Batı’nın sömürgeciliği herkes tarafından bilinir. Ancak sömürebilmek için o coğrafyanın yer altı kaynaklarının nerelerde olduğunu, hangi zenginliklere sahip olduklarını bilmeniz yeterli değildir. Yer altı kaynaklarını ve zenginliklerini sömürmeye niyetlendikleri ülkenin yer üstünde yaşayan insanını da çok iyi tanımaları gerekiyor.
18. yüzyılın sonlarına kadar, Asya dünyanın ekonomi merkeziydi. Avrupalıların elinde Çinlilerden, Müslümanlardan veya Hintlilerden çok daha az sermaye vardı. Avrupalılar bu sermayeyi ve ticareti kendi coğrafyalarına taşımak için çok ciddi ve uzun vadeli çalışmalar yaptılar. Sanayi Devrimi sadece birkaç makinenin icadı ile Batı’yı dünyanın hâkimi yapmamıştır. Tarihçi Yuval Noah Harari, Batı’nın Hindsitan’ı sömürge hâline getirmek için nasıl bir çalışma yaptığını anlatır.
Müslümanlar, Hindistan’ı fethettiklerinde yanlarında Hint tarihini sistematik olarak inceleyecek arkeologlar, Hint kültürünü inceleyecek antropologlar, Hint topraklarını inceleyecek jeologlar, Hint faunasını (insan dışında var olan canlı biyolojik zenginlikler) inceleyecek zoologlar getirmediler. İngilizler ise Hindistan’ı fethettiklerinde bunların hepsini yanlarında getirdiler.
10 Nisan 1802’de Büyük Hindistan incelemesi başlatıldı ve tam 60 yıl sürdü. On binlerce yerli çalışanın, akademisyenin ve rehberin de katkısıyla İngilizler, titiz bir çalışmayla tüm Hindistan’ın haritasını çıkardı, sınırları belirledi, mesafeleri ölçtü. Hatta Everest’in diğer Himalaya zirvelerinden yükseklikleri ilk kez tam olarak ölçüldü. İngilizler, Hint eyaletlerinin askeri kaynaklarını, altın madenlerini incelediler, ama aynı zamanda nadir bulunan Hint örümcekleri hakkında bilgiler topladılar, renkli kelebekleri katalogladılar, yok olup unutulmuş Hint dillerinin kökenlerini araştırdılar. Hintlilerin çoktan unuttuğu yıkıntılarda kazı çalışmaları yaptılar.
Bir millete hizmet etmek istiyorsanız önce o milleti iyi tanımak zorundasınız. Bir milleti sömürmek istiyorsanız, yine o milleti iyi tanımak zorundasınız. Batı, Hindistan için yaptığı çalışmanın benzerini Müslüman ülkelerin neredeyse tamamında yaptı. Avrupalılar’ın teknoloji çağında sömürmek istedikleri milletleri tanımak için 50-60 yıllık emek, zaman ve para harcamalarına gerek yok. Geliştirdikleri teknolojiler sayesinde uzaydan yer altı kaynaklarını tespit ve takip edebildikleri gibi, hepimizin kullandığı sosyal medya hesapları sayesinde, o toplumun bütün bireylerinin karakterini, zaaflarını öğrenip kullanıyorlar. Eskiden 60 yılda elde edebildikleri bilgilerden daha fazlasını bugün 60 civarında beğeni tıklamamızla yapabiliyorlar.
Bir ülkenin bütün sokaklarını, mahallelerini, köylerini ve bunlar arasındaki mesafeleri öğrenmek için yıllar harcamaları gerekiyordu. Hepimizin yolunu bulmak için kullandığımız navigasyon programları sayesinde dünyanın diğer ucundan tüm yollarımızı ve köylerimizi rahatça izleyebiliyorlar. Sosyal medyayı ve teknolojiyi aktif kullanan bir toplum hakkında birkaç yıl içerisinde topladıkları bilgileri, eskiden 50-60 senede ancak toplaya-biliyordular.
Sosyal Medya ve Siyaset
Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal medya hesaplarını, birçoğumuz eğlence amacıyla kullanırken, bunlar hükümet yıkan, sistem değiştiren, siyasete yön veren bir araç olmaya başladı.
Hepimiz sosyal medyayı bir eğlence aracı olarak görüp kullanırken 2011’de Facebook ve Twitter üzerinden Arap baharı diye başlayan, Mısır devrimi gerçekleşti. 2013 yılında Gezi olayları Türkiye’de başladığı zaman, bu kalabalık kitleyi kimin nasıl örgütlediğini anlayıncaya kadar ülke olarak çok büyük maddî ve manevî zararlara uğradık. Yeni medya olarak da adlandırılan sosyal medya, kitlelerin uyumlu şekilde hareket etmesine yardımcı oluyor. Böylece binlerce insan doğru veya yanlış zamanda iyi veya kötü bir amaç için bir araya getirilerek, bu teknolojiyi yöneten insanlar tarafından yönlen-dirilebiliyor. Toplumun kullandığı sosyal medya merkezlerini kim yönetiyorsa, toplumu da onlar yönetip yönlendirebiliyor. Kendi devletinizin kontrolünde olmayan güçlü sosyal medya platformları, başka ülkelerin kontrolündeki platformlar ile yönlendirilebiliyor.
15 Temmuz Darbesi ve Sosyal Medya
Sosyal medya ile örgütlenen FETÖ ekibi, önce toplumun algısını yönetmeye çalıştı. Siyasete atılıp yeterince oy alacak güçlerinin olmadığını bildikleri için, kendilerini sosyal medya hesaplarıyla olduklarından çok daha güçlü gösterdiler. Yüzbinlerce sahte (fake) hesap ile gündem oluşturmayı başardılar. 2013 yılında başlayan dershane tartışmalarından, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi gecesine kadar kitlelerin algısını yönettiler. Darbe girişimi başarısız olunca, sosyal medyada bir anda yok oldu güçlü hesaplar. Sosyal medya hesapları 15 Temmuz darbe girişiminin plânlanmasında ne kadar etkili olduysa, engellenmesinde de o kadar etkili olmuştur.
Hükümet devirip darbe yapmak için hazırlık yapan FETÖ ekibi, sadece kendileriyle birlikte hareket eden insanların kullanımı için ByLock isimli bir özel yazışma ağı kurdu. Darbe girişiminden sonra bütün Türkiye’nin bu programdan haberi oldu. Türkiye gibi önemli bir köprüde bulunan bir ülkenin, açık ve gizli düşmanları asla bitmeyecek. ByLock gibi bir yazışma programı deşifre oldu. ByLock dışında kaç tane farklı ve gruplara özel yazışma programlarının olduğunu bilmiyoruz. Devletin istihbarat birimleri ülke güvenliğini sağlamak için sadece dağlardaki teröristlerin arasına sızarak kendini koruyamaz. İstihbarat birimlerinin teknoloji ile örgütlenen yapıları da sıkı takip altına alıp, onların yazışmalarının arasına da sızması gerekiyor.
Amerika Başkanı dahil, her ülkenin etkili siyasetçileri, kendi halkını bilgilendirmek ve onlarla sıcak ilişki içinde olmak için güçlü sosyal medya hesapları kullanıyor. Uluslararası siyaset sosyal medya hesaplarıyla yönetilebilir hâle gelmeye başladı.
2000 Yılından Önce Sosyal Medya Yoktu
Sosyal medyada aktif olmanın önemini, Türkiye ve dünyada son yıllarda yaşanan sosyal olaylar nedeniyle savunan bir arkadaşıma “2000 yılından önce sosyal medya yoktu ama” diye itiraz etmiştim. “Son yıllarda sosyal medyanın önemi arttı. Ancak sadece sosyal medya merkezli düşünmek ve çalışmak başka büyük hatalar yapılmasına sebep olur. Türkiye’de 1980 öncesi sokak olaylarını çıkartanlar sosyal medyadan örgütlenmediler. PKK gibi terör örgütlerini sosyal medya vasıtasıyla güçlendirmediler. 1990’lı yıllarda ülkemizde yaşanan Alevî-Sünnî gerilimini sosyal medya ile tetiklemediler” dedim.
Bir toplumu bir milleti birbirine düşürmek için çalışanlar, sokaklara ve toplumun zihin dünyasına sosyal medya olmadan da nüfuz edebilme tecrübesi olan örgütlerdir. Bu gerçeği bilenler hem sosyal medyada hem sokaklarda uyanık olmak zorunda olduğumuzu da bilirler.
Sosyal Medya Şöhreti
Erken yaşta meşhur olan çocukların psikolojisi yıllardır konuşuluyor. Film ve dizilerde meşhur olan birçok çocuğun hayatının nasıl karardığını herkes bildiği hâlde, evladını meşhur etmek için çabalayan anne babalar bir türlü bitmiyor. Teknoloji kuşatmasında yaşadığımız son yıllarda anne baba desteği veya teşvikine pek ihtiyaç duymuyor gençler. Elindeki cep telefonu ile meşhur, son yılların ifadesi ile fenomen olmayı, kendiliğinden başarabiliyor.
Adam olmadan, sosyal medya tuzaklarını öğrenmeden, kişiliği olgunlaşmadan fenomen olup meşhur olan gençler, çabuk tuzağa düşüyor, kolay kullanılıyor, kolay yönlendirilip kandırılıyor. Şöhretin sarhoşluğu ve gençliğin heyecanı ile öyle paylaşımlar yapıyorlar ki, geriye kalan bütün hayatları boyunca bu paylaşımların utancı ile yaşamak zorunda kalabiliyor, paylaşımlarının esiri oluyor. ‘Fenomen olmuşsun ama adam olamamışsın!’ uyarısıyla çok karşılaşıyorlar.
Lise çağlarında sosyal medya hesaplarını aktif kullanan bir genç, on yıl sonra olgunlaşıp evlenmeye niyetlendiği zaman yaptığı paylaşımlar karşısına çıkabiliyor. İş hayatına başlayacağı zaman kendisi hakkında bilgi toplayan insanlara malzeme vermiş oluyor. İş hayatı, evliliği, hatta çocukları bile, düşünmeden yaptığı paylaşımlardan etkilenebiliyor.
“Sözlerinize dikkat edin kaderinize dönüşebilir” sözü ile ağzımızdan çıkacak cümlelere dikkat etmemiz gerektiğine vurgu yapılır. Sosyal medya çağında “Paylaşımlarınıza dikkat edin, geleceğinizi esir alabilirler” diye bir uyarı yapmak gerekiyor. Bugün eğlenmek için yaptığınız paylaşımları arşivleyenler, o arşivlerle sizi tehdit edip esir alabilirler.
Bu konuyu anlattığım bir dostum, yaşadığı şehirde yaşanan bir olayı anlattı. Eşinin başka birisiyle yaptığı yazışmaları görüp buna sinirlenen eş, eşi uyurken onun hesabına girip “Ben bu şahsın eşiyim. Şu kadar yıllık evliliğimiz, şu sayıda çocuklarımız var. Dün gece falanca kişiyle yaptığı yazışmaları gördüm. Çocuklarımı alıp evi terk ediyorum. Bu şahsın gerçek yüzünü herkes görsün” yazarak, eşinin başka biriyle yaptığı yazışmaları paylaşmış. Eşinin telefon şifresini değiştirip evi terk etmiş. Sabah arkadaşlarının araması ile olayı öğrenip uyanan kişi, telefonunun şifresi de değiştiği için paylaşımları hemen kaldıramamış.
Buraya kadar kıskanç bir eşin, eşinin hatalarına haklı veya haksız tepkisi olarak bakabilirsiniz. Ancak sonra yaşananlar anlık duygularla sosyal medya paylaşımlarının insanı nasıl sıkıntılara soktuğunu göstermesi açısından ibretliktir. Sosyal medya paylaşımları küçük yerleşim yeri olan bölgeler de daha çabuk yayılıyor. Doğal olarak herkes kendi yakın çevresi ile arkadaş olduğu için tüm tanıdıklarınız bunları görüyor. Bu paylaşımı iş yerindeki patronuna, aile dostları ve tanıdıklarına ulaşıyor. Bu arkadaş önce işinden atılıyor. Sonra eşini ikna edip yuvasını kurtarıyor. “Ben eşimi affettim. Kendisini yanlış anlamışım” gibi paylaşımlar yapsalar da artık geri dönüşü olmayan sıkıntılar yaşıyorlar.
Konuya dair buraya kadar anlattıklarım yaşanmış olanlar. Gelecek yıllarda neler yaşayacaklarını veya özel hayatlarında nelerin değiştiğini bilmiyoruz. Meselâ çocukları okula başladığında, sınıf arkadaşları onların aile problemini yüzlerini vuracaklar mı? Çocukları evlendiğinde gelin veya damatları aile sıkıntısı yaşayınca “sizin ailenizde bu tür paylaşımlar ve ahlaksızlıklar var zaten” diyerek bunu kullanırlar mı? Bir anlık öfke ile yapılan bir paylaşımın nelere mal olduğuna dair birçok örnek yaşıyoruz ve yaşamaya devam edeceğiz maalesef.
Sosyal medyada aktif veya bilinir olmak, sizin sosyal bir insan olduğunuz anlamına gelmez. Tam aksine gerçek hayatta asosyal ve içine kapanık bir insan olmanıza rağmen, sosyal medya profili ve paylaşımlarınızla kendinizi sosyal ve etkili biri gibi gösterebilirsiniz. Bu sanal ve yalan cesaretiniz, gerçek insanlarla tanışıncaya kadar devam eder. Hayat sosyal medyadan ibaret değildir. Sosyal medya nasıl sanal, yani var olduğu sanılan bir ortam ise, mutluluğu da şöhreti de sanaldır.
Çocuklarınızı Pazarlamayın!
