“19 milyon öğrencimiz var” cümlesini kurarken, işlenmeyi bekleyen bu kadar çok cevherimizin olduğunu düşünerek, heyecanlanmalı ve sevinmeliyiz. Hollanda’nın 18 milyon, Belçika’nın 11 milyon, İsveç’in 10 milyon, İsviçre’nin 8 milyon civarında toplam nüfusunun olduğu bir dünyada, 18 milyon öğrencisi 30 milyon civarında genç nüfusu olan bir milletiz. Dünyada insandan, özellikle gençlikten daha değerli bir hammadde yoktur. Nesli, gençliği olmayan milletler ve medeniyetler, ayakta kalamaz yok olur giderler.
Dünyada üç tür kaynak bulunur; hammadde, enerji ve bilgi. Hammadde ve enerji tükenebilir. Hammadde ve enerji kullanıldıkça azalacak, fakat insan farklı hazine ve enerji kaynaklarını her zaman bulacaktır. Bilgi ise tükenmeyen, aksine büyüyen bir kaynaktır. Ne kadar çok kullanırsanız o kadar artar. Bilginin üretim fabrikası insan beynidir.
Eğitimin Maliyeti
Eğitim için yapılan masraflar ne kadar çok olursa olsun, cehaletin bedeli çok daha ağır olur her zaman. Gelişmiş ülkelerle eğitim sistemleri arasında paralellik olduğu herkes tarafından bilinir. Melikşah, Nizamülmülk’ü huzuruna çağırdığında “ben askeri birliklere bu kadar para harcamıyorum, sen nasıl olur da eğitime bu kadar para yatırırsın!” diye çıkışır. Bunun üzerine Nizamülmülk şu cevabı verir: “Senin ordun (asker) ancak gözünün gördüğü kaleleri fethedebilir. Benim ordum (eğitim) ise bütün gelecek yüzyılları fethetme kabiliyetindedir.”
Eğitim Sistemi
Gelişmiş ülkelerin eğitim konusundaki en önemli güçleri eğitimcileridir. Eğitimcinin eğitimi, eğitim sisteminin temelidir. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, ideal eğitim sitemi diyebileceğimiz sabit ve taklit edilmesi gereken bir sistem yok. Çok iyi çalışıp ideal bir eğitim sistemi kurdunuz diyelim. Eskiden belki elli yıl size yetecek olan bu sistem, bugün beş veya on yıl gibi kısa bir zamanda eskimiş sisteme dönüşüyor.
Öğretmen
22 yaşında üniversiteden mezun olup mesleğe başlayan bir öğretmeni, mesleğini yaparken sürekli eğitip geliştirecek bir sistem kurmak zorundayız. ‘Eğitim Fakülteleri iyi öğretmen yetiştiremiyor’ diyen bir eğitim yöneticisi, eğitimden anlamıyor demektir.
Eski bir Milli Eğitim Bakanımız, yabancı dil bölüm başkanlarını toplayıp, dil öğretimi konusunda nerede hata yapıldığına dair istişarelerde bulunmuş. Üniversitelerde daha iyi yabancı dil öğretecek insanlar yetiştirilmesi gerektiğine dair fikirlerini bölüm başkanlarıyla paylaşmış. Bölüm başkanları Milli Eğitim Bakanının eleştirilerini haksız bulmuş. Birkaç toplantıdan sonra proje rafa kaldırılmış.
Bu olayın şahidi olan arkadaşlarım bana bunu anlatınca onlara dedim ki, “Kusura bakmayın ama o Milli Eğitim Bakanı sorun çözmeyi bilmiyormuş. Çünkü öğretmen üniversite sıralarında değil sınıfta yetişir. Üniversitede alt yapısını alır ancak öğretmenliğe başladıktan sonra eğitilir. Üniversite lisans eğitimi verir. Lisans eğitimi Yüksek Lisansa hazırlık ağırlıklı bir eğitimdir. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra öğretmenliğe başlayan kişiyi Milli Eğitim yöneticileri eğitmek zorundadır.”
OECD (Organisation for Economic Co-operation and Development) Türkçe’de “Ekonomik Kalkınma ve İş birliği Örgütü” veya “İktisadi İş birliği ve Gelişme Teşkilatı” olarak bilinen uluslararası bir ekonomi örgütüdür. OECD raporlarına göre Türkiye, Öğretmen kadrosu en genç ikinci ülkedir. Millî Eğitim Bakanlığı bu genç potansiyeli harekete geçirebilirse, ülkemiz ve geleceğimiz için büyük bir atılım yapmış olur.
Bilgi Kaynağı!
İnsanlık tarihinde ilk defa “Bilgi için bilgi verene ihtiyacı olmayan” bir nesil var karşımızda. “Öğrenmek için öğretmene ihtiyacı olmayan bir nesle, mesleği öğretmek olan öğretmen ne anlatacak?” diye zor bir soru ile karşı karşıyayız. Yazının icadının insanlığa etkisini, İstanbul’un fethinin sonuçlarını, Dünya savaşlarının sebeplerini öğrenmek için Tarih öğretmenine ihtiyacı yok teknoloji çağı neslinin. Bizim gibi 1990’lı yıllarda lise eğitimini tamamlamış olan nesiller, bilgi için öğretmene veya kütüphanedeki ansiklopediye muhtaçtı. Ancak yeni nesil öğretmene, kütüphaneye ve ansiklopediye muhtaç bir nesil değil. Ellerindeki cep telefonunun arama motorundan, neredeyse bütün sorularının cevaplarını bulabiliyorlar. Okullarda öğretilen derslerin büyük bir kısmı için aynı şeyleri söyleyebiliriz.
Felsefecilerin hayatlarını ve ana akım düşüncelerini öğrenmek için felsefe öğretmenine ihtiyacı olmayan gençlere, felsefe öğretmeni ne öğretecek? Kur’an-ı Kerim okumayı öğrenmek ve temel dini bilgilerle ilgili sorularına cevap bulmak için din dersi öğretmeni veya cami imamına ihtiyacı olmayan gençlere hocalar ne anlatacak?
Bu sorular insanlık tarihi boyunca hiç sorulmak zorunda kalınmamış sorulardır. Kişisel olarak bu soruları sormak zorunda kalmamızın çok önemli olduğuna inanıyorum. Soruların cevaplarını bulabilirsek, yeni çağın ihtiyacı olan eğitim sistemi için çok önemli adımlar atmış oluruz. Bu soru ve sorunlar, sadece bizim sorularımız değil. Teknolojiyle tanışan ve yaşayan bütün milletlerin cevabını aramak zorunda olduğu sorulardır bunlar.
Eğitim, yeni yetişen nesillere tarihi ezberletmek değil, tarih bilinci vermektir. Felsefecilerin hayat hikayelerini ve ana akım düşüncelerini ezberletmek değil, düşünmeyi öğretebilmektir eğitim. Din eğitimi vermek, dil eğitimi veya Kur’an’ı yüzüne okumayı öğretmek değil, Kur’an’la hayatı okumayı ve hayatın problemlerine çözüm aramayı öğretebilmektir. Eğitimin bilgi vermek değil, bilgiyi bilincin aracı yapmak olduğunu anlamak ve bunun için çözüm üretmek zorundayız. Hangi ülke veya hangi eğitimci, bilgiyi bilincin aracı yapmanın en iyi yol ve yöntemlerini bulur ve uygularsa, 21. yüzyıl eğitim ihtiyacına en iyi cevapları bulmuş olacak.
Arama Motoru Bilgisi Güvenilir mi?
Bilgiye kolay ulaşıyor olmamız, aynı zamanda bilgi kirliliğine ve karmaşasına da sebep oluyor. İnternette bulacağımız her bilgi güvenilir değil. Henüz dünyada internete konulan bilgiyi denetleyen bir sistem yok. Geleceğimizin bilgi güvenliği açısından en büyük tehlikelerden birisi budur. İnternet bağlantısı olan herkes herhangi bir konuda uydurduğu bilgileri internete yükleme özgürlüğüne sahiptir. Bu özgürlük, internetin bilgi çöplüğüne dönmesine de sebep oluyor. Öncelikle güvenilir bilgiye ulaşmak istiyorsanız bunun karşılığını ödeyin. Habere bedava erişiyorsanız, elde edilen ürün siz olabilirsiniz. Önemsediğiniz bir mesele varsa, konuyla ilgili bilimsel külliyatı okumaya, ciddi araştırmalar yapmaya zaman ayırın.
“21. yüzyılda inanılmaz miktarda bilgiye maruz kalıyoruz ve sansürcüler bile bunları durdurmaya çalışmıyor. Yanlış bilgiler yayıp lüzumsuz şeylerle insanların dikkatini dağıtmaya veya yönlendirmeye çalışıyorlar. Böyle bir dünyada bir öğretmenin öğrencilerine vermesi gereken son şey, daha fazla bilgidir. Zaten hepimiz gereğinden fazla bilgiye, bilgi kirliliğine maruz kalıyoruz.” diyen uzman uyarılarını ciddiye alın.
Arama motorlarından her türlü bilgiye ulaşıyor olmak, bilgiyi faydalı şekilde kullanma niyetinde olan insanlar için elbette çok faydalı bir şey. Peki art niyetli insanlar için ne yapacağız? Bilgisayarlardan sadece faydalı bilgiler öğrenilmiyor. Bomba yapmayı öğrenmek isteyen birisinin bomba uzmanından eğitim almasına gerek yok. Elindeki telefondan bunu kolaylıkla öğrenebilir. Atom bombası gibi etki yapan patlayıcılardan basit patlayıcılara kadar her bilgiye herkes ulaşabiliyor.
Arama motorlarındaki zararlı bilgileri yok etmek mümkün mü? Yani bomba yapmak gibi tehlikeli bilgileri internet ortamından tamamen yok edebilir miyiz? İşin uzmanları internet ortamında yayılan bir bilgiyi tamamen yok etmenin okyanus dibini bardakla temizlemekten daha zor olduğunu söylüyorlar.
Ne Öğreteceğiz?
Bilgi ve öğrenme konusunda böylesi sorunlarla karşılaştığımız bir dönemde çocuklarımıza ve öğrencilerimize ne öğreteceğiz? Sadece ne öğreteceğimiz sorusunun cevabını bulmak yetmez. Nasıl öğreteceğimize ve kimin öğreteceğine de kafa yormak zorundayız. Bütün uzmanlar, çocuklara ve gençlere mutlaka öğretmek zorunda olduğumuz birkaç önemli başlıktan bahseder.
Öğrenmeyi Öğrenmek: Eğitimin temel amacı insana kendini eğitmeyi öğretmek olmalı. Okul hayatının hayat okuluna hazırlık süreci olduğu gerçeğinden yola çıkarak, hayat yolculuğunda ihtiyacı olan bilgiyi nerede nasıl bulacağını ve nerede nasıl kullanacağını öğretmemiz gerekiyor yeni yetişen nesillere.
Bireysel Sorumluluk: Mahallenin çöplerini de temizlese, ülkesinin savunma sanayisinde yazılım mühendisi olarak da çalışsa, yaptığı işin ülkesinin ve toplumun geleceği için önemli olduğu bilinciyle çalışan bir nesil yetiştirme gayreti içerisinde olmalıyız.
Bilgi Avcısı: Yağmur gibi bilginin yağdığı bir yüzyılda, elinde şemsiye ile gezen kişi kuru, kupkuru kalır. Kitapların içindeki bilgiler kadar, hayatın içindeki bilgileri de avlayabilen gençler, geleceği inşa edecek.
Eleştirel Düşünce: Önüne konulan bilgiyi olduğu gibi ezberleyen öğrencinin Flashdisk’ten farkı kalmaz. Öğrendikleri üzerine soru soran, sorgulayan bir nesile ihtiyacımız var.
İletişim Becerisi: Şehir hayatının ve farklı insanlarla iletişimin bu kadar yoğun olduğu bir dönemde, köy kahvesinde veya mahalle arasında ömür geçiren bir nesil pek kalmadı. Daha çok insan, daha iyi iletişim becerisi gerektirir.
İş Birliği: İnsan insanın yurdudur denilir. İnsan ne kadar çok insanla iyi ilişkiler kurabilir, aynı hedef için iş birliği yapabilirse, yeni yüzyılda o kadar başarılı olur.
Yaratıcılık: Hazıra konan ve elindekiyle yetinen yeni şeyler üretemez. Her zaman daha iyi ve daha faydalı şeylerin üretilebileceğini icat edilebileceğini bilen bir nesil yetiştirmeliyiz. .
Yönetici Eğitiminin Önemi
Almanlar 1961 yılında başlayan işçi alımında, köyde çiftçilik yapan, çobanlık dışında bir mesleği olmayan insanımızı alıp, dünyanın en kaliteli arabalarının yapıldığı fabrikalarda işçi olarak çalıştırdılar. Gurbete işçi olarak gidip meslek sahibi olan insanların önemli bir kısmı köyden Avrupa’ya gitmiştir. Mercedes, BMW, Porsche, Audi, Volswagen gibi dev şirketlerin araçlarını yapan fabrikalarda çalıştılar.
Almanların başarı sırları anlatılırken genelde ‘disiplinli ve kuralcı’ bir toplum oldukları anlatılır. Doğru bir tespit olmakla beraber ‘yönetim becerilerini’ unutmamak gerekir. Yönetim bir sanattır. Sadece diploma ile yapılacak bir meslek değildir. Peygamberlerin ve başarılı liderlerin hayatlarına baktığınızda, hepsinin kitleleri yönetme ve yönlendirme becerisine sahip olduğunu göreceksiniz. Bir öğretmen arkadaşım “Peygamberimizin en büyük mucizesi, bedevi bir toplumu hem eğitim hem yöneterek yeni bir medeniyet kurmuş olmasıdır” derdi.
Biz Almanlar Gibi Olamayız!
Alman disiplini hep konuşulur. Son yüz yıl içerisinde iki büyük Dünya savaşı yenilgisi almış olmalarına rağmen, yeniden ayağa kalkıp dünya ile yarışmayı başarmış bir millettir Almanlar. Bu başarıları elbette takdire şayandır. Ancak bu genlerinde olan veya coğrafî koşullarının bir özelliği değildir. Bir ülkenin başarısı ne milletlerin karakteri ile ilgilidir ne de coğrafî koşulların, iklim şartlarının sonucudur. Aynı iklim şartlarına sahip oldukları halde, aynı ırkın devamı oldukları halde başarılı olamayan ülke örnekleri çoktur.
En çok bilinen iki örnek Almanya ve Kore’dir. 1989 yılında Berlin duvarı yıkılıncaya kadar Almanya, Batı ve Doğu Almanya olarak ikiye ayrılmıştı. Batı Almanya dünya ekonomisinde ön sıralardayken, Doğu Almanya hep gerilerde kalmıştı. Coğrafî koşullar, iklim şartları, millet özellikleri aynı olmasına rağmen aralarında büyük farklar vardı. Kuzey ve Güney Kore örneği de birleşmeden önceki Almanya örneği ile aynıdır. Diktatörlükle yönetilen Kuzey Kore geri kalmış bir ülke iken, Güney Kore dünyanın en çok kullanılan markalarını üretip pazarlıyor.
Bu karşılaştırmalar bize, neredeyse hiçbir coğrafî farka sahip olmamakla birlikte, kurumları yöneten kişilerin becerisinin ülkeler arasındaki zenginlikte ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bazı ekonomistler ülke zenginliğini yeraltı kaynaklarına veya jeopolitik konuma bağlamakla hata yapıyorlar. Bazı ülkeler ötekilerden çok daha zengindir. Bunun elbette bir tane sebebi yok. Bu önemli soruya basit cevaplar veya tek bir cevap vermek neredeyse imkânsızdır. Ancak en önemli etkenin yönetim becerisi olduğunu düşünüyorum.
Ortak Akıl / İş Birliği
Koskocaman bir camiyi tek başına hiç kimse inşa edemez. Bir otomobilin bütün parçaları, tek bir fabrikada üretilemez. Uçak, cep telefonu, bilgisayar veya herhangi başka bir ürün, birçok farklı insanın farklı mekanlarda ürettiklerinin birleşiminden oluşur. İnsanı diğer canlılardan üstün yapan şey birlikte çalışma ve üretme gücüdür. Dinimizin emri olan ‘istişare’ kelimesini gençlere anlatırken, “Hiçbirimiz hepimiz kadar akıllı değiliz” diye anlatıyorum.
Unutmayın, Tarih boyunca disiplinli ordular düzensiz kalabalıkları kolaylıkla ezmiş ve onları kontrol altına almıştır. Orduları zaferden zafere götüren disiplin, bireyleri de şirketleri de, idealleri de başarıdan başarıya ulaştırır.
Kim Yapacak?
Teknoloji çağı ve şehir hayatında aileyi, gençleri ve toplumu korumak için kim proje yapmalı? Milli Eğitim mi? Diyanet İşleri Başkanlığı mı? Emniyet Genel Müdürlüğü mü? Belediye Başkanları mı? Gençlik ve Spor Bakanlığı mı? Kültür Bakanlığı mı? “Hangi Bakanlık, hangi kurum sorumlu bu işten” diye soranlara “hepsi” diye cevap veriyorum. Herkesin sorumluluğunu anlatan sevdiğim bir anlatım yöntemi var. Şöyle:
Yapılması gereken önemli bir iş vardı ve herkes, birisinin bu işi yapacağından emindi. Gerçi bu işi herhangi biri de yapabilirdi. Ama hiç kimse yapmadı. Birisi buna çok kızdı. Çünkü iş herkesin işiydi. Herkes, herhangi birinin bu işi yapabileceğini düşünüyordu ama hiç kimse, herkesin yapamayacağının farkında değildi. Sonunda herhangi birinin yapabileceği bir işi hiç kimse yapmadığı için herkes, birisini suçladı.
Geleceğin Meslekleri
2018 yazında, inşaat sektöründe çalışan birkaç iş adamı arkadaşımla oturuyordum. Kendi aralarında, inşaat sektöründe ihtiyaçları olan meslek sahibi insanları bulmakta zorlandıklarını konuşuyordular. “Geleceğin gözde meslekleri” başlıklı bir köşe yazısı yazmayı düşündüğümü, birçok ailenin ve gençlerin el emeği ve beden gücü isteyen meslekleri küçük gördüklerini, herkesin kravat takıp memur olmak istiyor olmasının risklerini anlattım. Bunları anlattıktan sonra “İnşaat sektöründe en çok hangi alanda açık var?” diye sordum. Demirci, kalıpçı, elektrikçi, su tesisatçısı gibi bir alanı söylerler diye bekliyordum. İki arkadaşım birlikte tüm alanlarda açık olduğunu söyledi. Hatta bu alanların iyi ustalarının üç ay sonrasına gün verebildiklerini anlattılar.
El emeği isteyen birçok meslek dalında ciddî bir açığımız var yıllardır. Berber, terzi, tamirci gibi birçok meslek erbabı yıllardır çırak bulamıyor. Hem aileler çocuklarına kıyamıyor ve erken yaşta işe vermiyorlar, hem de gençler o tür meslekleri küçük görüyor. Eskilerimiz “sanat altın bileziktir” diyerek gençlerin yetişme çağında mutlaka bir meslek sahibi olmalarını tavsiye edermiş. Altın bilezik, zor günlere yatırım aracıdır. Berberlik gibi, bir ömür boyu makas ve tarakla iş bulunabilecek meslekleri küçük görüyor toplum.
Yıllar önce bir meslek lisesinde anne babalara konferans vermiş, okumak istemeyen çocuklarına baskı yapmamalarını, dersleri yüzünden iletişimi kopartmamalarını, özellikle tatillerde çocuklarını bir işe vermelerini tavsiye etmiştim. Her çocuğun diploma alarak meslek sahibi olamayacağını, erken yaşta iş hayatına atılmanın avantajlarını, meslek sahibi olmanın altın bilezik olduğunu söyledim.
Ben bunları anlatınca o okulda görevli bir öğretmen söz istedi. Velilere dönerek kendisinin 12 yıllık bir öğretmen olduğunu, kirada oturduğunu fakat mahallesindeki berber, terzi, su tesisatçısı gibi esnafların ev sahibi olduğunu anlattı. Maalesef ‘geleceğin gözde meslekleri’ denilince aklımıza genelde popüler meslekler geliyor. 2000’li yılların başında herkes Bilgisayar Mühendisi olmaktan bahsederken, son zamanlarda bilişimi veya yazılım mühendisliği gibi popüler ve önemli meslekler daha çok isteniyor.
Mesleklerin Geleceği
Devlet mutlaka ihtiyaca göre istihdam plânlaması yapmak zorunda. Teknoloji geliştikçe yeni meslek ihtiyaçları artarken bazı mesleklerde ihtiyaç azalıyor. Sürekli haber sitelerinde “geleceğin meslekleri” veya “yok olacak meslekler” başlıklı haberler okuyoruz.
Bazı mesleklere her zaman ihtiyaç olacak. Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanların tıraş olmaya, ayakkabılarını boyatmaya, aracının kaportasını düzelttirmeye her zaman ihtiyacı olacak. Siber güvenlik uzmanlarına, yazılım mühendislerine, insansız hava aracı geliştirecek ve profesyonelce kullanacak insanlara ihtiyacımızın çoğalması, berberlik gibi, inşaat ustası gibi, su tesisatçısı gibi alanlarda insana ihtiyacımız olmayacak anlamına gelmiyor.
Bu konuda hem devlet hem aileler daha bilinçli hareket etmek zorunda. Her çocuk okul hayatında ve sınavlarda başarılı olmak zorunda değil. Hayata atılırken mutlaka bir vasıf ile hayata başlamasını sağlamak zorundayız gençlerin. Bizim gibi genç nüfusu olan ülkeler açsından vasıfsız ve işsiz gençlerin çokluğundan daha büyük bir tehlike olamaz.
Mesleklerin İş Birliği
Bazı mesleklerin yok olması ve yeni birçok meslek dalının ortaya çıkmasına hazırlıklı olmak zorunda devlet yöneticileri. Mesleklerin değişimi kadar mesleklerin evliliği başka bir ifadeyle iş birliği de çok önemli hale geldi. Makine Mühendisliği ile Elektrik Mühendisliğinin birleşmesinden oluşan Mekatronik Mühendisliği gibi.
Kuantum bilgisayarı üretebilmeniz için matematikçi, fizikçi, bilgisayar mühendisi, elektrik mühendisi, metalurji ve malzeme mühendisi gibi uzmanları bir araya getirmeniz ve birlikte çalışma yapmalarını sağlamanız gerekiyor.
Yeni İcatların Mesleklere Etkisi
Bugün Türkiye’nin her şehrinde hatta neredeyse her mahallesinde cep telefonu veya aksesuarları satan dükkanlar ve mağazalar var. 1990’lı yıllarda hiç böyle bir meslek yoktu. Her yeni icat, bazı mesleklerin değerini azaltırken yeni meslek kapıları da açıyor. Toplumda cep telefonunun yaygın kullanıl-maya başlanmasıyla beraber, birçok yeni meslek dalı açıldı. Cep telefonu satanlar, tamir edenler, kılıf ve süs eşyası üretenler veya satanlar gibi.
Son yıllarda konuşulmaya başlanan insansız araba teknolojisi gelişip yaygınlaştığı zaman, trafik kazalarının büyük bir kısmı yaşanmayacak. Otomobilin icadı ve yaygınlaşmasıyla beraber şoförlük gibi bir meslek ortaya çıktı. İnsansız araba teknolojisi yaygınlaşınca şoförlük mesleğine ihtiyaç kalmayacak. İnsansız Hava Aracı (İHA) gibi insansız kara aracı trafikteki yerini alınca, işsiz kalan şoförleri konuşmak zorunda kalacağız bir müddet.
İnsansız arabadan daha çok insansız hava araçları (İHA) konuşuluyor. Yakın bir gelecekte belki de yolcu uçakları bile pilot ihtiyacı duyulmadan uçacak. Pilot ihtiyacı olmadan uçulacak diye o alanda meslek sahibi insana ihtiyaç kalmayacak anlamına gelmiyor. Kaybolan veya ihtiyacı azalan meslekler yerine başka alanlarda ihtiyaç duyuluyor. ABD silahlı kuvvetleri, Predator-Reaper modeli insansız uçakların Suriye’nin tepesinde uçurulması için uçak başına otuz kişiye ihtiyaç duyuyor. Uçuşların sonucunda toplanan bilgilerin analiz edilmesi için en az seksen kişi daha gerekiyor. ABD Hava Kuvvetleri 2015’te tüm bu görevler için gerekli eğitimli personelden yoksundu. Bu sebepten dolayı insansız uçakları idare edecek insan bulamamak gibi komik bir krizle karşı karşıya kaldı.
En Kötü Meslek
Uzun yıllar öğrencilere eğitim danışmanlığı ve rehberlik yaptım. Meslek seçimi konusunda en çok kullandığım cümle “görücü usulü eş ve iş seçilmez” cümlesi oldu. Bazen anne babalar kendi hayalleri olan meslekleri çocuklarına dayatıyor, bazen öğretmenler kendi sevdikleri ve önemsedikleri alanlara gençleri yönlendiriyor. Öğrenci o mesleği sevmiyorsa hem başarısız hem mutsuz olur.
2019 yılında geleceğin en önemli meslekleri anlatılırken en çok şu meslek grupları tavsiye edildi. Malzeme bilimi ve nano- mühendisliği, moleküler biyoloji, genetik ve biyomühendisliği, 3D üretim mühendisliği, Meteoroloji mühendisliği, Yeni medya, Endüstriyel tasarım mühendisliği, epidemiyoloji, yapay zekâ ve robotik kodlama.
Dikkat ederseniz bu meslekler arasında öğretmenlik, aşçılık gibi temel meslekler sayılmıyor. Bu popüler mesleklere gidebilecek öğrenci sayısı %1 civarındadır. İyi meslek ve kötü meslek değil, sevdiği meslek ve sevmediği meslek olarak bakmalı gençler meslek dallarına.
Anne baba ve eğitim plânlamasından sorumlu kişiler şu gerçeği asla akıllarından çıkartmamalı: En kötüsü “vasıfsız” yani hiçbir mesleği öğrenmeden yetişen gençlerin çok olmasıdır. Anne babalar çocuklarını mutlaka bir vasıf ile yetiştirmeli. Okul başarısızlığı hayat başarısızlığı anlamına gelmiyor.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar