Cevaplandırılması en zor sorulardan birisidir bu soru. Söylenen ve tahmin edilen her şey abartılı gelse bile, hiçbir şeye imkânsız diyemiyoruz. Otuz yıl önce “Yakın bir gelecekte herkesin elinde telefon olacak.” denilseydi, hiç kimse inanmazdı. Türkiye’nin yakın tarihinin en zengin aileleri olarak bilinen Koç ve Sabancı aileleri, cep telefonu piyasasının geleceğine inanmadıkları için bu sektöre yatırım yapmadılar. Elinizdeki telefonla internete gireceksiniz denilseydi güler geçerdiniz. Hatta “Elimde telefonla mı dolaşacağım?” diye alay edilirdi. Teknolojideki değişimin ve gelişimin hızını hesaplamak çok zordur. Geriye doğru bir gidiş yapmak neredeyse imkânsızken, biz bu gidişatın ve değişim hızının zararları konusunda tedbirler almak zorundayız. İcat edilen bazı teknolojiler sadece bireylerin değil tüm toplumun alışkanlıklarını değiştirir. “Önce biz araçları yaratırız, sonra da onlar bizi” diyor Marshall McLuhan.
Miladi 2000 yıl boyunca dünyada meydana gelen değişimin hızını terazinin bir kefesine, 2000 yılından sonra meydana gelen değişimleri terazinin diğer kefesine koysanız, son yıllarda meydana gelen değişimin hızı, kendisinden önceki 2000 yıl içerisinde meydana gelen değişimden çok daha fazla ve hızlıdır. Bu değişim hızına toplumlar çabuk ayak uyduruyor. 1897 yılında kullanılmaya başlanan radyonun tüm toplum tarafından kabullenmesi ve kullanılmaya başlanması 30 yıldan fazla zaman alırken, 1991 yılında kullanılmaya başlanan internet ağları (www) 7 yıl gibi bir zaman içerisinde kabullenilip yaygınlaşmıştır. Akıllı telefonların yaygınlaşması çok daha çabuk olmuştur.
Radyo 38 yıl, televizyon 13 yıl, internet 4 yıl içerisinde 50 milyon kişiye ulaşabilmişken; Facebook 42 ay, Twitter 9 ay, Instagram 6 ay içerisinde 50 milyon kişiye ulaşmıştır.
Yakın Gelecekte
- Yakın gelecekte etrafta bugün gördüğünüz şekilde hiç bilgisayar görmeyeceksiniz. Hatta bilgisayar sözcüğü unutulup yerine başka sözcükler gelecek.
- İnsansız otomobiller birkaç yıldır sürekli haber oluyor. Yakın gelecekte insansız taksi, insansız otobüs, insansız tır piyasaya çıktığı ve yaygınlaştığı zaman, şoförler 100 yıl önce atların yaşadığı süreci yaşayacak.
- Trafik kazası kavramı da sözlükten silinecek, milyonlarca dolarlık zarar sona erecek, binlerce insanın trafik kazasında ölümü ve yaralanması engellenmiş olacak.
- Pek çok insan sürücüsüz otomobil sahibi olacak. Dijital ekrana sahip olan otomobilinizden bir bakışta evinizde çocuğunuzu izlerken, iş yerinizdeki toplantıyı yönetmeye başlayacaksınız.
- Yoldayken olası sağlık riski durumunda size ilk müdahaleyi arabanız yapacak. Arabanız doktorunuz olacak. Sadece arabanız değil, cebinizdeki akıllı telefon, kalp atışlarınız veya nabzınızdaki bir değişimi fark edip sizi uyarabilecek. “Acilen en yakın sağlık merkezine gitmen gerekiyor?” mesajını telefonunuzda görebileceksiniz.
- Yabancı dil sorunu ortadan kalkacak. Kontak lenslerimiz karşımızdaki yabancının söylediklerini anında tercüme edebilecek. Karşılaştığınız insanların kim olduğunu söyleyen ve sizin için anlık çeviri yapan gözlükler hazırlanıyor.
- Bir yeriniz ağrıdığında belki de cep telefonunuz aracılığıyla doktorunuza bilgileriniz ulaşacak, reçeteniz e-postanıza gönderilecek.
- İnsan beynine yerleştirmeyi planladıkları çipi tanıttılar. Teknolojik akıllı aletler, bluetooth’la beyne bağlanabilecek ve beyni kontrol edebilecek. Bu sayede beyine yabancı dil öğrenme, enstrüman çalma becerileri yüklene-bilecek.
- Dokunmatik telefonlara daha yeni alıştık ama artık dokunmadan kullana-bileceğimiz telefonlar geliyor. Etkileşim sensörü ile dokunmadan çalışan telefonlar.
- Bilim adamları rüyalarınızı kaydedip izleyebileceğiniz sistem üzerine de çalışıyor.
- Televizyondaki kanalları zihin gücüyle değiştireceğiz, internete telepatik olarak gireceğiz ve iş arkadaşlarımıza fiziksel klavyede yazarak değil de sadece düşünerek e-posta göndereceğiz.
- Gelecekte, sanatçılar, komedyenler, tasarımcılar ve tüm yaratıcı meslekler çok önemli hale gelecek. Çünkü kalan her şeyi robotlar yapacak. Bu devrimin kaybedeni veya kazananı kim olacak sorusunun cevabını yaşayarak öğreneceğiz.
- Belki onlarca ansiklopedi karıştırıp cevabını bulabileceğiniz soruları elinizdeki cep teflonuna sorup cevabını birkaç saniyede bulabiliyorsunuz artık. 2011 yılında basit bir program olarak hayatımıza giren “siri” artık birçok sorumuza cevap verebilen dev bir sisteme dönüştü.
- Öğrenciler gibi sınava giren bir robot, birçok öğrenciden daha yüksek puan alabiliyor. Japonya’da geliştirilen yapay zekâ ile çalışan bir robot, ortalamanın çok daha üstünde bir not almış.
- Yeni bir insan yaratma konusunda en iddialı yazılar yazan Ray Kurzweil 2045 yılında yaratılacak biyolojik olmayan zekânın, günümüz insan zekâsının tamamından bir milyar kat daha güçlü olacağını iddia ediyor.
Robot Taksi Uygulaması Başlıyor
Elektrikli araba şirketi Tesla’nın kurucusu Elon Musk, 2020 yılında elektrikli otomobillerin anahtarlarını, robotlara teslim etmeyi planlıyor. Tesla CEO’su Elon Musk, 2020 yılında Uber ve diğer taşımacılık firmaları ile rekabet edebilmek için otomobillerine tam otomatik sürüş özelliği kazandırarak robot taksi ağı kuracak.
2020 yılında 1 milyon robot taksiye sahip olacaklarını açıklayan Elon Musk, bu büyük projeyi gerçekleştirmede ne kadar ciddi olduğunu bir kez daha gösterdi. Bazı yasal sınırlamalar nedeniyle bölge bölge hizmet verecek robot taksiler, zamanla bütün ülkelere yayılacak.
Tesla sahiplerinin araçlarını robot taksiye dönüştürmesi ise oldukça basit olacak. Sürücüler, Tesla’nın kendi uygulamasını kullanarak araçlarını şirket ağına ekleyecek ve sisteme katılmış olacak. Daha sonra ise araç sahipleri, otomobillerinden ek gelir elde edebilecek. Özetlemek gerekirse, siz keyfinize bakarken Tesla’nın otomatik pilotu tıpkı bir taksi şoförü gibi müşteri taşıyarak size para kazandıracak.
Nesnelerin İnterneti
Henüz başlangıç seviyesinde bile olsa, nesnelerin interneti (Internet of Things) önümüzdeki yıllarda daha çok gündemimizde olacak. Nesnelerin interneti cihazların birbirleriyle iletişim hâlinde olduğu, bu iletişim sonucu ortaya çıkan verilerle yönlendirildiğiniz bir süreç olacak. Nesnelerin İnterneti “benzersiz bir şekilde adreslenebilir nesnelerin kendi aralarında oluşturduğu, dünya çapında yaygın bir ağ ve bu ağdaki nesnelerin belirli bir protokol ile birbirleriyle iletişim içinde olmaları.” olarak tanımlanmaktadır.
Buzdolabınız ile internetten alışveriş yaptığınız marketiniz arasında kurulacak bağlantı sayesinde dolabınızda zeytin bittiğinde, süt azaldığında otomatik olarak sipariş verilebilecek. Sabah 07:30’da uyanmak için saatinizi kurup yattınız diyelim. Sabah 06,00 civarında her gün kullandığınız yolda bir kaza olmuşsa, telefonunuz ile navigasyonunuz sizi daha erken uyandıracak. Cihazlar birbirleriyle konuşup size rapor verecek ve yol gösterecek.
Akıllı ev sistemleri “Nesnelerin İnterneti” ile şöyle bir hizmet sunacak insana: Akşam saatleri işten evinize dönüyorsunuz. Evinize yaklaştığınızı anlayan aracınız evinizdeki klimaya, su ısıtıcısına, haber veriyor ve siz evinize geldiğinizde ev sıcak, yemeğiniz mikrodalga da ısıtılmış ve kahveniz hazırlanmış oluyor.
Teknoloji Pahalı mı?
Türkiye’de cep telefonu ilk defa satılmaya başlayınca, sadece siyasetçiler ve zenginlerin kullanabildiği, satın alabildiği fiyatları vardı. Bugün cep telefonu olmayan insan kalmadı neredeyse. Bütün yeni teknolojiler aynı süreçten geçer. Önce çok pahalı olur. Gittikçe maliyetleri azalır, arz talep dengesi ile ucuzlar. Bugün cep telefonları için yaşadığımız sürecin aynısını radyo, televizyon ve otomobil gibi teknolojilerde de yaşadık.
Teknoloji Ucuzluyor
Her yeni teknoloji ilk çıktığında pahalıdır. Kendine ait otomobili olanın zengin kabul edildiği yıllar unutuldu. 1980’lere göre televizyon %97 daha ucuz, cep telefonlarına kamera takılınca kameralar 2000’li yıllara göre %75 daha ucuz hale geldi. İlk ticari cep telefonu olarak bilinen Motorola marka cep telefonu, 1983 yılında dört bin dolara satılmış.
Ortalama üç yılda koltuk takımı yenilenirken evlerde, 11 ayda bir cep telefonun yenilendiği bir dönemi yaşıyoruz. Teknolojiyi ucuzlatanlar, daha yenisini almamız konusunda hepimizi profesyonelce ikna edebiliyorlar. Her şeyin daha iyisine, daha yenisine sahip olma isteğinin normal olmadığını kabul edenler bile, bu tuzaklardan kendini koruyamıyor.
Dünyanın en büyük ampul üreticisinin 1932 yılında yaptığı gizli anlaşmadan bahsediyor “Dünyayı Değiştiren Gizli Anlaşmalar” kitabının yazarı Jaques Peretti. Yapılan bu anlaşmanın en önemli maddesi “üretilen ampuller altı aydan daha uzun ömürlü olmayacak” cümlesidir. Altı aydan daha uzun dayanan ampul üretenler sektörden silinecek. Ampul için bu şeytanlığı yapan kapitalist zihniyet, cep telefonu için aynısını yapamaz mı? Birkaç üst modeli çıkan cep telefonlarımızın yavaşlamaya başlaması tesadüf mü? Önce bizi hızlı işlem yapmaya alıştırıp daha iyisini, daha yenisini almazsan alıştığın hıza yeniden ulaşamazsın diyorlar.
Göçmenler ve Yerliler
İnsanlık tarihi boyunca her zaman büyükler küçükleri eğitmiş, yeni şeyleri büyükler küçüklere öğretmiştir. Teknolojinin değişim ve gelişim hızı o kadar arttı ki, artık yetişkinler yeni teknolojiyi takip edemiyor. İnsanlık tarihinde ilk defa çocuklar büyüklerine teknoloji öğretiyorlar. Çünkü elimizdeki teknoloji için çocuklar (dijital) yerli, büyükler (dijital) göçmen sayılıyor.
Dijital yerliler doğdukları andan itibaren teknoloji ile ilişkileri olanlardır. Göçmenler ise sonradan teknoloji ile tanışan yetişkinlerdir. Ortalama bir tarife göre 1985 öncesi doğmuş olanlar göçmen kabul ediliyor. Daha okuma yazma öğrenmeden, akıllı telefon ve tablet kullanmayı öğrenen çocuklar var. İki yaşındaki çocuklar akıllı telefon kullanmayı biliyor.
“Teyp kaseti ile kalem arasındaki ilişkiyi biliyorsanız siz genç değilsiniz.” sözünün anlamını gençler bilmiyor. Gramofon, Plak, Teyp Kaseti, Compakt Disc (CD) derken hepsi tarihi eser oldu. Ellerindeki akıllı telefonlar müzik dinlemek, film izlemek, görüşme yapmak, resim çekmek, internete bağlanmak gibi tüm ihtiyaçlarını gideriyor.
20. yüzyıla damgasını vuran icatların ilk keşif ve kullanım tarihleri birbirine yakındır. Çünkü her icat bir sonraki icadın yolunu açıyor. Telefon, fotoğraf makinesi, radyo, bilgisayar, televizyon ayrı ayrı ve ilk icat edildiklerinde büyük boy aygıtlarken, artık hepsi avucumuzda taşıdığımız cep telefonunun içerisinde kullanılıyor.
