarak, insanları tuzaklarına çekiyorlar.

Bunu yaparken Allah’ı bir Kral gibi anlatıyorlar. Böyle olunca şeyhleri de o Kralın yardımcıları gibi oluyor. Kral’a ulaşmak için aracı olacak yardımcılara ihtiyaç varmış! Şeyhlerini, Allah’ın yardımcısı veya Özel Kalem Müdürü gibi anlatıp, Allah’a giden yolun tüccarlığını yapıyorlar.

Şefaat merkezli bu yazıyı yazarken, konuya dair müstakil bir çalışma yapmış olan Prof. Yaşar Düzenli hocanın Kuran ve Şefaat kitabından istifade ettim. Yaşar Düzenli hoca, insanların şefaat inancının, rüşvet ve torpile alışmak olduğunu söylüyor.

Yeryüzünde herhangi bir rüşvet veya tanıdık vasıtasıyla hakimin görüşünün olumsuzdan olumluya dönmesine tanık olanlar, aynı şeyin ahrette de geçerli olabileceğini düşünmektedirler. Kuran’ın nüzul döneminde İsrailoğulları, ahret işlerini dünya işleriyle kıyaslayarak, ahrette insanın fidye veya azizlerden birinin şefaatiyle kurtulacaklarını sanıyor ve böylece Allah’ı, nüfuzlu kimselerin, huzurunda şefaat edip suçluyu affettirecekleri, ya da insanlara mevki, çıkar sağlayacakları krallara ve prenslere benzetmiş oluyorlardı. (Kuran ve Şefaat – Prof. Yaşar Düzenli – Pınar Yayınları – S.60)

Kuran Ne Diyor?

Öteki dünyada şeyhlerin müritlerine şefaat edeceğini düşünmek bile, Kuran’a aykırıdır. Kelimenin tam anlamıyla müşrik inancıdır. Kuran’da şefaat konusunda ki birkaç ayeti okuyan herkes, şefaat inancının mümkün olmadığını anlayacaktır. Birkaç ayeti hatırlatarak devam edeyim.

Öyle bir günden korkun ki, o gün kimse başkası için bir şey ödeyemez; hiç kimseden şefaat kabul olunmaz, hiçbir kimsenin yerine başkası kabul edilmez; onlara asla yardım da yapılmaz. (Bakara  48)

Ey iman edenler! İçinde hiçbir alışverişin, dostluğun ve şefaatin geçerli olmayacağı bir gün gelmeden önce size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerin ta kendileridir. (Bakara 254)

Kalplerinde Rablerinin huzurunda toplanıp sorguya çekilme korkusu taşıyanları, kendileri için O’ndan başka ne bir koruyucu ve yardımcı ne de bir şefaatçi olmadığı konusunda Kuran’la uyar. Belki böylece şirk ve günahlardan bütünüyle sakınırlar! (Enam 51)

Dinlerini bir oyun ve eğlence edinen, kendilerini dünya hayatı aldatmış o kimseleri kendi hallerine bırak. İnsanlara Kuran ile şunu hatırlat: Herkes kendi yaptığı günahlar yüzünden hesaba çekilecek. O zaman insanın Allah’tan başka ne bir yardımcısı ne de bir şefaatçisi olacak. Azaptan kurtulmak için her şeyini fidye olarak vermek istese bile yine de kabul edilmeyecek. İşte onlar işledikleri günahlar yüzünden helake sürüklenmiş kimselerdir. İnkarlarından dolayı onlara kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır. (Enam 70)

Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geleceksiniz ve (dünyada) size verdiğimiz şeyleri arkanızda bırakacaksınız. Hakkınızda (yaratılışınızda) ortaklarımız sandığınız şefaatçilerinizi de yanınızda görmeyeceğiz. Andolsun, aranız açılmış, (tanrı) sandığınız şeyler sizi bırakıp gitmiştir. (Enam 94)

(Fakat) onlar, hesap gününün gerçekleşmesinden başka bir şey beklemiyorlar. Önceden onu yok sayanlar gerçekleştiği gün derler ki: “Doğrusu rabbimizin elçileri gerçeği getirmiştir. Keşke bizim şefaatçilerimiz olsa da bize şefaat etseler veya (dünyaya) geri döndürülsek de yapmış olduğumuz amelleri başka türlü yapsak!” Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler de (putlar) kendilerinden uzaklaşıp kayboldu. (Araf 53)

Müşrikler, Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda veremeyen putlara tapıyor ve: “Bunlar, Allah yanında bizim şefaatçilerimizdir” diyorlar. De ki: “Böyle bir şey söz konusu olacak da, Allah onu bilmeyecek, öyle mi? Yoksa siz Allah’a, göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” Şüphesiz ki Allah, onların ortak koştukları şeylerden pak ve yücedir. (Yunus 18)

Dünyada Allah’a koştukları ortaklardan kendilerine bir tek şefaatçi bile çıkmamış, bunun da ötesinde, o ortaklarını orada ret ve inkar etmişlerdir. (Rum 13)

Tek bir kelime bile yorum eklemeden paylaştığım bu ve benzeri ayetleri okuyan herkes, şefaat konusunda Kuran’ın ne dediğini anlamış olur. Bu ayetleri görmezden gelip, birkaç ayet içerisinde geçen izin kelimesinden yola çıkarak, şeyhlerinin kendilerine şefaat edeceğini iddia etmeleri, tam bir cambazlıktır.

Cennet Garanti mi?

Birinin başkasına şefaat edebilmesi için önce kendisinin cenneti garantilemiş olması gerekir. Şefaat kelimesi sözlüklerde “bir kimsenin suçunun bağışlanması ya da dileğinin yerine getirilmesi konusunda o kimseyle bir başkası arasında yapılan aracılık” olarak tarif edilir. Kim kimin cenneti garantilediğinden emin olabilir ki? Allah’ın rahmetine Peygamberimiz bile muhtaç olduğu için “Benim cennetim garanti” dememiş. Şeyhlerinin, Allah’ın rahmetini ve cenneti garantilemiş gibi konuşmaları, insanları kandırmaktan başka bir şey değildir. Peygamberimizden rivayet edilen meşhur sözlerden birisi, Peygamber çocuklarının bile babalarına güvenerek gevşek davranmamaları gerektiğini hatırlatır: “Kızım Fatıma! Babanın Peygamberliğine güvenme! Rabbine karşı kulluk vazifeni yap! Eğer Allah’tan nefsini satın alamazsan vallahi ben bile senin namına hiçbir şey yapamam…”

Bu rivayeti gençler daha iyi anlasın diye “Babanın Peygamberliğine güvenme! Öyle bir mahkeme var ki, ben bile sana torpil yapamam” diye paylaşmıştım. Rivayetin orijinalinde torpil kelimesi geçmiyor diye eleştirenler olmuştu. Rivayetin orijinalinde torpil kelimesinin geçmediğini biliyordum. Söylenen sözü, günümüz gençliğinin diliyle ifade etmek için bu şekilde kullanmıştım. Bu yazı için aynı rivayeti yazarken, yine yazının mesajına uygun bir dil kullanayım. Peygamberimiz kızına diyor ki; “Babanın Peygamberliğine güvenme! Öyle bir mahkeme var ki, ben bile sana şefaat edemem”

Kuran’da ki birçok ayete, Peygamberimizin uyarısına, Allah’ın adaletine sığmayacağı gerçeğine rağmen, yıllardır Müslümanları şeyhlerin şefaatine inandırarak kandırmaya devam ediyorlar. Anadolu’da, kendisini kurtaramadığı halde, başkalarını kurtarmaktan bahsedenler için güzel bir benzetme vardır; Kendisi muhtac-ı himmet bir dede, Nerde kaldı gayrıya himmet ede.

Allah Kral Değildir

Kuran ve Şefaat kitabında, Prof. Yaşar Düzenli, Mekke müşrik zihniyeti ile bugünün şefaat anlatma dilinin aynı olduğunu, Kuran’ın şefaat inancını asla kabul etmediğini vurguluyor.

Öyle anlaşılıyor ki Mekke müşrikleri Allah’ı, tıpkı bir hükümdar gibi düşünüyorlar ve antropomorfist bir yaklaşım sergiliyorlardı. Nasıl ki, hükümdarın yanına doğrudan değil, aracılar vasıtasıyla girilir, hükümdara bir şey kabul ettirmek için onun katında sözü geçen birini bulmak gerekirse; Allah’ın huzuruna varmak ve O’nun tarafından kabul görmek için de aracılara başvurmak gereğine inanmışlardır. İşte ayet bu anlayışı ortadan kaldırmaya yönelik ilk adımdır.

Şah Veliyyullah Dehlevî’nin dediği gibi, yerleri ve göklerin yaratıcısının Allah olduğunu söyleyen bu insanların bir kısım yarı tanrılar ihdas ederek, Allah katında kendilerine şefaatçi edinmeleri, kıyasu’l-ğaib ale’ş-şâhit usulünden hareket ederek, Allah’ı dünya krallarına benzetme yanlışlığındandır. (Kuran ve Şefaat – Prof. Yaşar Düzenli – Pınar Yayınları – S.120)

Allah bir Kral değildir. Şeyh sandıkları insanlar ise Kral’ın yardımcıları değildir. Şeyhlerini, Allah’ın yanına girmeden önce müracaat edilen Özel Kalem Müdürü gibi anlatan şefaat tüccarlarından uzak durun. Allah, tüm kullarına şah damarından daha yakındır. Şah damarınızdan daha yakın olan Allah’a ulaşmak için, şeyh damarından bahsedenler, şefaat tüccarı sahtekarlardır.

Şeyh damarı tuzak, şefaat inancı oltadır.

 

Sait Çamlıca

Eğitimci – Yazar