Uzaydan gelen birisi, dünyaya gelmeden önce, sadece üç büyük din olan İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik hakkında bilgi sahibi olsa ve Türkiye’yi dolaşsa nelerle karşılaşır? Mevlevi dergahlarını, Meditasyon yapılan yerleri, sesli ve sessiz zikir çekilen tekkeleri, tarikat merkezlerini ziyaret eden bir uzaylı, bu insanların dini hakkında nasıl bir kanaate sahip olur? Müslümanların kutsal kitabı Kuran’da okuduğu ve öğrendikleriyle Türkiye’yi dolaşırken karşılaştıkları hakkında ne düşünür?
Aynı kişi, Türkiye’yi ziyaret etmeden önce, Müslümanların peygamberi olan Hz. Muhammed’in hayatını ve mücadelesini okumuş olsun. Okuduğu kitaplardaki peygamberin hayatı ve mücadelesi ile Türkiye’de ve dünyada yaşayan Müslümanların hayatını karşılaştırsa ne hisseder? Peygamberimizin bizzat inşasında da görev aldığı Mescid-i Nebevi ile bugün Türkiye’deki camilerin fonksiyonunu kıyaslasa, hangi farklılıklarla karşılaşırdı? Peygamberimizin etrafındaki gençlerle bugün emekliler lokaline dönüşmüş olan camiler arasındaki fark ona ne hissettirirdi?
Biraz yakından inceleme yapınca daha çarpıcı gerçeklerle karşılaşacak. Namaz kılmayıp meditasyon yapan insanlarla tanışacak. Mevlevi dergahlarında Allah Allah diyerek dönen insanları görecek. Gözlerini kapatıp şeyhini gözlerinin önüne getirerek Rabıta yapan insanlar onu çok şaşırtacak. Kendi cemaatinin dergahında saatlerce zikir çekip kendinden geçen, fakat mahallenin camisine uğramayan insanları görecek. Yoga, Meditasyon, Reiki gibi etkinliklerle ruhlarını dinginleştiren insanların, Müslümanların çocukları olduğunu anlayınca daha çok şaşıracak belki de. Yoga yapan bir anne babanın çocukları değil bunlar. Namaz kılan Müslümanların çocuklarını, yoga ve meditasyon merkezlerinde de görecek.
Okuduğu Kur’an ve öğrendiği Siyer bilgisi ile gözlemleri arasındaki farkın sebeplerini anlayabilecek mi?
Yamalı Bohça
Türkiye’de spiritüel arayışlar üzerine yapılan bir çalışmada ilginç ve düşündürücü örnekler var. Deizm, Yoga, Budizm, Reiki gibi yöntemlerle ruhunu tatmin etmek isteyen insanlar üzerine çalışmış Kurtuluş Cengiz, Önder Küçükural ve Hande Gür. İletişim Yayınları tarafından basılan kitapta çarpıcı örnekler var. Hem oruç tutan hem Budist ibadetleri yerine getiren insanların hikâyeleri var. Bazen tespih çekiyorum bazen dans ediyorum diyenler var. Reiki yapmaya başlamadan önce besmele çekip Fatiha suresini okuyan da var. Yamalı bohça gibi bir din anlayışı.
Komedyen Cem Yılmaz’ın meşhur esprisi ile söylemek gerekirse, “İsterseniz krem peynire tapın” bu kimseyi ilgilendirmez. Ancak Müslüman bir ülkede Müslümanların çocukları ve torunları, ruhsal huzura kavuşmak için İslam ve Kur’an dışında bir yol arayışı içerisindeyse, bunun sebep ve çözümleri üzerine kafa yormamız gerekiyor.
Kaçtıkları Yer
Müslüman olduğu halde Yoga, Meditasyon, Reiki gibi alanlarla ilgilenen insanlarla ilgili bir gözlemlerini paylaşmışlar yaptıkları çalışmada:
“(…) Nitekim spiritüellikle ilgilenen insanlarda dini inancını ya da en azından Tanrı / Yaratıcı inancını korumakla birlikte mevcut dinsel yapıyla (Türkiye için Diyanet İşleri Başkanlığı ya da tarikat ve cemaatlerin İslam anlayışı) uyuşmayan; geleneksel dinlerdeki fıkhı hükümlerin ve özellikle de ödül-ceza sisteminin çağımızın karmaşık sorunlarına karşılık gelemeyeceğini düşünen; dine karşı daha tarihselci ve yorumsamacı bir perspektiften bakan ve meseleyi felsefi, ahlaki ve vicdanî boyutlarıyla bireysel bir çerçevede algılayan bir yaklaşım söz konusu.” (Sayfa 122)
Bu insanların kaçtıkları yer kesinlikle Allah’ın dini İslam değildir. Çünkü onu öğrenme şansları bile olmadı neredeyse. Kaçtıkları yer, aklı dışlayan geleneksel din dili. Başka bir ifadeyle piyasa dini veya atalar dininden kaçıyorlar.
Yakın çevresi dindar olduğu halde farklı spiritüel arayışlara girenler, dindar çevresinin söylem ile eylemleri arasındaki farklardan kaçıyor. Bu gerçek henüz çok fark edilmedi.
Spiritüel eğitimler veren bir bayan, dindar bir ailede büyüdüğünü, aklındaki sorulara cevap aramasına izin verilmediğini, fazla sorgulamanın günah olduğuna inandırıldığını ve Allah inancı olsa bile artık bu haliyle huzurlu olduğunu söylüyor.
Modern Cinci Hocalar
“Örneğin İzmir’de bireysel terapilerin yanı sıra evlerde ‘enerji temizliği’ (evlerdeki kötü enerjileri temizleme) yaptığını söyleyen bir kadın ile yaptığımız görüşmede ‘peki bu faaliyetlerle geçinebiliyor musunuz?’ diye sorduk. Katılımcı güldü ve bizimle dalga geçerek: ‘Yalnız benim seansım 600 TL. Psikiyatrlar bile benim kadar almıyor. Ayrıca haftada 15 danışanım var’ dedi. İstanbul’da yaptığımız bir görüşmede de benzer şekilde kadın katılımcı enerji temizliği için seans başına 750 TL aldığını söyledi.” (S.147) (Ücretler 2020 yılına ait)
Bu örneği okuyunca, bunu yapan ve yaptıranlara gülüp alay edecek olan klasik dindarlara farklı iki örnek vereyim. Said Nursi kendi kitaplarında evinde Risale olan birisinin, tüm mahalle yandığı halde evinin yanmadığını, Risalelerin o evi yangından koruduğunu anlatıyor. Benzer bir örnek Cübbeli Ahmed’in (Ahmet Mahmut Ünlü) sohbetlerinde var. Bu duayı evinize asarsanız o mahalle yansa eviniz yanmaz diyor.
Arkadaşım yaşadığı olayı şöyle anlatmıştı:
“Cübbelinin sohbetini dinledik. Sohbetin sonuna doğru o elindeki tabloyu gösterip uzun uzun anlattı. ‘Kimin evinde bu tablo asılı olursa o ev yanmaz. Çıkışta satın almak isteyenler için 5 TL’ye satılıyor’ deyince ben hemen çıkışa yöneldim. O kadar çok satılmıştı ki, ben son birkaç tanesinden birini alabildim. Almış olmanın sevinciyle eve gittim. Evimin duvarında o tabloyu asacak yer ararken, gözüm raflardaki Kuran Mushaflarına takıldı. Bir elimdeki tablo şeklinde kâğıda bir Kur’an’a baktım ve içimden dedim ki; ‘Kuran’ın olduğu ev yanıyor da bu tablonun olduğu ev mi yanmayacak?’ Nasıl kandırılıp kullanıldığımı anlamıştım.”
Evlerde enerji temizliği yapan kadının yaptığı şey, okuyup üflemenin farklı bir yöntemi değil mi? Müslümanlar yıllardır Kur’an ayetlerini okuyup üflemek için kullanmıyor mu? Okuyup anlaması, okuyup düşünmesi ve okuyup yaşaması gereken kitabı yıllardır okuyup üfleyenlerin, evlerdeki kötü enerjiyi gidermek için para karşılığında modern cincilik yapanlara gülme hakkı var mı?
Tasavvuf harmanlı cinsel hayattan bahsedenleri pek duyanınız olmamıştır. Yine aynı kitaptan bir örnek: “(…) bir kadın olarak küçük bir kasabada, muhafazakâr bir çevrede yoğun bir İslami eğitimle büyüyen ancak evlendikten sonra cinsellik konusunda kendisini geliştirerek ‘Tantrik seks ve çoklu orgazm teknikleri’ eğitimleri vermeye başlayan; zaman içinde verdiği eğitimlerin içeriğini tasavvufla genişleterek bir spiritüel lidere /guruya dönüşen katılımcının ikinci eşiyle tanışma hikayesidir.” (s.159)
Konuyu uzatmamak için sadece bu bölümün alıntısını yaptım. Önemli olan kadının verdiği eğitimin adı: “Tantrik seks ve çoklu orgazm teknikleri.” Daha ilginç olanı ise bunu Tasavvuf ile harmanlamış olmasıdır. Tasavvufla bunun ne alakası var diye düşünebilirsiniz. Ancak Celaleddin Rumi’nin Mesnevisinde anlatılan bazı hikâyeler, Tasavvuf kitaplarında verilen belden aşağı örnekler, bu başlıktan çok daha edepsiz örneklerdir.
Aynı kitabın bir sonraki sayfasında 9.700 TL karşılığında “mucizeler kursu” veren bir nefes koçunun hikâyesinden bahsediliyor. Kendini Müslüman Budist olarak tanımlayanların hikâyeleri de var. Müslüman Budist olur mu diye kızanlar Müslüman Nurcu, Süleymancı Müslüman, Menzilci Müslüman tanımlamalarından neden rahatsız olmuyorlar?
Hinduizm mi Tasavvuf mu?
Tasavvuf geleneği ile Hinduizm geleneklerini karşılaştıran kitapları ve internetteki görselleri mutlaka inceleyin. Mesela Upanişad, Hinduizm’in felsefi ve daha çok mistik yapıdaki kutsal kitaplarıdır. Şruti kategorisinde yer alırlar. Anlamı yanı başına oturmaktır. Bu metinler geçmişte Hindu rişilerinin (Peygamberlerinin) öğrencilerine öğrettiği gizli bilgilerdir. Vedaların sonu ve tamamlayıcısı olarak görülürler. Bu kitapta sık sık “tam bir teslimiyetle ve hizmet etme arzusuyla kendine bir öğretici bul” sözlerine rastlanır. Türkiye’deki yaygın tarikatların sözlerine ne kadar çok benziyor demeyin, zaten birçoğu aynı kaynaktan (Budizm) besleniyor. Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır veya daha yaygın bir ifadeyle “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” sözünün kaynağı Hinduizm’dir. Büyük Tasavvuf şeyhleri olarak bilinen insanların hayat hikâyelerini inceldiğinizde, önemli bir kısmının Hindistan bağlantısını göreceksiniz. Tasavvuf kültüründe kullanılan “fena” kavramı ile Budizm’deki “Nirvana” kavramlarının benzerliği sizi şaşırtmasın. Bu alana çalışanlar Buda’nın hayat hikâyesi ile ünlü mutasavvıf İbrahim b. Edhem’in hayat hikayelerinin birbirine çok benzediğini yazıyorlar.
Batı ve Tasavvuf
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü olan UNESCO, 2007 yılını Mevlâna’nın doğumunun 800.yıldönümü münasebetiyle “Dünya Mevlâna Yılı” ilân etmiştir. Hiç düşündünüz mü Batı Mevlâna’yı neden öne çıkartıyor diye. Bunun en önemli sebebi Müslümanları Kur’an’dan uzak tutmaktır. Mesnevi okusunlar ki pasif bir Müslüman olsunlar isteniyor. Akıl ve Kur’an ile değil hurafe dolu Mesnevi gibi kitaplarla zihinleri dolsun diye uğraşıyorlar.
Mevlâna ve Mesnevisi üzerine kitaplar yazan Mahmut Erol Kılıç şu sözleri övünmek için yazıyor: “Amerika’dan Japonya’ya binlerce insan, Konya’ya gelip türbesini ziyaret ediyor. Kendilerine ‘Ne buldun da buraya geliyorsun?’ diye sorduğumuzda ‘Mevlâna bana gerçek kimliğimi, özümü gösterdi. Geri kalan her şey bana sıfatları gösterdi. Mesela sen bir İngiliz’sin dedi. Mezhebin şu, sosyal sınıfın şu dedi. Bir kadınsın veya erkeksin dedi. Mezhebin şu, sosyal sınıfın şu dedi. Mevlâna dışında hiç kimse bana özümde olandan haber vermedi’ diyorlar.
Bu sözleri yazan kişi bir profesör! Kur’an’dan bahsetmiyor. Mevlâna diye bilinen Celaleddin Rumi’den ve eseri Mesnevi’den bahsediyor. Mevlâna ve eseri Mesnevi sayesinde yüzlerce insanın Konya’ya gelmesini İslam’ın bir zaferi gibi anlatıyor.
Modern Kadın Şeyhler
Modern Türkiye’de Yeni Tasavvufi Eğilimler – Kadın Sufileri Rehber Edinenler adıyla bir kitap yayınladı Dr. Gözde Özelce. 2022 yılında Sarmal Kitabevi tarafından basılan kitap Kadın Sufiler üzerine bir araştırma.
“Genel olarak dünyada din ya da kutsala geri dönüş olduğunun kabulü paralelinde Mevlâna ve onun eserlerinde de yoğun bir ilginin bulunduğunu söylemek mümkündür. Özellikle ABD’de en çok satan kitaplar arasında Mevlâna’nın eserlerinin olması ve bu kitapların Rumi Meditasyon adıyla çok kabul görmesi dikkat çekici bir durum olarak varlığını koruyor. Bu durumu Mevlâna ile kurgulanan bir pazarlama stratejisinin sonucu olarak görenler olduğu gibi konuya modernizmin anlam kaybına bir panzehir oluşu yönünden yaklaşan ve yönelişin sebeplerini bizatihi Mevlâna öğretisinin içkin özelliklerinde arayanlar da mevcuttur.” (s.257)
Kitaptaki ilginç bölümlerden birisi de Mevlevi olduğunu, Mevlâna’yı çok sevdiğini söyleyen bir Amerikalı’nın Müslüman olmadığını da belirtme ihtiyacı hissettiği örnektir.
“Kenan Rifai Mevlid’i Şerifinde tanışılan North Caroline Ünversitesi’nden Amerikalı bir kız öğrenci, Mevlâna üzerine master tezi hazırlamak istediğini belirtirken şöyle ifade etmiştir kendini: ‘Mevlâna’yı çok seviyorum. Onunla huzur buluyorum. Onun öğretisini daha çok öğrenmek istiyorum. Mevlevilerle birlikte olmayı, onlar gibi olmayı istiyorum, yani Mevlevi olmak istiyorum.’ Bu öğrenciye ‘Müslüman mı olmak istiyorsun yani?’ diye sorulduğunda ise şöyle cevap vermiştir: ‘Hayır, açıkçası Müslüman olmak konusunda kendimi hazır hissetmiyorum!’ Müslüman olmakla Mevlevi olmak arasında ayırım yapan bu Amerikalı öğrenci, İslam dışı coğrafyalarda tasavvufun ‘new age spiritüelliğin eklektik bir formu’ olarak görüldüğünü söyleyen Ernst’i doğrulamaktadır. Ernst bugün Amerika ve Avrupa’da kendini sufi olarak tanıtan ancak Müslüman olarak görmeyen önemli sayıda kişi olduğunu belirtmekte ve bunun nedenini bir sufi hoca olan Hazrat İnayat Kanah’ın, 20.yüzyılın ilk yarısında, tasavvufu ‘İslam ile bağlantısı olmayan mistik bir öğreti’ olarak sunmuş olmasında görmektedir.” (Sayfa 97, 98)
Bu kitapta eskiden ateist olanların, Mevlevi Mürşid olarak kabul edilen (Kadın Sufiler) Cemalnur Sargut ve Hayat Nur Artıran ile tanışıp, Mevlâna Celaleddin Rumi’nin kitaplarından yapılan Mesnevi sohbetlerini dinleyerek dindarlaştığı örnekleri de var. Dikkat edin, Kur’an ile tanışarak veya anlayarak Kur’an okuyarak değil, Mesnevi sohbetleriyle dindarlaştıklarını iddia ediyorlar. Bazıları daldan dala atlamış. Meditasyon, Yoga, Reiki arasında geçişler yaptıktan sonra, kurtuluşu ve huzuru Mevlevilikte bulmuş!
Sürekli Risale okuyan bazı Nurcuların bu Mevlevi kafasından pek farkı yoktur. Risale sohbetleri yapan bir Nurcu şöyle anlatıyor: “İçimin çok daraldığı bir zamanda oturup Kur’an okudum ama rahatlamadım. Baktım rahatlamıyorum Risale okumaya başladım. Risale okumaya başlayınca kuş gibi hafifledim.” Şimdi bunları söyleyen bir adama “sen hangi dindensin?” diye sormazlar mı?
Tasavvuf Küfrün İntikam Kılıcı mı?
Cemaat ve Tarikatlarla ilgili iki tane kitap yayınladım. “Cemaatlerin Bağlama Problemi” adıyla yayınladığım kitabı 2014 yılında, “Paralel Gider Meridyen Gelir” adıyla yayınladığım derleme kitabı 2018 yılında yayınladım. Bu kitaplara çalışırken, FETÖ ekibi aleyhinde yazılan yazı ve kitapları araştırdım. Solcuların birçok farklı kitabı vardı piyasada. Ancak ben özellikle dindar camia içerisinde olup, dini yayınlar yapan veya kitaplar yazan kişilere odaklandım. Dindar kesimin içerisinde FETÖ konusunda dindarları uyarmış kaç tane yazar vardı diye merak etmiştim. FETÖ ekibinin 15 Temmuz darbe girişimini değil, 17 / 25 Aralık 2013 öncesi yazılmış yazılara odaklandım. Maalesef yıllardır köşe yazıları yazan, kitaplar yayınlayan birçok dindar yazarın bu konuda sınıfta kaldığını gördüm. İsimleri pek bilinmeyen birkaç kişi dışında en net tavır koyan kişi rahmetli Ercüment Özkan olmuş. 1995 yılında yaptığı bir konuşmada Fethullah Gülen ve Said Nursi’nin Amerika Başkanı Bush’dan daha tehlikeli olduğunu söylemiş. Merak edenler internetten bu konuşmayı bulup dinleyebilir.
Aynı Ercüment Özkan “Küfür, İslam’dan intikamını Tasavvuf yoluyla almıştır. Kurdun kuzu postuna bürünmesi gibi, Tasavvuf da şirk anlayışını İslam postuna bürüyerek halka sunmuştur” diye bir cümle kurmuş.
İslam Soslu Kitaplar
Hakan Mengüç, Tuğçe Işınsu, Osho gibi yazarların “spritüel bilgelik” içeren öğüt kitapları veya Elif Şafak, Cemalnur Sargut gibi Mesnevi’ye yönlendiren kitaplar bir şekilde çok satanlar arasına girdi ve çok okundu. Bu kitaplar incelendiğinde Yoga, Meditasyon, Reiki gibi ritüellerle İslam dini söylemlerinin harmanladığı görülecektir.
Yüzeysel bir inceleme ile Tuğçe Işınsu ile Ahmet Mahmut Ünlü (Cübbeli Ahmed) kitap içeriklerinin birbirine çok yakın olduğu görülecektir. Burada ilginç olan Cübbeli Ahmed ekibinin İsmailağa tarikatı üyesi ve reklamcısı olduğu fakat Tuğçe Işınsu’nun sosyete görüntüsü altında benzer şeyleri yazıyor olmasıdır.
Hint ve Uzak Doğu felsefesi üzerine çalışmalar yapan ve bu konuda eğitimler verip kitaplar yazan Hakan Mengüç bir tarafta, diğer tarafta ise Said Nursi’nin Risalelerini okuyup, videolar çekip kitaplar yazan genç Nurcu gruplar var. Sözler Köşkü, Hayal Hanem, Çınar Altı, Nur Mektebi gibi… Ancak ikisi de benzer yöntemlerle piyasaya pazarlanmış. Sosyal medya, fon müzikleri, yapmacık tavırlar, profesyonel videolar, fake hesaplarla yükselme…
“Allah De Ötesini Bırak” adlı manevi kişisel gelişim kitabını yazan Uğur Koşar bu kitabından 1,7 milyon TL telif parası kazanmış. Sadece 2014 yılında 750 bin adet basılan kitap, 2016 yılında 620. Baskısını yapmıştır.
Post Modern Muskacılar
Üfürükçüler, muskacılar her dönem kendilerine müşteri buluyorlar. “Muskayı yapana mı daha çok kızmalı yaptırana mı?” sorusunun cevabı tartışılır. Ancak son yıllarda muskacılar da yeni çağa ayak uydurmaya başladı. Telefon bağlantısı ile gelecek okuyan, WhatsApp üzerinden dua satan, Instagram canlı yayınında el falına bakan fırsatçı uyanıklar çoğalıyor.
Sınavlara hazırlanan öğrenciler, bu uyanıklar için çok büyük bir ekmek kapısı. Trenyol’dan tılsımlı bileklik satan tüccarın sermayesi, o bileklik ile sınavı kazanacağına inanan cahil gençlerdir. Sınava “manevi” yönden de hazırlanarak rakiplerini geçmeyi (!) hedefleyenler varsa, bunu fırsata çevirenler de olacak elbette.
Kazanma garantisi (!) veren medyumlar, her bütçeye uygun fiyat tarifesi de hazırlamışlar. Medyuma çocuğunuzun resmini, doğum yılını ve anne ismi bilgilerini vermeniz yeterli. Tabi ki göndereceği IBAN hesabına belirlenen ücreti de yatıracaksınız.
Adını medyum koyanların hitap ettiği kitle ile hoca olarak bilinenlerin hitap ettiği kitle, birbirinden farklı dünya görüşlerine sahipler. Yapılan işlemin adı değişiyor sadece. Muska yazdırmak için hiçbir zahmete girmenize gerek yok. Kargo ile teslim alıyorsunuz muskanızı. Yüzde yüz başarı garantisi ile zihin açıcı odaklanma seansınızı da uzaktan halledebiliyor. Promosyonsuz modern muskacılık olur mu?
Bu medyum veya hoca kılıklı tüccarların sosyal medya hesaplarını incelediğiniz zaman, paylaşımlarının altında birçok olumlu yorum görürsünüz. Bu uyanıklar olumsuz yorumları ve küfürleri orada bırakacak kadar saf değiller elbette.
Bilekliğin Gücü Adına!
Çocukluğumuzda yayınlanan bir çizgi filmde “gölgelerin gücü adına” diye bir cümle vardı. İnternet üzerinden satılan “başarı bilekliği” o çizgi film karakterinden daha etkili görünüyor. Bakın neler yazmışlar: “Hafızayı güçlendirir, odaklanmayı arttırır, daha iyi anlamaya yardımcıdır, mantık ve akıl düşüncelerinizi arttırır, dikkat toplamaya yardımcıdır, nazara karşı etkilidir, çekingenliği azaltır, cesaret ve zihin açıklığı verir, uykuyu düzenler, iletişimi kuvvetlendirir, düşünceleri dengeler, depresyon ve karamsarlığa iyi gelir.”
Ateizm Tarikatı
“Hep Müslümanları eleştiriyorsun! Biraz da Kemalistleri, Ateistleri, Masonları eleştir” Bu ve benzeri cümleleri, sosyal medya hesaplarımdan bana sürekli yazanlar var. Genelde cevap vermiyorum. “Kemalizm Tüccarlığı” başlığı ile yazdığım bir köşe yazımı başka bir kitabımda yayınlamıştım. Şahısları putlaştırmayın diye bir cümle kurduğumda, şeyhlerinizi putlaştırmayın demiş olmuyorum sadece. “Tarihi şahsiyetleri, siyasi liderlerinizi, tuttuğunuz takımın oyuncularını, sevdiğiniz sanatçıları, anne babanızı da putlaştırmayın” diye ekleme yapmam mı gerekiyor her seferinde? Türkiye’de tarikatçıların şeyhlerini putlaştırdığı gibi Mustafa Kemal Atatürk’ü putlaştıranlar da var. Bunu zaten herkes biliyor. Ancak benim derdim şu: Putlaştırma işini din adına, daha doğrusu İslam adına yapanlar, putlaştırmayı seküler bir bakış açısı ile yapanlardan daha ahmaktır. Kitabım Kur’an, rehberim Hz. Muhammed diyeceksin, sonra da şeyhinden himmet ve şefaat isteyeceksin. Bunu adı sadece cahillik değildir.
Hırsız evin içinde olunca kapıyı kilitlemenin bir anlamı yoktur. Bir Müslüman olarak Müslümanların problemlerini, hatalarını daha çok vurgulamak zorundayım. Yoksa ateistlerin bile tarikatlar gibi davranma eğiliminde olduğunu da biliyorum. Bir ateist olan Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisi konusunda en güzel kitap çalışmalarından birisini yapmıştır. Gustave Le Bon Kitle psikolojisi söz konusu olduğunda bir dini lidere kendini adamakla, bir siyasi lidere kendini adamak arasında bir fark olmadığını, her ikisinin de kökeninde kitle psikolojisi yattığını söylüyor.
Gustave Le Bon ateistlerin bile tarikatlar gibi davranabileceklerini çok çarpıcı bir örnekle anlatıyor. Auguste Comte’un tablosunu duvara asan ve altında mumlar yakarak her gece onu anma töreni yapan, bu ritüeli uzun yıllar devam ettiren bir grup pozitivistten bahsediyor.
Uzaylı Şaşkınlığı
Yazıya “uzaydan gelen birisi okudukları ile gördükleri arasındaki fark hakkında ne düşünür?” sorusuyla başlamıştık. Yaşayacağı şaşkınlığı ve hayal kırıklığını atlattıktan sonra, tüm bu çelişkilerin sebeplerini araştıracaktır.
Celaleddin Rumi tarafından yazılan Mesnevi’yi kendi dillerinden, anlayarak Türkçe okuyanların Allah’ın kitabı Kur’an’ı anlamadan Arapça okuduklarını öğrenince Kur’an’daki İslam ile Türkiye’deki İslam arasındaki farkın sebeplerini daha iyi anlamaya başlayacaktır.
Said Nursi tarafından yazılmış olan Risaleleri kendi dillerinden anlayarak okuduklarını, hatta dili ağır olduğu için anlama çabasında olduklarını fakat İslam’ın ana kaynağı olan Kur’an’ı anlamadan okuyup raflara yerleştirdiklerini görecek.
Şeyhlerinin yazdığı kitapları okuduğu kadar Allah’ın kitabını okumayanların, adını İslam sandıkları bir din yaşamaya devam ederler. Bunu anlamak için uzaylı olmanıza gerek yok. Aklınızı kullanın yeter.
Bu arada uzaylı örneği verdim ama başka bir örnekle de anlatabilirim tüm bunları. Peygamberimiz zamanında yaşamış olan birisi mezarından çıkıp gelse, Türkiye’de yaşananları izlese, aynı şaşkınlığı o da yaşardı.
Kuracağı en hafif cümle; bu din Allah’ın dini İslam değildir cümlesi olacaktı.
Sait Çamlıca
Eğitimci – Yazar