- Ampulün icadı (1879)
- Taşınabilir fotoğraf makinesi (1900)
- Wright kardeşler ilk kez uçakla uçtular (1903)
- Radyo icat edildi (1917)
- Televizyonun icadı (1926)
- İlk kişisel bilgisayar (1936)
- İlk kredi kartı (1950)
- Cep telefonu icadı (1973)
- İnternetin kullanılması (1991)
İlk akıllı telefon olarak hepimiz iPhone veya Samsung olarak biliyor olsak bile 1992 yılında IBM tarafından piyasaya sürülen Simon adlı akıllı telefonu pek bilmiyoruz. Toplumun hazır olmaması veya pazarlamanın iyi yönetile-memesi gibi sebeplerle bazı teknolojileri erken icat etmiş olmak, o piyasaya hâkim olunacağı anlamına gelmiyor. İPhone kelimesi İnternetin “İ” harfi ile İngilizce telefon (Telephone) sözcüğünün “phone” kelimesinin birleşme-sinden oluşmuştur. Hem internet hem telefon işlevi gören aygıt anlamındadır iPhone. Isırılmış elma işareti için insanın cennetten kovulmasına sebep olan elmadan ilham alındığı söyleniyor. Başka bir anlatıma göre ise bugünkü anlamda ilk bilgisayarların üretiminde görev alan ve zehire batırdığı elmayı ısırarak intihar eden Alan Turing’e ithafen kullanıldığı da söylenmektedir.
İnternet Neleri Değiştirdi?
Bazı icatlar, bilinen ve görünenden çok daha fazla etki etmiştir dünyanın gidişatına. İnternet, ülke sınırlarını ortadan kaldırmış, haber ve basın sektörünü değiştirmiş, finans ve ticari ilişkileri; insanların algılarını değiştirip insanları dönüştürmüş, milli ve milletlerarası siyaseti etkilemiş, milli güvenlik ve istihbarat kavramlarını değiştirmiştir. Bazı uzmanlara göre internet ağları kullanılarak verilen zararlar kitle imha silahlarının verdiği zararlardan daha etkili olabilmektedir.
Dinozor Filmleri Gerçek mi Olacak?
Dinozor filmleri sinema sektörünün vazgeçilmez konularındandır. Bazen yeraltından dev yaratıklar çıkıp şehirleri yok eder, bazen genetiği bozulmuş hayvanların saldırısı işlenir, bazen de dinozor filmleri izleriz. Soyu tükenmekte olan hayvanları yeniden yaratmanın çalışmaları yıllardır yapılıyor. Sinema sektörü bu çalışmaları efektlerle süsleyip pazarlıyor. Sinemada izlediklerimiz gerçek olacak mı?
Bilim adamları, soyu 1936 yılında tükenmiş olan Tasmanya Kaplanı genomunu 2001 yılında yapay olarak üretmeyi başardılar. Soyu çok daha uzun zaman önce tükenmiş Dinozor gibi türler söz konusu olduğunda, tek bir hücrede bozulmadan kalmış olması gerektiği için DNA’yı bulmak zor görünüyor. Buna rağmen bilim adamları birçok cansız parçadan elde edilen bilgilerin bir araya getirilmesiyle, gerekli DNA’yı oluşturabileceklerini düşünüyorlar. Bunu başarabilirseler, soyu tükenmiş olan Dinozor çeşitleri yeniden canlanır mı? Canlanırsa neler yaşanır?
Hayvan Kesmeden Et Yenilebilecek mi?
Vejetaryen insanlar var. Özel bir sağlık problemleri yoksa genelde hayvan sevgilerini öne sürerek et yemiyor. Bazıları sadece balık eti yemeyi tercih ediyor. İnsanlık tarihinin belki de en eski beslenme yöntemidir avlanarak et yemek. İnsanın protein ihtiyacını gidermek için et yemesi gerektiği bilinir. Klonlama teknolojileri ile hayvan kesmeden, hayvanın kas dokusu klonlanarak et ve diğer protein kaynaklarının fabrikada üretilmesi, çalışılan yöntemlerden birisidir. Maliyeti daha düşük, üretimi daha kolay bir yöntem gibi görünüyor. “Hayvansız et” kulağa hoş gelmekle beraber, fabrikada üretilecek olan etlerin insana vereceği zararlar henüz bilinmiyor. Hayvan eti yemeyi hayvana eziyet olarak gören insanlar, fabrikada üretilecek olan etin insana vereceği zararı ve risklerini hesap ediyorlar mı bilmiyoruz. Hayvanların ve tüm kâinatın insana hizmet etmek için yaratıldığına inanmış olan Müslümanlarla, hayvan sevgisini insan sevgisinin önüne geçirmiş olan Batı medeniyetinin olaya bakışı ve yorumu mutlaka farklı olacaktır.
Erkek Arı
Artık hepimizin ismini ezberlediği “drone” kelimesi erkek arı anlamına geliyor. Daha çok askeri amaçla kullanılan drone, birçok farklı boyutu ve çeşidi ile mağazalarda satılıyor. Avuç içi büyüklüğündeki bir drone, yüz tarama sistemiyle kayıt altına alınmış bir kişinin yüzünde patlama komutuyla uçaktan atıldığında buna karşı kendimizi nasıl koruyacağız? İçine tek bir atışlık merminin konulduğu dronelar da var, bir makineli tüfek monte edilmiş dronelar da. Türkiye 2019 yılında ilk defa kendi ürettiğimiz silahlı drone ile terörist avlamaya başladı.
İnsansız Hava Araçları (İHA) ve silah monte edilmiş drone sayesinde savaş meydanına gitmeden savaşılan bir zaman diliminde yaşıyoruz. Türkiye 2018 yılında Zeytin Dalı Harekâtı ile Afrin’de önemli bir zafer kazandı. Bu zaferde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en büyük yardımcısı, kendi üretimimiz olan İnsansız Hava Araçlarımız (İHA) oldu.
Savaşlar için hazırlanan dronların kuş kadar küçük olanlarının yapıldığını hepimiz biliyoruz. Sinek kadar küçük olanları yapıldı mı? Karınca gibi küçük ve yeraltında gezip bilgi toplayacak silahlar kullanılıyor mu bilmiyoruz. Ancak bu teknolojilere yatırım yapmayan ülkelerin asker sayısı ne kadar çok olursa olsun, askerlerinin vatanlarını koruma istekleri ne kadar büyük olursa olsun, zafer kazanmaları imkânsızdır. Nano-teknolojiye yatırım yapmayan ülkeler kaybetmeye mahkûmdur.
Adrese Giden Kurşun!
Mermi veya kurşun, belli bir menzil yol alabiliyor. Vurulmak istenen hedef uzak da olsa yakın da olsa, nişan alan kişinin becerisine göre hedefini vurabiliyor. Bazen nişancı ne kadar iyi olursa olsun, rüzgâr merminin hedefini vurmasına engel olabiliyor. Mermiler küçük ve aptal füzeler olarak kullanılıyor hâlen. Rüzgârı ve sıcaklığı mekânik enerjiye dönüştüren mermilere, yapay zekâ ile yüz tanıma sitemi eklenebildiğinde, tetiğe basan kişinin “keskin nişancı” olmasına gerek kalmadığı gibi, rüzgârın yönünün de bir anlamı olmayacak.
“Rakip askerlerinin yüz hatlarını nereden bilecek düşman askerleri?” diye bir soru aklınıza gelebilir. Kitabın iler ki sayfalarında da göreceğiniz gibi, sosyal medya hesaplarımız sayesinde hepimizin yüz hatlarını hem de yaş ilerledikçe oluşan değişimlerimizle beraber arşivliyorlar.
Duygularınızı Koklayan Robot!
Yanlış okumadınız! Duygularınızı “koklayan” robot gerçeğiyle karşılaşma ihtimalimiz çok uzak değil. Her duygunun bir kokusu vardır. İnsanın koku alma duyusu bunu fark edecek düzeyde değil. Ancak herkesin bildiği gibi köpeklerin koku alma duyusu çok gelişmiştir. Deprem sonrası bina altlarında ceset arayan köpekler “adrenalin” kokusu ile eğitilir. Deprem anı veya ölüm anında yayılan korkunun kokusunu alır köpekler. Korkunun kokusu ile cesaretin kokusu birbirinden farklıdır. Bir insanın korktuğu zaman salgıladığı kimyasallar ile cesaretle kükrediği zaman salgıladığı kimyasallar birbirinden farklıdır.
Köpeklerin koku alma gücünü kopyalamaya çalışan bilim adamları, şayet köpek gibi duyguları da koklayan robotlar yapmayı başarırsa, robotlar duygularımızı kokumuzdan anlayacak.
Bu konuya çalışan uzmanlar köpeklerden daha çok yarasaları taklit etmeye çalışıyorlar. Kulaklarına gelen sesten mesafeyi hesaplayabildikleri gibi, bir kelebeğin kanatlarından yansıyan sesten, o kelebeğin zehirli olup olmadığını bile anlayabiliyorlar. Bilim kâinat âyetlerini okuyarak yani yaratılanı taklit ederek ilerlemeye çalışır.
Geçmişe Yönelik Ses Kaydı!
Uzaya yayılan her sinyal, birileri tarafından teknik olarak dinlenebilir. Ama hiçbir zaman dinleyen taraf dinlediğini itiraf etmez. Aynı şey ses moleküllerimiz için geçerli olacak mı? Konuşmak dediğimiz şeyin basit tarifi şudur: Ciğerlerimize çektiğimiz oksijen, ses tellerimize dokunarak ağzımızdan bizim istediğimiz anlamda kelimeler üretir. Ağzımızdan çıkan moleküller yok olmaz. Gökyüzünde veya uzay boşluğunda var olmaya devam eder. Konuşmak dediğimiz şey budur. Yakın bir gelecekte, parmak izimiz gibi kişiye ait ses moleküllerini geriye dönük çözümleme teknolojisi gelişirse, doğduğumuz andan itibaren ağzımızdan çıkan her sözü kayıt altına alabilirler. Ağzınızdan çıkanlara dikkat edin!
Gazetenin Son Yılları
Johann Carolus’un 1605 yılında yayımladığı “Aller Fürnemmen und Gedenckwürdigen Historien” adlı gazetesi, kâğıt üzerine basılan ilk gazete kabul edilmektedir. İlk İngilizce gazete, 1622 yılında İngiltere’de yayımlanan “Nathaniel Butter,” ilk Türkçe gazete ise 1828’de Kahire’de yayımlanmaya başlayan “Vekâyi-i Mısriyye”dir. Bugünkü Türkiye sınırları içinde çıkmış ilk Türkçe gazete ise 1831’de yayımlanan “Takvim-i Vekayi”dir.
Birçok şeyin ilkini yaşadığımız bu yüzyılda, birçok şeyin sonunu da yaşayacağız. 1605 yılından bu yana yayımlanan gazeteler, 2040 yılını göremeyebilir. “Kâğıda basılan son gazete” olarak tarihin sayfalarında yerini alacak gazeteler.
İnternet gazeteciliği ilk olarak Amerika’da 1995 yılında New York Times, The Washington Times gibi gazetelerle başladı. Yayınlarını birebir internete aktarmaya başlayan gazeteler aynı yıl Avrupa’da da International Herald Tribune ve Daily Mirror gibi gazeteler sayfalarını internete açmıştır. Türkiye’de ise 12 Nisan 1993 tarihi, internetin miladı olarak kabul edilir. Bu tarihte ODTÜ’den ilk internet bağlantısı gerçekleştirilmiştir. İçeriğini internete taşıyan ilk yayın ise Aktüel Dergisi olmuştur. İçeriğinin tamamını internete açan ilk gazete Milliyet Gazetesi’dir (27 Kasım 1996). Hürriyet ve Sabah Gazeteleri de Milliyet Gazetesi’ni izlemiştir (1 Ocak 1997). Radikal Gazetesi 28 Mart 1998’de, Cumhuriyet Gazetesi ise 7 Mayıs 1998’de internete açılmıştır.
İnternet gazeteciliğine tam alışmışken, sosyal medya haberciliği diye bir habercilikle tanıştık. Herkes haber üretebiliyor, yayımlayabiliyor ve yorumlayabiliyor.
Vatandaş Gazeteciliği
Eskiden sadece yanınızda oturan kişiye fikirlerinizi söyleyebiliyor, yanınızda oturan kişilerin fikirlerini öğrenebiliyordunuz. Sizi sizden başka kimse duymuyordu. Fikirlerinizi bazen okuduğunuz kitaptan, bazen seyrettiğiniz televizyondan pekiştiriyordunuz.
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, isteyen herkesin kendine ait gazetesi, kendine ait televizyonu var. Cebinizde gezdirdiğiniz telefonunuz size, birçok insana fikirlerinizi anlatma imkânı verdiği gibi, birçok insanın fikirlerini öğrenme imkânı da veriyor. Kendinize ait sosyal medya hesaplarınız kendi gazete bülteniniz gibi istediğiniz gibi yayın yapabiliyorsunuz. Kendinize ait bir televizyon kanalına bile sahipsiniz elinizdeki telefon sayesinde. Gazetenin ve televizyonun sahibi, patronu, yazarı, genel yayın yönetmeni sizsiniz. Her insan hem gazete hem televizyon sahibi oldu artık.
Keçi Derisinden Tablete Kitapların Geleceği!
İlk sayılabilecek kitaplar Antik Yunan’da Bergama Kralı 2. Eumenes tarafından, keçi ve koyun derisinden elde edilen ince parşömenlerin tahtadan kapaklar arasına dikilmesiyle üretildi. Aynı dönemlerde, Çinliler de bambu yapraklarından yapılan basit bir kitap formu geliştirmişlerdi.
Matbaanın icadı ve yaygınlaşmasıyla kitaplar, bugün elimizde tuttuğumuz hâle geldi. Yaşadığımız dönem, tabletlerin kitapları tehdit ettiği bir dönemdir.
Ekrana bakarak kitap okumanın zorluğunu biliriz. Tablet kullanmaya başladığım yıllarda, yolculuklarda okuyabilmek için bazı kitapların PDF sürümünü indirdim tabletime. Ne kadar zorladıysam da tabletten hiç kitap bitirmeyi başaramadım. Sonra hepsini tabletimden sildim. Gözlerim okumakta zorlanıyordu. Nedenini çok sonraları öğrendim. Kâğıt titreşmez, oysa tipik bir bilgisayar ekranı saniyede altmış ya da üzeri alan gösterir. Biz, görsel alanın yalnızca çok küçük bir bölümünü yüksek çözünürlükte görebiliriz. Retina’nın çukur kısmında görüntüye dönüştürülen bu bölüm yaklaşık elli santim uzaklıktaki tek bir sözcüğün kapladığı bir alana odaklanır. Retina’daki çukurun dışında çözünürlüğümüz çok düşük olmakla birlikte, parlaklık değişikliklerine duyarlılığımız olağanüstüdür. VGA (Video Grafik Dizisi) bilgisayar ekranındaki sürekli titreşme, gözlerimiz tarafından devinim olarak algılanır ve retina çukurunda sürekli oynamaya neden olur. Bu, okuma hızını önemli ölçüde yavaşlatır. Ekrandan yazı okumanın kitaptan okumaya göre daha az zevkli olmasının nedeni budur. Gözlerimiz yorulur, sulanır ve sıkılırız.
Kitap okuma tabletleri, klasik bilgisayar ekranı veya klasik tabletlerden farklı bir ekrana sahiptir. Titreşmeyen düz panel ekranlarla birlikte, tabletten kitap okuyan insan sayısı çoğaldı. Bakalım kitaplar bu ekranlara ne kadar direnebilecek?
Bilgisayardan Kitap Okunur mu?
Bu soruyu bana ilk öğretmenlik yıllarımda sorsaydınız, hiç düşünmeden “hayır” cevabını verirdim. Bilgisayar başında, ekrana bakarak haber okunur ama bir kitap okunmaz diye düşünürdüm. 2017 yılında bir konferansım sonrası yanıma gelen bir lise öğrencisi benim fikrimi değiştirdi. “Ben sizin kitaplarınızı okumam! Çünkü sizin kitaplarınızın PDF versiyonu yok!” diyen öğrenci beni düşündürdü.
1974 doğumlu bir öğretmen olarak, yirmili yaşlarımın başında bilgisayar ile tanıştım. Lise yıllarımızda “ekran” ile bağımız, haftada bir izleyebildiğimiz “Kara Şimşek” tarzı diziler veya nadiren gittiğimiz sinema salonlarıydı. Bizim zihin dünyamız ekrana değil kâğıda bakarak okumaya alışkındır. Yeni yetişen neslin zihin dünyası kâğıttan daha çok ekrana bakarak şekillenmiş bir dünyadır.
İlk öğretmenlik yıllarımda (2000) üniversiteye hazırlanan öğrenciler için CD’ler satılıyordu. O dönemin gençleri bu CD’lere pek rağbet etmedi. Çünkü onlar da ekran karşısında öğrenmeye alışkın değildiler. 2010’lu yıllarda bilgisayar başında ders dinleyebilen öğrenci sayısı çoğaldı. Sınıfta anlamadığı dersin tekrarını elindeki tabletten dinleyen öğrenciler, liseyi dışarıdan okurken dersleri evde dinleyen gençler, üniversiteye bilgisayar başında hazırlanan gençler hatta devlet memurluğu sınavına (KPSS) evinde bilgisayardan çalışan gençler çoğaldı. 2000’lerin başındaki gençlerin zihin algısı ile 2010’lardaki gençlerin zihin algısı farklıydı.
Bilgisayarlar Avukatlık Yapabilir mi?
Bütün Hukuk kurallarını ve örnek suçları yapay zekâ ile çalışan bir mekânizmaya yüklediğinizi düşünün. Böyle bir sistem içerisinde sadece avukata değil, “Hâkim ve Savcıya gerek kalacak mı?” diye bile düşünmek zorunda kalabiliriz. İnsanın jest ve mimiklerini okuyan, yalan söyleyip söylemediği anlayan bir sisteme bağlayarak sorgusu yapılan şüpheliye, yapay zekâ ile çalışan bir robotun raporları, hukuk sisteminin yüklendiği başka bir yapay zekâ ile değerlendirilip karar verilebilecek mi?
Kaya Parçasından Enerji Üretimi!
Ray Kurzweil’in yazdığı “İnsanlık 2.0″ kitabını okurken “Adamlar kaya parçasından elektrik enerjisi üretmenin hesabını yaparken biz hâlâ nelerle uğraşıyoruz.” diye hayıflandığımı hatırlıyorum.
Bir kaya parçası ne kadar akıllıdır? Sıradan bir kaya parçasında gerçekleşen bilgi işlemi düşünün. Bir kaya parçasının içinde pek fazla bir şey olmuyormuş gibi görünmekle birlikte bir kilogram maddenin içerdiği (on trilyon kere trilyon) atom geçekte son derece aktiftir. Katı bir nesne olmasına karşın bir kaya parçasının bütün atomları devinir. Elektron alışverişinde bulunur, parçacıkların dönüşünü değiştirir. Hızlı devinen elektromanyetik alanlar oluştururlar. Taşlarda mevcut olan bu enerji, elektrik enerjisine dönüştürülebilirse, dünya bambaşka bir yere doğru gider.
İnsan Genom Haritası
İlk insan genomu haritasını çıkarmak 13 yıl sürmüş. 1990 yılında başlayan proje 2003 yılında tamamlanmış. Bu projenin maliyeti üç milyar dolar olarak ilan edildi. Bugün ise bir insanın Genom Haritası’nı çıkartmak birkaç hafta sürerken maliyeti 100 dolara kadar düştü. Fiyat ve süre gittikçe daha aşağıya inecek. Yakın gelecekte kişiye özel tedavi yöntemleri ve kişiye özel ilaçlar dönemine girebiliriz. Birçok insana faydası olan bir ilaç size fayda sağlamazken, size faydalı olan bir ilaç başkasına zarar verebilir. Geçtiğimiz yüzyıl bu sıkıntılarla geçti. Şifa niyetine içilen birçok ilaç hastalığa hatta ölüme sebep oldu.
Duygularınız Size Ait Olmayabilir!
Beyninizdeki doğru noktalar uyarılarak öfkelenmenizi veya öfkeliyken sakinleşmenizi sağlayabilecekler. Sadece öfke değil, aşk veya korku gibi duyguları da uzaktan yönlendirme çalışmaları yapılıyor. İnsan beynine cip yerleştirilerek, travma sonrası stres bozukluğunu tedavi etmenin deneyleri yapılıyor.
Ölümü Öldürmek İstiyorlar!
Ölümsüzlük iksirini bulma konusu, sinema sektöründe defalarca işlenmiştir. Ölümsüzlük veya yeniden diriliş üzerine birçok efsane vardır. Ölümsüzlüğe çok yaklaşıldığına inanan bilim adamları da var. Bu konuda en meşhur olan kişi “İnsanlık 2.0″ kitabını yazan Ray Kurzweil’dir. Kitabının isminden de anlaşıldığı gibi yeni ve ölümsüz bir insan yaratabileceğine inanıyor ve bunun için elinden gelen her şeyi yapıyor. Hatta yaratılacağına inandığı bu yeni insan tipinin, Allah tarafından yaratılmış olan insandan daha iyi olacağını bile iddia ediyor.
Ray Kurzweil Bilgisayar Mühendisi, mucit ve fütürist yani gelecekçi olarak biliniyor. Nanoteknoloji, robotik, biyoteknoloji ve yaşam süresini uzatan teknolojiler hakkında iyimser bir görüşe sahiptir. Kurzweil, insan ve makinelerin birleşeceği bir geleceğin 2045’e kadar gerçekleşeceğini iddia ediyor. 2045 yılına kadar ölümsüzlüğün bulunabileceğini iddia eden 1948 doğumlu Ray Kurzweil, bu kitabın diğer baskılarından önce ölürse, yeni baskıların altına “Ölümsüzlüğü bulacağına inanan yazar öldü.” diye not düşeceğim.
Bir arabanın veya bilgisayarın eskiyen ve yıpranan parçasını değiştirir gibi, hastalanan insanın organlarının daha iyisi ile değiştirilebileceğini iddia ediyor. Kalp nakli, ciğer nakli gibi gittikçe daha çok yapılan ameliyatlar ve mikrobiyolojinin geldiği boyut, ölümsüzlüğe doğru gidilen ayak sesi olarak anlatılıyor kitapta.
Müzisyen Yetişmiyor mu?
1990’lı yılların başına kadar, halk müziği, türkü ve arabesk ağırlıklı müzik türleri daha çok dinlenirdi. Türkiye’de 1990’larda pop müziği çok hızlı bir patlama yaptı. Ancak teknolojinin hızlı değişimi ve gelişimi müzik piyasasını da çok etkiledi. Artık yeni şarkılar veya yeni türküler yazılmıyor veya yazılamıyor. Yeni şarkılar üreten sanatçılar teyp kasetlerini piyasaya sürer, birkaç televizyon ve radyoya konuk olur, sonra da konserler için gezerek birçok alandan para kazanırlardı. İnsanlar sevdikleri şarkıları dinlemek için o insanların kasetlerine para vermek zorundaydılar. Ancak artık hiç kimsenin bir sanatçının müziğini dinlemek için para ödemesi gerekmiyor. Karşılığı, ödülü veya getirisi olmayan sektör ölür. Müzik piyasası teknolojiye yenik düştü. Ayakta kalanlar teknoloji ile iş birliği yapabilenler olacak.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar