İnsan sürekli duygusal olarak gidiş-gelişler yaşayan bir varlık. Bazen bir iyilik meleği gibi herkesi ve her şeyi kucaklamak isteyen insan, bazen herkesi ve her şeyi yakmak ve yok etmek ister. Sadece kendi dışında değil, iç dünyasında da aynı değişimleri sürekli yaşar insan.
Bazen para hırsı insanın gözünü öyle kör eder ki, etrafındaki hiç kimseyi görmez, göremez olur. “Dünya malı için kendimi de çevremi de bu kadar yıpratmaya, üzmeye gerek yok!” düşüncesini de yaşar, aynı insan.
Melek gibi bir insanın, bazı durumlarda şeytana pabucunu ters giydirecek işler yapmaya başladığını görünce, “İstikametini, yolunu şaşırmış!” deriz. “Allah (cc) şaşırtmasın!” deriz, yolunu şaşırmış birini gördüğümüz zaman.
İbadetlerimiz de öyle değil mi? Bazen coşarak bazen üşenerek yaparız ibadetlerimizi.
Namaz kılarken kaç kez “Allahu Ekber!” dediğinizi hiç düşündünüz mü? “Allah bize neden günde kırk defa Fatiha suresini okutuyor acaba?” diye düşünürken, kaç defa tekbir getirdiğimizi saymak aklıma geldi. Günde 200 civarı tekbir getiriyor beş vakit namaz kılan bir Müslüman.
Namazın içinde okuduğumuz âyet ve dualarda, Allah lafzının kaç kez geçtiğini saymadım. Namaz sonrası yaptığımız tespihat da bu rakama dahil değil. Günde 200 kez tekrar ettiğimiz başka bir şey var mı bilmiyorum?
Bu kadar çok tekrarın, elbette birçok hikmeti vardır. Ancak benim aklıma gelen hikmetlerden birisi de insanoğlunun, çok çabuk istikametini kaybedebilen bir varlık olmasındandır. Allah (cc) yarattığı kullarının bu zaafını bildiği için, sürekli doğru yolda kalabilmenin yolunu gösteriyor.
İnsan, sürekli istikametini şaşıran bir varlık olduğu için, Allah günde beş vakit namazı emretmiş.
İnsan, sürekli istikametini şaşıran bir varlık olduğu için, Allah günde kırk defa Fatiha suresini okutuyor.
İnsan sürekli istikametini şaşıran bir varlık olduğu için, Allah günde iki yüzden fazla “Allahu Ekber!” dememizi sağlıyor.
Manevî dünyamızı inşa etmenin faydalarını, bilimsel olarak ispat etmek zorunda değiliz elbette. “Anlatılmaz, yaşanır.” dediğimiz duygulardır bunlar. İşleri iyi gitmeyen, sürekli alacaklıları tarafından sıkıştırılan bir arkadaşım, daraldıkça, “La havle vela kuvvete” diyerek rahatladığını söyledi. Arapça bilmediğini, bunu ona kimsenin telkin de etmediğini, ancak gün içerisinde onlarca kez bunu tekrar ettiğini söyledikten sonra, nasıl bir rahatlık hissettiğini anlatmaya çalıştı.
Arkadaşım bana bunları anlatınca, arşivimdeki “Allah kelimesinin inanılmaz sırrı” başlıklı yazıyı okuttum ona.
Allah Kelimesinin İnanılmaz Sırrı
Hollandalı bir psikolog olan Vander Hoven Kur’an okumanın ve ALLAH kelimesini tekrar etmenin hastalar ve sağlıklı insanlar üzerindeki etkilerini bulduğunu açıkladı. Hollandalı profesör üç yıldan beri birçok hasta üzerinde araştırma ve çalışmasını yaparak yeni buluşuna ulaştığını söyledi.
Hastalarından bazılarının Müslüman olmadığını, bazılarının da Arapça bilmediğini belirten Hoven, hastalarına ALLAH kelimesini öğrettiğini söyledi.
Alınan sonucun çok mükemmel olduğunu, özellikle depresyon ve tansiyon hastalarında çok daha iyi sonuçlar verdiğini belirtti.
Profesör Haven, ALLAH kelimesini oluşturan harflerin psikolojik hastaların üzerindeki etkilerini şöyle açıklıyor
ALLAH kelimesinin ilk harfi olan –A- harfi solunum sisteminden direk çıkıyor ve nefes almayı düzenliyor
Damaktan söylenen –L- harfi ise, (Arapçada çıkarıldığı şekilde) dil hafifçe damağın üst kısmına dokunuyor ve çene kısa bir duraklamayla birlikte aynı işlem tekrarlanıyor. (İki –L- harfi olduğu için) Bu işlem nefes alıp vermeyi rahatlatıyor.
Son harf olan –H- harfi çıkartılırken, akciğer ve kalp arasında bir ilişki oluşuyor ve işlem sonucunda kalp atışları düzeliyor.
Bu araştırmayı yapan Hollandalı profesör Müslüman değil, fakat İslam ilimlerine ilgi duyan ve Kur’an-ı Kerim’in sırlarını araştıran bir psikolog.
Hasta yatağında acı çekerken, birçok insanın “Allah! Allah! Allah!” diye inlediğine hepimiz şahit olmuşuzdur. Çok büyük bir acı yaşayan insanın “Allahıııım! Allahıııım! Allahııım!” dediğine de çoğumuz şahit olmuşuzdur.
Tutunacak dalı, sığınacak limanı, başvuracak mercii kalmayan insanlar “Allah!” diyerek rahatlar. Allah lafzı, hayatımızı öyle kuşatmış ki, her yerde ve her şeyde Allah diyoruz. Sayın Mustafa İslamoğlu, Âlemlerin Rabbi Allah adlı kitabında bu kuşatmayı şöyle anlatıyor:
Allah’ım!
Yalnız senden yardım diler yalnız sana kulluk ederiz.
Seni sığınak, barınak, tutamak bilir, Ya Allah deriz.
Şeytandan sana sığınır, e’uzu billah deriz. Her işe seninle başlar, Bismillah deriz. Nimet verdiğinde gönülden şükrederiz.
Versen de alsan da “Elhamdülillah” deriz. Hayran kaldığımızda, Maşallah deriz. Pişman olduğumuzda, Estağfurullah deriz. Sevindiğimizde, Allahuekber deriz.
Üzüldüğümüzde İnna lillah deriz. Canımız sıkıldığında Fesübhanallah deriz.
Zafer kazandığımızda Nasrun minallah deriz rızık kazandığımızda Er-rizku alallah deriz. Bir işi arzu ettiğimizde İnşallah deriz.
Bir işi başardığımızda Bi-iznillah deriz.
Güçlük karşısında, La-havle ve la-kuvvete illa billah deriz.
Söz verdiğimizde v’Allah ve billah deriz.
Tüm bu bilgiler ışığında bize sadece Eyvallah demek düşüyor.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar