Microsoft ve Uluslararası Danışmanlık Şirketi EY (Ernst & Young), Orta Doğu ve Afrika bölgesindeki şirketlerin yapay zekâ kullanımıyla ilgili hazırladığı rapora göre Türkiye, bölgede lider ülke olarak öne çıkıyor.
Stratejik önem, kullanım alanları, farkındalık ve yapılan yatırımlara göre hazırlanan raporda bölgesinde lider olan Türkiye, yapay zekâya en çok yatırım yapan ülke konumuna çıktı. Şirketlerin yüzde 25’i yapay zekâyı stratejik dijital öncelikleri arasında görürken, yüzde 60’ı ana faaliyetleri için yapay zekânın önemini kabul ediyor. Öne çıkan başlıklar şöyle:
- Türkiye’deki şirketlerin yüzde 35’i pilot yapay zekâ teknolojilerini aktif olarak kullanıyor.
- Şirketlerin yüzde 15’i yapay zekâ olgunluğu açısından kendilerini gelişmiş olarak değerlendiriyor.
- Şirketler, yapay zekâ gündemini hem teknolojik gereklilik hem de iş süreçlerini iyileştirme perspektifinden yönetiyor.
- Türkiye’de yapay zekâ, en çok tahminleme, otomasyon, içgörü oluşturma, hizmetlerin kişiselleştirilmesi ve önlem alma yeteneklerine sahip olmak için kullanılıyor.
- Şirketler, kullanım yoğunluğuna göre, en çok makine öğreniminden faydalanıyor.
Yapay Zekâ Mühendisliği Bölümü
2019 yılında Yükseköğretim Kurulu (YÖK), lisans ve ön lisansta geleceğin meslekleri programları arasında gösterdiği “Yapay Zekâ Mühendisliği” alanı Hacettepe Üniversitesinde açıldı.
Son yıllarda sayısal veri miktarındaki üstel artışla beraber bu verilerin işlenmesinin ve anlamlandırılmasının çok büyük önem kazandığını dile getiren Hacettepe Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ebru Akçapınar Sezer, bu noktada yapay zekâ yaklaşımlarının çok çeşitli çözümler sunduğunu aktardı.
Yapay zekâ alanında ileri düzey bilimsel araştırmalara ve teknolojik çözümlere ulaşabilmek için altyapısı ile bu alana adanmış mühendislere ihtiyaç bulunduğunu söyleyen Sezer, “Bilgisayar mühendisliği içinde yapay zekânın büyümesi dikkat ve ilgi çekici ama tek gelişim sağlayan alan değil. Sonuç olarak, tek müfredat ile iki büyük eğitim programının gereklerinin sağlanmasında açık bir güçlük olarak ortaya çıktı. Yapay zekâ alanında formal ve sistematik bir eğitim vererek bu alanın kendine adanmış mühendislerini yetiştirmek hem bir görev hem de bir ihtiyaç oldu.” diye konuştu.
Bu tespitler üzerine ülkenin ilk yapay zekâ mühendislerini yetiştirme sorumluluğunu yüklendiklerini, çalışmalarında Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Haluk Özen ve Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Candan Gökçeoğlu’nun büyük destek verdiğini dile getiren Sezer, bölüme bilişim sanayisinin önde gelen kuruluşlarının da ilgi gösterdiğini kaydetti.
Dünya genelinde büyük cirolara sahip yazılım şirketlerinin yapay zekâ alanına yatırım yapan şirketlerden oluştuğuna işaret eden Sezer, 2019-2020 öğretim yılında ilk kez öğrenci almaya başlayacakları bu lisans programı için geniş bir kadrolarının bulunduğunu vurguladı.
Yapay zekâ mühendisliği programı ile öğrencilerin yapay zekâ konularına odaklı bir bilgisayar mühendisliği müfredatını takip ederek uzmanlaşma imkânına kavuşmalarını amaçladıklarını belirten Sezer, “Bu amaçla, yapay zekâ üzerine uzun yıllardır akademik araştırmalar yapan 20’nin üzerinde öğretim üyemiz ile birlikte bölümümüzün müfredat hazırlıkları tamamlandı. Bu alanda dünyadaki gelişmeleri çok yakından takip ediyoruz ve öğrencilerimize en iyi üniversiteler ile eş zamanlı yapay zekâ mühendisliği alanında eğitim vereceğiz.” dedi.
“Bilgisayar mühendisliği öğrencileri ile yapay zekâ mühendisliği öğrencileri, ilk yıl ortak bir müfredat izleyerek programlama, algoritmik düşünme ve problem çözme konularında bilgilenecekler. İkinci yıl, yani üçüncü ve dördüncü dönemde bu ortak temeller veri yapıları ve algoritmalar dersleri ile devam edecek. Ancak farklı olarak yapay zekâ mühendisliği okuyan öğrenciler, hemen bu dönemlerde bilgisayarlar ve etik, yapay zekânın temelleri ve yapay öğrenme konularında bilgilenecekler. Programımızın müfredatında yeni tasarladığımız bir bilgisayar sistemleri dersi de olacak.”
“Yapay zekâ mühendisliği öğrencileri, onlara özel tanımlanan zorunlu bir diğer derste veri tabanları yönetimi, veri işleme, veri temizleme gibi veri biliminin temel kavramlarını öğrenecekler. Yapay zekâ mühendisliği programı farkını, asıl olarak öğrencilere sunduğumuz ve öğrencilerimizin yapay zekânın farklı konularında uzmanlık kazanmalarına olanak veren tematik teknik seçmeli dersler ile gösterecek. Bu amaçla, “algı ve dil,” “büyük veri ve yapay öğrenme,” “medikal yapay zekâ” ve “karar verme ve robotbilim” gibi ders kümeleri tanımladık. Öğretim kadromuzdaki genişlemeyle paralel olarak bu ders kümelerine yenileri de eklenecek. Stratejik plânımızı buna göre oluşturduk.”
Bizi İnsan Yapan Zekâmız Değil Duygularımızdır.
Yapay zekânın muhtemel zararları ve tehditlerine karşı kendimizi, ailemizi ve gençlerimizi korumak ve “insan” kalabilmek için neler yapabiliriz? Bizi biz, bizi insan yapan taraflarımızı korumak ve beslemek zorundayız. Yapay zekânın muhtemel tehditlerine karşı diğer zekâ türlerimizi korur ve beslersek, yapay zekâ ile çalışan çamaşır makinesi gibi yapay zekâ bize hizmet etmeye devam eder. Aksi takdirde yapay zekâyı yapan ve geliştiren insanlar bizi modern köle olarak kullanırlar.
İnsan doğmak ile insan olmak farklı şeylerdir. “İnsanlık ölmüş” derken fizikî bir ölümden değil, insanî değerlerini kaybetmiş kişi veya kişilerden bahsediyoruz. 1983 yılı TIME dergisi kapağında masaüstünde bir kişisel bilgisayar ve karşısında alçıyla kaplanmış, robot gibi put gibi oturan bir insan var. İnsanın robotlaştırılması, kişiliklerinin ve kimliklerinin yok edilmesi, kalpsiz/ruhsuz bir varlığa dönüştürülmesini ima eden bir resim.
“Teknoloji’nin insanı insanlıktan çıkartmaması için neler yapılmalı?” sorusunun cevabına kafa yormak ve bulacağımız cevapları hayatımıza uygulamak için asla geç kalmış sayılmayız. Bu konuya çalışırken rahmetli Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun “Bir millet her yeni nesliyle beraber yeniden doğar” tespitini kulağımıza küpe yapmamız gerekiyor.
İnsan içerisinde hiçbir programın veya yazılımın olmadığı bir bilgisayar gibi dünyaya gelir. Kalbi, midesi ve beyni boş olarak dünyaya gelen bir bebeğin “yazılımını” yakın çevresi yüklüyor. Annesi, babası, dedesi, ninesi gibi en yakınında bulunan insanlar ilk yüklemeleri yapıyorlar. Uluslararası Sosyal Medya Derneği USMED’in kurucusu ve Genel Başkanı Said Ercan “Çocuklarımız dedelerinin kendilerine yüklediği yaşam ve ahlâk yazılımından mahrum büyüyorlar” tespiti önemlidir. Çekirdek aile yapısının yok olma noktasına geldiği bu çağda, babasının dedesine hürmetini görmeden büyüyen çocuklar, büyüklerine hürmet etme örnekliğinden mahrum kalıyorlar. Çocuklarından görmediklerini göstermelerini bekle-yemeyiz.
Boş kalan örneklik medya tarafından olumsuz, dinimize ve kültürümüze uygun olmayan örneklerle dolduruluyor. Boş kaldığını sandığımız yer boş kalmamış olmuyor. Babasını, dedesi içeri girerken ayağa kalkarken görmeyen, dedesine çorap giydirirken babasını görmeyen, dedesine veya ninesine havlu tutarken annesini görmeyen çocuklardan bu davranışları bekleyemeyiz. Çocuklarımıza yazılımı kim yüklüyorsa hayat yolunun haritasını da onlar belirliyor.
Teknoloji kuşatmasına rağmen, Müslüman ahlâkını, Kur’an ahlâkını çocuklarımıza yüklemenin, öğretebilmenin yol ve yöntemlerine kafa yormak zorundayız. Çocukların doğayla iç içe olmalarını sağlayamazsanız, onlara paylaşma duygusunu öğretemezsiniz, dünyanın bir imtihan yeri olduğunu unutmadan yaşamaları gerektiğini işleyemezseniz, Allah’a verecekleri hesabı unutmadan yaşamaları gerektiğini aşılayamaz-sanız, çocuklarınız insan görünen robota dönüştürülür.
Çocuklarınıza teknolojiye hâkim veya mahkûm olmak arasındaki farkı öğretemezseniz, teknolojiye mahkûm bir nesil yetişir. Böyle bir neslin sadece biyolojik olarak anne babası siz olursunuz. Çocuklarınıza öğretmek istediğiniz şeyleri önce kendiniz öğrenmeli ve uygulamalısınız.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar