Savaş ve rekabet insanlık tarihi kadar eskidir. Tarih kitaplarımız savaşların hikâyeleriyle doludur. Tarihi değiştiren savaşlar, çağ açan zaferler, bir ülkenin veya milletin tarihten silindiği mağlubiyetlerle doludur tarih kitapları.
İnsanlık tarihinde ilk defa barışın savaştan daha kârlı olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Savaşarak bir ülkeyi işgal etmek eskiden çok kârlı ve prestijli bir hamleydi. Bir ülkeyi işgal edip o ülkenin verimli topraklarına sahip olmak, o ülkenin insanlarını köle gibi çalıştırmak artık pek kârlı bir savaş yöntemi değil. Dünyayı sömüren egemen güçler daha kârlı yöntemler buldukları için savaş çıkartmıyorlar.
İngiliz siyasetçi Winston Churchill’in vasiyeti olarak bilinen “Türkiye solarsa sulayın, büyürse budayın” sözü teknoloji çağında barış döneminin savaş döneminden neden daha kârlı olduğunu en iyi anlatan metaforlardan birisidir. Türkiye gibi genç nüfusu olan ülkeler, dünya devlerinin ürettiği teknolojiyi satın alabilecek kadar zengin olmalı, o teknolojiyi kendisi üretip piyasaya pazarlayacak kadar bilinçli olmamalı. Şayet yoğun bir savaş dönemi olsa, Türkiye gibi genç nüfusu olan ülkelere, sürekli geliştirdikleri teknolojiyi satamazlar. O teknolojiyi satın alabilecek kadar zengin olmamıza izin veriyorlar. Savaş daha az kârlı iken barış ise her zamankinden daha kazançlı. Geleneksel ekonomilerde uzun mesafeli ticaret ve yabancı yatırımları yok denecek kadar azdı. Bu yüzden de barışı sürdürmek, savaşın maliyetinden kaçınmak dışında fayda sağlamıyordu. Artık barış kârlılık sağlıyor.
Zenginlik Beyinlerde!
Sapiens kitabının yazarı Yuval Noah Harari teknoloji çağında bir ülkeyi işgal etmenin anlamsızlığını vurgularken “Silikon Vadisinde Silikon yok!” diye anlatıyor. Yirmi yıl öncesine kadar petrol kuyularını işgal etmek yeterliydi. Ancak artık o dönemler geride kalıyor. Harari yeni durumu şöyle anlatıyor: “Şimdiler Kaliforniya’yı işgal ederek San Francisco kıyılarına 1 milyon asker çıkarsalar ne olur?”
“Çok az şey elde edebilirler. Silikon vadisinde silikon madeni yok. Zenginlik Google mühendislerinin ve Hollywood yazarlarının, film yönetmenlerinin, özel efekt sihirbazlarının beyninde. Bu insanlar Çin tankları Sunset Bulvarı’na gelmeden çok önce, Bangalore veya Mumbay’a giden uçağa çoktan atlamış olacaktır.”
Hammaddeye dayalı küresel ekonomi modeli de bilgi ekonomisine dönüşüyor artık. Önceden altın madenleri, buğday tarlaları ve petrol kuyuları gibi maddî mal varlıkları temel zenginlik kaynakları iken, bugün en büyük zenginlik kaynağı bilgiye dönüştü. Savaşla petrol kuyuları ele geçirebilirsiniz, ama bilgiyi bu yolla elde edemezsiniz. Arap ülkelerinin çoğunda petrol var ama dünya petrol devi şirketleri o petrolü işleyerek Araplara ve tüm dünyaya satıyor.
Teknoloji Çağında Enerji ve Enerji Savaşları
Sık sık haber sitelerinde, yakın gelecekte enerji savaşları yaşanacağına dair haberler okuyoruz. Dünyanın su kaynaklarının azaldığı ve su savaşlarının kapıda olduğuna dair haberlere de sık rastlıyoruz. Dünyanın enerji kaynaklarının tükeneceğine dair yazı, makale, kitap ve haberler okuyoruz. Aslında dünyada bir enerji sıkıntısı yok. Ama enerjinin paylaşımı ve pazarlaması konusunda bazen açık daha çok gizli ve sinsi savaşlar yaşanıyor.
“Elektriği biz üretip size satalım! Tüm imkânlarınıza rağmen kendiniz üretmeyin! Bize para kazandırmanız gerekiyor” gibi bir açıklama asla yapmazlar. Gençlik yıllarımızda büyüklerimiz, ülke olarak dışarıdan elektrik satın alıyor olmamızın utanç verici olduğunu anlatırdı bize. Hem baraj yapma hem rüzgâr gülleri elektrik enerjisi üretme imkânımıza rağmen, siyasî baskılar ve yöneticilerimizin basiretsizliği yüzünden başka ülkelerden elektrik satın aldığımızı anlatırlardı. Yaşımız ilerledikçe, ne kadar büyük ihanetlere uğradığımızı daha iyi anladım.
Artık barajlar yoluyla elde edilen elektrik enerjisinden daha çok güneş enerjisi, rüzgâr gülü ile elde edilen elektrik enerjisi, suyun dalga hareketlerinden elde edilen elektrik enerjisi, nükleer enerji ve yer çekiminden elde edilen enerji konuşuluyor. Dünyaya vuran Güneş ışığının sadece 90 dakikalık enerjisiyle elde edilebilecek olan elektrik enerjisi, tüm dünyanın bir yıl içerisinde ihtiyacı olan elektrik enerjisini karşılamaya yetiyor. Güneşten gelen bu enerjinin yeryüzüne değdiği anda yalnızca 0,0003’ünü yakalayıp elektrik enerjisine dönüştürebilsek enerji gereksiniminin tamamını tek başına güneş enerjisiyle karşılayabiliriz. Bu rakamlar, teknoloji geliştikçe değişiyor.
Kablodan Wifi’ya
Dünyada telefon kullanımının yaygınlaşması için, ülke ülke, şehir şehir, köy köy, direkler dikildi. Her eve o direkler arası bağlantıyı sağlayan telefon kabloları bağlanmak zorundaydı. Kablo bağlantın yoksa, telefon bağlantısı kuramazdın. Kablosuz bağlantı dönemine gelinceye kadar telefon direkleri ve kabloları döşenmeye devam etti. Artık WiFi (Wireless Fidelity, Türkçe: Kablosuz Bağlantı Alanı) ile her yerden herkese bağlanılabiliyor.
Telefon için yapılan kablosuz bağlantı (WiFi) gibi bir bağlantı elektrik için mümkün mü? Yakın bir gelecekte elektrik için aynı sisteme geçilebilir. Telefon ve internete kablosuz bağlandığımız gibi elektriğe de kablosuz bağlanabilmenin artıları kadar eksileri de olacak. Yıldırım çarpmasından ilham alarak, kablosuz bir şekilde elektrik enerjisinin iletilebileceğinin fikir babası, 1856 – 1943 yılları arasında yaşamış olan Nikola Tesla’dır. WiFi şifrenizi kırıp internetinizi kullandıkları gibi elektriğinizi de kullanırlar mı? Çalarlar mı? Komşunuzun çalabileceği elektrik enerjisinden bahsetmiyorum. Komşu veya uzak bir ülkenin sizin elektrik enerjinizi çalmasının önüne, trafonun başına dikeceğiniz birkaç güvenlik görevlisi ile geçemezsiniz.
İslam dünyası ve Ortadoğu yer altı kaynaklarına sahip çıkamadı. Ayaklarının altındaki petrol gibi kaynakların Batı tarafından sömürülmesinin önüne geçemedi. Bizim ayaklarımızın altındaki hazineyi (ç)aldılar, bilgi ile işleyip bize geri sattılar. Ayaklarının altındaki hazinelere sahip çıkamayan İslam coğrafyası başının üstündeki hazinelere sahip çıkabilecek mi? Güneş ışınlarının sadece %0.003’ü ile dünyanın bütün enerji (elektrik) ihtiyacını karşılayabiliriz. Bütün mesele bunu yapacak teknolojiye sahip olmak, geliştirmek ve pazarlaya-bilmektir. Nasıl ki yer altı kaynakları konusunda Ortadoğu zengin, Batı fakîr ise, gökyüzünden gelen güneş enerjisi konusunda da Ortadoğu zengin fakat Batı fakirdir. Mesele doğal olarak sahip olmak değil, bilinçli olarak sahip çıkmaktır.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar