Negatif Seleksiyon

“İyiyi cezalandırmak, kötüyü ödüllendirmek” anlamına gelen bir sözdür, Negatif Seleksiyon. Yalaka, fırsatçı, paragöz olanların önü açılıp rol model gösterilirse dürüst, çalışkan, bilgili olan engellenmiş olur. Biyolojide kullanılan ‘doğal seleksiyon’ kavramından yola çıkılarak oluşturulmuş bir kavramdır. Kendi halinde olan doğada güçlü türler hayatta kalır, zayıf türler ise ölür.

Sosyolojide negatif seleksiyon için “iyiyi cezalandır, kötüyü ödüllendir” tanımı yapılır. Bilgi birikimi, adil oluşu, dürüstlüğü, çalışkanlığı veya merhameti gibi insanı ve ahlaki erdemleri olan kişiler yüksek makamlara getirilmezse, o makamları dolduracak olan çıkarcı grupların yolu açılmış olur. Hepimizin şahit olduğu beceriksiz, fırsatçı, ahlaksız, çıkarcı insanların toplumun önüne geçmesi; namuslu, yetenekli, üretken ve ahlaklı insanların ise kamusal alan dışına itilmesi, siyasi açıdan negatif seleksiyondur.

Siyasetçiler ve makam sahipleri, ellerinden bulunan imza yetkisini, kendi tanıdıklarını ve akrabalarını yüksek mevkilere getirmek için kullanırsalar, o makamlarda çok daha güzel işler yapacak olan insanlar dışlanmış olur.

Dunning ve Kruger adlı iki psikoloğa Nobel ödülü kazandıran bir araştırma var. Bu araştırma, bilgili ve yetenekli insanların mütevazı olması sebebi ile geri planda kalmasını; cahil insanların ise cesaretle üst düzey yerlerde olmasını konu alıyor. Yani iyi ve liyakatli insanlar “acaba bu görev için yeterli olur muyum?” endişesi taşırken, yetersiz insanlar da “bu işi benden daha iyi yapacak kimse yok” düşüncesiyle hareket ediyorlar. Bu sürecin uzun sürmesi ehil insanların küsmesine ve geri çekilmesine sebep oluyor. Böyle bir negatif seleksiyon toplumsal çöküşü başlatıyor.

Liyakat olmadan adaletin sağlanamayacağını, akraba kayırma ve ideolojik bağlarla insanları makamlara getirmenin topluma vereceği zararları tarih boyunca birçok düşünür gündeme getirmiştir. İbn Haldun, Platon, Farabi gibi meşhur olanlar yanında, birçok modern yönetim uzmanı da liyakatin adaleti tamamlayan en önemli şey olduğunu vurgular.

Memur ve Daire Başkanı

Ankara ziyaretlerimden birisinde, bir bakanlıkta daire başkanı olan arkadaşımı ziyaret etmiştim. Odasında çay içerken birçok sıkıntıyı konuştuk. Bazı konuların elini kolunu nasıl bağladığını anlatmıştı.

Şu dairede çalışan otuza yakın insanın tamamının amiriyim ama bazılarına sözüm hiç geçmiyor. Çünkü bazılarının torpili büyük olunca amir dinlemiyorlar. Şu ikinci masada oturan kişi falanca milletvekilinin öz yeğenidir. Diğer köşede çalışan bayan, bir bakanın eşinin akrabası. Bu insanlara iş yaptırmak için bu daire başkanlığı odasında oturan ben ise, emekli şoför Adil dayının oğluyum. İşe geç kalmalarının hesabını sorduğumda bile bakışlarıyla “sana ne!” diyorlar bana. Ben bu şartlarda nasıl iş üretip iş yaptırayım. Mecburen diğer memurlarla daha yoğun çalışmak zorunda kalıyorum. 

Beşik Ulemasından Beşik Siyasetçisine

Osmanlı eğitim sistemine en büyük darbeyi vuran uygulamalardan birisidir beşik uleması uygulaması. İsminden de anlaşılacağı gibi, makamın babadan oğula geçme usulüne beşik ulemalığı denir. Osmanlı’da beşik ulemalığı sistemi 16. yüzyıldan itibaren sistematik olarak çalışmaya başlamış. Sadece padişahlık değil, birçok devlet kadroları babadan oğula geçmiştir. Tabii bu durum liyakat sisteminin bozulmasına sebep olmuştur. Böylece adam kayırmacılık önemli oranda yaygınlaşmış ve devlet kurumları ciddi anlamda zarar görmüştür.

Osmanlı gibi dev bir imparatorluk güç kaybetmeye başlamış ve çöküş dönemi hızlanmıştır. Özellikle 16. Yüzyıldan sonra sadece devlet değil, aynı zamanda devlet içindeki birçok kurum babadan oğula geçme sistemini uyguladı. Oğlu olmayanlar ise damatlarını makamlara getirmeye çalıştılar. Bu durum Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar aynı şekilde devam etmiş.

Cumhuriyet kurulunca Saltanat kaldırılmış olsa da, yaşadıklarımız bize, tarihsel kodlarımızın kötü miraslar bıraktığını da gösteriyor. Devlet başkanlığında saltanat kalkmış olsa bile, siyaset ve bürokrasi de babadan oğula geçişler devam ediyor. En meşhur babadan oğula geçişlerden birkaç örnek vereyim.

Şevki Yılmaz’ın oğlu Mehmet Akif Yılmaz, Bülent Arınç’ın oğlu Ahmet Mücahit Arınç, Melih Gökçek’in oğlu Osman Gökçek, Mehmet Ali Şahin’in oğlu Cem Şahin 2023 seçimlerinde Milletvekili oldular. Bazıları bir önceki seçimde meclise girmiştiler. 2023 yılında tekrar vekil oldular. Damat kadrosundan yüksek makamlara gelenler de var. Bunlardan en meşhuru Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak oldu. O kadar meşhur mu bilmiyorum ama bir diğer örnek ise Bağcılar Belediye başkanlığından sonra İstanbul Milletvekilliği yapmış olan Feyzullah Kıyıklık’ın damadı Mehmet Muharrem Kasapoğludur. Gençlik ve Spor Bakanlığı yaptı bir dönem.

Bu problem hem sağ siyasetin hem sol siyasetin sorunudur. Ben, içerisinde yetiştiğim sağ ve muhafazakar kesimden örnekler vermeyi tercih ediyorum. Yoksa sol siyasetin sağ siyasetten daha ahlaklı olmadığını da biliyorum.