Çocuk yaşta şöhret olmuş ve bu şöhreti kaldıramadığı için, kalan bütün hayatını sıkıntılarla geçirmiş birçok insana rağmen, hâlen bazı anne ve babaları evlatlarının küçük yaşta şöhret olması için uğraşıyorlar. Televizyonda şöhret olma dönemi eskide kaldı. Artık sosyal medya aracılığıyla şöhret olan, daha doğrusu anne-babası tarafından şöhret yapılmaya çalışılan çocuklar var. Video paylaşım sitelerinde çocuklarının her davranışını, her oyununu paylaşarak buradan para kazanmaya çalışan anneler var. Para kazanmak için çocuklarının geleceğini kararttıklarının farkında değiller.
Daha önceki bölümlerde anlattığım bir konu olmasına rağmen, öneminden dolayı tekrar ederek detaylandırayım konuyu. Çocuk kaçırıp satarak para kazanan insanlara, kendi çocuklarının resimlerini elleriyle teslim ediyor aileler, özellikle anneler. İnternet dünyası, birçoğumuzun kullandığı gibi basit bir eğlence aracı değildir. Gerçek hayatta nasıl ki ahlâksız insanlar varsa, sosyal medya platformlarında da birçok ahlâksız insan var. Gerçek hayatta insan kaçakçılığı yapanlar gibi sosyal medyayı bu işleri için kullanan insanlar da var. İnternette gördükleri birçok çocuk resmini arşiv yapan sapık yetişkinler olduğu gibi, parayla çocuk satın alıp evlat edinmek isteyenler için arşiv yapanlarda var.
“Bana 2-3 yaşlarında mavi gözlü ve sarışın bir erkek çocuğu bulana on bin dolar para vereceğim” gibi bir ilanı herkese açık internet sitelerinde göremezsiniz. Ancak emin olun bu tür siparişlerin ilan olarak verildiği siteler var. Bu sitelerde verilen ilanları takip edip müşterisinin (!) isteklerini yerine getiren insan tacirleri de var. Bu ticaret için çocuk resimleri arşivi yapan insanlara bu resimleri anne ve babaları elleriyle teslim ediyorlar. Birkaç fazladan beğeni almak, birkaç fazla takipçi sahibi olmak için çocuklarını kullananlar, çocuklarını nasıl bir riske attıklarının farkında değiller.
Bir anne-baba, evladının sünnet fotoğraflarını veya banyo yaparken çektikleri çıplak fotoğraflarını paylaşabilir. Ancak düşünmeden yapılan bu tür bir paylaşım, o çocuğun ömür boyu utanmasına sebep olabilir. Özellikle gençlik çağında yakın arkadaşlarının yapacağı çıplak foto şakaları veya belden aşağı espriler mahcup olmasına yetebilir.
Her Şeye İnanmayın!
2014 yılı Ekim ayında Amerikalı şarkıcı Beyonce, Kur’an’ı Kerim’den birkaç âyet paylaştı Instagram hesabından. İnşirah sûresinin “Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır” âyetini paylaşınca “Müslüman oldu!” diye dedikodu çıktı. O günlerin istatistiği tutulmuş mudur bilmiyorum ama İslam ülkelerinden binlerce Müslüman takipçi kazandığı biliniyor. Bu takipçilerin bir kısmı bile videolarını izlese, sanatçı buradan bayağı para kazanır. Takipçi kazanmak için her türlü taklanın atıldığı bir dönemde fırsatçılık mı yaptı yoksa öylesine bir paylaşım mı yaptı bilmiyoruz. Sosyal medyada gördüğünüz her şeye inanmayın.
Paylaşımlarınız Arşivleniyor
Yaptığınız her paylaşım, altına imza attığınız bir evrak gibi sizi bağlayabilir. Yazdıktan sonra yazdığınıza pişman olduğunuz için sildiğiniz bir paylaşımı siz silmiş olsanız bile, kullandığınız sosyal medya platformu bu paylaşımlarınızı arşivliyor. Facebook, Instagram, Twitter veya Whatsapp ile yaptığınız her paylaşım, her yazışmanız arşivleniyor. İster silin ister telefonunuzu yakın, o paylaşımlar asla yok olmuyor.
Sosyal Medya Tartışmaları
Whatsapp grupları ve sosyal medya hesapları üzerinden yapılan tartışmalar yüzünden birçok insanın dostluğu bitti. Sadece dostluk değil, akraba ilişkileri bile sosyal medya ve Whatsapp grubu tartışmaları yüzünden azaldı veya zedelendi. Liseli ergen gençlerinin tartışma veya buluşup kavga etmelerinden bahsetmiyorum. Zaman zaman haberlere de konu olan “Sosyal medyada tartıştılar, buluşup kavga ettiler” gibi haberler var. “Konumumu atıyorum. Delikanlıysan gel! Seni bekliyorum” diyerek tartıştığı kişiyle buluşup kavga eden, hatta bu tür kavgalarda ölen insanlar bile var. Bunu yapan liseli ergenler için “cahillik işte” diyebilirsiniz. Yetişkinlerin tartışmaları ve küsmelerine ne diyeceksiniz?
İnsanlık tarihinde ilk defa bambaşka bir iletişim diliyle yaşıyoruz. İki veya daha fazla insan bir araya geldiği zaman yüz yüze konuşur, tartışır ve birbirinden ayrılır. Ancak Whatsapp grupları veya sosyal medya paylaşımlarında bu iletişim bambaşka bir hal alıyor. Sosyal medya platformlarında yüzünü görmediğiniz bir insanın, jest ve mimiklerini görmeden yazılmış olan bir metnin duygusunu ve amacını anlamak zordur. Bir gülücük resmi atarken, tebessüm etmek için mi, alay etmek için mi güldüğünüzü karşınızdaki insan anlamayabilir. Yüz yüze konuşurken tebessüm eden insanın niçin tebessüm ettiğini anlamak kolaydır. Yüzünü görmediğiniz insanı yanlış anlama ihtimaliniz her zaman vardır.
Birçok arkadaşıma “Gruplarda veya sosyal medya hesaplarında tartışmayın” diye uyarıda bulunuyorum. Aynı cümleleri yüz yüze çay içerken kursalar, tokalaşıp kucaklaşarak ayrılacak insanlar, gruplarda veya sosyal medya hesaplarında yazdıkları yüzünden tartışıyor ve küsüyorlar.
Hiç tanımadığı bir insana hakaret eden insanlar olduğu gibi, hiç tanımadığı insanlardan hakaret işiten insanlar da oluyor. Sıkça haberlerde izliyoruz bunu. Bazen bu sanal tartışmayı gerçeğe dönüştürüp sokakta kavga eden insanlar oluyor. Birbirlerine “erkeksen adresini (konumu) ver geliyorum” diye başlayan tartışmaların sonunda biri mezara, diğeri cezaevine giren gençler oluyor.
“Benim yazımın altına bu yorumu nasıl yaparsın? Sen kimsin ki?” diye başlayan tartışmaları yetişkin insanlarda yapıyor maalesef. Akraba ilişkileri kadar, dostluklar da zedeleniyor sosyal medya paylaşımı ve yorumları yüzünden.
Sosyal Medya ve İş Hayatı Verimi
Sosyal medya bağımlılığı yüzünden iş hayatının bazı bölümlerinde iş verimliliğinin %40’a kadar düştüğü söyleniyor. Neredeyse iş verimliliğinin yarısını alıp götürmüş sosyal medya bağımlılığı. Bu gerçeğin farkında olan birçok şirket, mesai saatleri içerisinde sosyal medya hesaplarını kullanmayı yasaklıyor hatta bu kuralı iş sözleşmesine bile ekleyenler var. Yakın bir gelecekte, iş yerinde akıllı telefonların kullanımı yasaklanırsa şaşırmayacağım.
Sosyal Medya Yasaklanır mı?
Sosyal medya platformlarının sebep olduğu toplumsal problemlerin insanlığı nereye götürdüğüne dair çok ciddi tartışmalar yapılıyor. Yakın bir gelecekte ülkesini ve gençlerini korumak için sosyal medya platformlarını yasaklayan ülkeler gündeme gelecek. Birçok ülkede hem eğitimciler hem siyaset adamları bu konuyu ciddi bir şekilde tartışıyor.
2019 yılının mart ayında haber sitelerinde yayımlanan bir örnek olay var. Norveç’in başkentinde bir okul sosyal medya kullanımını yasaklıyor öğrencilerine. İki hafta süren sosyal medya yasağı öğrenciler için ilk başta zor gelse bile zaman içerisinde buna alıştıkları gibi, bu yasaktan memnun olmaya bile başlamışlar. Kendi aralarında bilgisayar oyunları dışında konular konuşmaya başladıklarını söyleyen gençler, kendilerini daha az yorgun hissetmeye başladıklarını söylüyorlar. Bu yasaktan annelerinin bile memnun olduğunu söyleyen gençler, “annem yemek yaparken onunla sohbet ediyorum. Bu da annemin çok hoşuna gidiyor” diyor bir öğrenci. Bu süreçte çocukların hem okul performansları artıyor hem aileleriyle ilişkileri olumlu yönde gelişiyor. Bu uygulamayı hayata geçiren öğretmenler, çocuklara telefon ve teknoloji olmadan eğlenip mutlu olabileceklerini de öğretmiş oluyorlar.
Bu olayın videosunu izleyince çocuklar ve gençler için sınırsız özgürlüğün onları teknoloji kölesi yaptığını daha iyi anladım. Kendini özgür sanan köle bir nesil yetişiyor. Teknoloji kölesi bir nesil…
En Kötü Özgürlük Sınırsız Olandır
Kimse kimsenin namus bekçiliğini yapacak değil elbet. Herkes önce kendi namusundan, sonra elinin uzandığı yakınlarından sorumludur. Bir babanın evladını koruması ne ise, bir devlet de vatandaşını korumak zorundadır. Sadece terör ve güvenliğe karşı vatandaşını koruma görevi yoktur devletlerin. Toplumsal yozlaşmaya karşı da tedbir alma görevi vardır devletin. Devlet namus bekçiliği yaparak ev basma hakkına sahip değildir. Ancak ahlâksızlığın yayılmasını engelleme adına adımlar atma hakkı vardır. Bu adımları da atmak zorundadır.
Meseleyi “özgürlüklere müdahale” noktasında tartışanlar, özgürlüğün sınırsız olmasının ne demek olduğunu, bir toplumu nasıl çökerttiğini bilmiyorlar.
Sınırsız cinsel özgürlüğün, bir toplumu ne hâle getirdiğini anlamak için, çok uzağa gitmenize gerek yok. Avrupa’nın içler acısı halini göremeyen göz, kördür. Aile kavramının neredeyse yok olmaya yüz tuttuğu, aile içi ahlâksız ilişkilerin zirve yaptığı, pornografi adına yaşanan rezaletleri, kalemin bile yazmaya utanacağı bir toplum haline geldi Avrupa. Kur’an’ı Kerim’de, helâk olan kavimler arasında anlatılan, “Lut Kavmi” kıssasından ibret almayan toplumlar, bugün Batı medeniyetinin yaşadığı krizi yaşamak zorunda kalırlar.
Bu kadar dibe batmalarına sebep olan en önemli şey “sınırsız özgürlük” kavramını “ideal yaşam biçimi” olarak lanse edip hayatlarına uygulamış olmalarıdır. Özgürlük ‘sınırsız’ olunca “ahlâksızlığa” sınır koyamazsınız.
“Sınırsız” özgürlüğün getirdiği “sınırsız” ahlâksızlık, insanda ki insan sevgisini de yok ettiği için, evlat sahibi olmayı yük sayıyorlar. “Yaşlı Avrupa” bu hatasından dönmek için birçok teşvik veriyor. Çocuk parası ödeyerek insanlarını çocuk sahibi olmaya teşvik ediyor. “Yeter ki çocuk sahibi olun, sizlere binlerce Euro para öderiz” dendiği halde, “sınırsız özgürlüğün” getirdiği rahatlığı (!) bozmak istemeyenler, çocuk sahibi olmayı özgürlüklerini kısıtlamak olarak gördüğü için, çocuksuz bir hayatı tercih ediyor.
Bir devlet, vatandaşlarını “terör” belasından da korumak zorunda, “ahlâksızlık” belasından da korumak zorundadır. Yarım asırdan fazla bir süredir topraklarına bomba düşmemiş bir medeniyet olmalarına rağmen, terör ve iç karışıklıklar yaşayan ülkelerden daha çok sıkıntı yaşamaya başladı Avrupa.
Devlet, namus bekçiliği yapmasın, ancak “namussuzluğun” yayılmasına engel olmak için çalışmak zorunda. Tarih şahittir ki, ahlâksızlık terörü ile mücadele etmek, silahlı terör ile mücadele etmekten zordur.
Ahlak ve Toplum
Bazı toplumların ahlâklı, bazılarının ahlâksız olmasının nedeni, bir toplumda ahlâksız bireylerin yığılmış olması değil, tam tersine o toplumda ahlâksızlığı özendiren bir sistemin kurulmuş olmasıdır. Ahlâksızlık nasıl özendirilir? Cezasız bırakılarak. Yani sisteminiz ahlâksızlık yapanı cezalandırmıyorsa, cezasını geciktiriyorsa, ahlâksızlığı özendirmiş olur. Yolsuzluk yapanlara hesap sormayan sistem, hal diliyle, yolsuzluğu teşvik etmiş olur.
Sadece ahlâksızlığı cezalandırmak yetmez. Ahlâklı davranış ve tutumları da mutlaka ödüllendirmek gerekiyor. Evladının doğru davranışını ödüllendirmeyen bir baba, evladının doğru tarafının kurumasına sebep olur. Toplumsal ahlâkı yaygınlaştırmak için yanlış budanırken, doğru mutlaka sulanmalı.
Sosyal Medya ve Sınırsız Özgürlük
Türkiye’de olduğu gibi birçok ülkede zaman zaman erişimi engellenen siteler oluyor. Bazen siyasî sebeplerle yapılan bu engellemeler yakın zamanda büyük şirketleri zor durumda bırakacak boyuta ulaşabilir. İngiltere, ABD’ye istihbarat örgütleri gibi çalışan Facebook, Instagram ve Twitter gibi sosyal medya şirketlerini tehdit etti. 2019 yılı ocak ayında internet haber sitelerinde yayımlanan haberin ayrıntısı şöyle:
Instagram her geçen gün büyüyen ve milyonlarca fotoğraf ve videonun paylaşıldığı dev bir platform. Ancak şirketin başı şu günlerde fena halde dertte. İngiltere Sağlık Bakanı Matt Hancock, “zararlı içerikler kaldırılmazsa sosyal medya şirketlerine yasak getirilebileceğini” söyledi.
BBC’ye konuşan Hancock, sosyal medya şirketleri için “Eğer yapması gerekenleri yapmadıklarını düşünürsek o zaman yasa çıkarabiliriz ve çıkarmamız gerekir’ dedi ama ‘Böyle bir şey yapmak istemem” diye ekledi.
Sağlık Bakanı Hancock, daha önce kendine zarar verenlerin görüntüleri ile intihar videolarının paylaşılması nedeniyle sosyal medya şirketlerine bu tür içerikleri kaldırmaları çağrısında bulunmuştu.
İngiltere’de 2017 yılında 14 yaşındaki Molly Russell, intiharla ilgili sosyal medyada izlediği rahatsız edici içeriklerin ardından yaşamına son vermişti. Molly Russell’ın babası açıklamasında “Instagram kızımın ölmesine yardımcı oldu” demişti.
Milli Güvenlik Meselesi
Çocukların ve gençlerin kullandığı akıllı cep telefonları ve indirdikleri uygulamalar “Milli Güvenlik Meselesi” gibi ciddiye alınmalı. Gelişmiş ülkeler bu konuda ne kendi vatandaşlarının ne dünya kamuoyunun tepkisini ciddiye alarak radikal ve sert adımlar atıyorlar. Fransa’da bir çocuk internetten evindeki bilgisayarına veya akıllı telefonuna bir program indireceği zaman ailesine uyarı gidiyor. Şayet aile onay verirse, çocuk programı indirip kullanabiliyor. Fransa kendi çocuklarını ve kendi geleceğini teknoloji tuzaklarına karşı korumak için ailelerle iş birliği yapıyor. Yakın zamanda birçok ülke bunu yapmak zorunda kalacak. Umarım biz ülke olarak geç kalmayız.
Firavun sihirbazları eliyle toplumu kandırıp manipüle ediyordu. Bilgiyi kullanmayı bilmeyeni, çağın tuzaklarından haberdar olmayanı, yani cahil olanı korumak devletin görevidir. Devlet uyanık insanların / kurumların cahil insanları kandırmasına engel olacak tedbirleri almak ve gerekli yasaları çıkartmak zorundadır. Devlet, savunmasız olanı, zayıf olanı, saf olanı, güçsüz olanı; sinsi menfaatçi ve zalim olandan korumakla görevlidir.
Sosyal medya hesaplarının kullanımında devlet mutlaka bir denetleme getirmeli. Sosyal medya kullanma kimliği, tıpkı T.C. Kimlik Numarası gibi sosyal medya kimlik numarası ile bunu yapabilir. Sahte hesaplar ile topluma operasyon çekilmesinin önüne geçilmiş olur. Ayrıca sosyal medya suçlarının takibi kolaylaşır.
Güven Kaybediyor
The Guardian tarafından bildirilen verilere göre Facebook kullanımı 2018 yılında bir önceki yıla göre azalmış durumda; ancak sosyal medya devi, kullanımın sabit kaldığını hatta arttığını söylüyor.
İstatistik firması Mixpanel; Facebook’un bir veri toplama şirketi olan Cambridge Analytica’ya kullanıcıların haberi olmadan 50 milyon hesabın bilgisini vermesinden sonra sitedeki beğenme, paylaşma ve gönderi atma gibi eylemlerin Nisan 2018’den beri neredeyse %20 azaldığını söylüyor. Nisan 2018 ayını referans aldığımız zaman, toplam eylemlerin %10’dan daha fazla düştüğünü, yazın bu oranların biraz arttığını ancak ABD genel seçimlerinden sonra bunun tekrar düştüğünü görüyoruz.
Bu azalmalar, Facebook’un yaşamış olduğu güvenlik, veri ve platformdaki nefret söylemi skandallarıyla doğrudan ilişkili. Firma, 2018 Ekim ayında 50 milyon hesabın daha verilerine ulaşılmış olduğunu itiraf ediyor ve George Soros’a saldırmak için bir halka ilişkiler firması kiralamasından dolayı özür diliyor. Facebook, platformunun Myanmar’daki katliamlara destekleyici bir şekilde kullanılmasına göz yumduğu için de yoğun eleştiri almıştı.
Piyasa araştırma şirketi olan eMarketer, ABD’deki Facebook kullanımında bir azalma olduğunu ve 2017’de 41 dakika olan kullanım süresinin 38 dakikaya düştüğünü bildiriyor. eMarketer, bunların dışında Facebook’un genç kullanıcı kitlesi kaybetmeye devam ettiğinin de altını çiziyor.
Üreten Yönetir
Uluslararası Sosyal Medya Derneği (USMED) kurucusu Said Ercan, Dijitalizm adını verdiği kitap çalışmasında “Yerli ve millî sosyal medya ve arama motorları sahibi olmak yerli otomobil sahibi olmaktan daha önemlidir” diyor. Bugün hepimizin kullandığı sosyal medya şirketlerinin nerdeyse tamamı Amerika’da üretilip geliştirilen ve hepimize profesyonelce pazarlanan sistemlerdir. Yeni üretilen ve geliştirilen birçok teknolojiyi ilk önce ABD ve İsrail kullanıyor. İsrail’in son derece canlı bir ileri teknolojisi ve üstün bir Siber Güvenlik sektörü var.
Günümüzde Filistinliler’in her telefon konuşması, her Facebook paylaşımı ve her şehirler arası seyahati İsrail’in mikrofonları, kameraları, insansız hava araçları veya casus yazılımları tarafından gözetleniyor. Toplanan veriler daha sonra büyük veri algoritmalarının yardımıyla analiz ediliyor. Bu sayede İsrail güvenlik kuvvetleri potansiyel tehlikeleri tespit edip sahaya bir sürü asker sürmeye gerek kalmadan etkisiz hale getirebiliyor. Filistinliler Batı Şeria’da birtakım kasabaların ve köylerin idaresine sahip olsalar da gökyüzünü, radyo frekanslarını ve siber alemi İsrail kontrol ediyor. Bu yüzden de Batı Şeria’daki 2.500.000 Filistinliyi etkili şekilde kontrol altında tutabilmek için şaşılacak kadar az İsrail askerine ihtiyaç duyuluyor.
Bu koynu anlatan Yuval Noah Harari, 21. Yüzyıl için 21 Ders kitabında Filistin’de yaşanan bir olaydan bahsediyor. “Ekim 2017’de trajikomik bir olay yaşandı Filistin’de. Filistinli bir işçi Facebook sayfasında iş yerindeki buldozerin yanı başında çekilmiş bir fotoğrafını paylaştı. Fotoğrafın altına da ‘günaydın’ yazdı. Otomatik bir algoritma, Arap harflerini çevirirken ufak bir hata yaparak ‘günaydın’ anlamına gelen kelimeyi ‘saldır’ anlamında çevirdi. İsrail askerleri hemen harekete geçerek adamı buldozerle insanları ezmeyi planlayan bir terörist olabilir diye tutukladılar. Algoritmanın hata yaptığı anlaşılınca adam serbest bırakıldı.”
Bu olayı anlatan Harari asıl tehlikeye dikkat çekiyor. “Günümüzde Batı Şeria’da Filistinlilerin başına gelenler gün gelip dünyanın birçok yerinde yaşanabilir. Teknik bir hata yüzünden terörist sanılabilirsiniz. Teknik bir hata yüzünden eviniz de bombalanabilir.”
Teknolojiyi kim üretip pazarlıyorsa, dünyayı o yönetir. Yerli ve millî teknolojiye, yazılıma, arama motoruna ve sosyal medya uygulamalarına sahip olmayan ülkeler, bunlara sahip olan ülkeler tarafından yönetilecek.
Üretileni Pazarlamak
Yerli ve millî yazılımlarımızın toplumda kabul görmesi için bunu sadece üreten beyinlere sahip olmamız yeterli değildir. Bu tür sistemlerin toplumda kabul görmesi için Millî Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumlarımız mutlaka destek vermeli ve teşvik etmeli. Kültür Bakanlığı gençlerin çok izlediği diziler vasıtasıyla bu programların tanıtımını yaptırmalı.
Devlet kurumlarının yöneticileri ve çalışanlarının birbirleriyle yazıştığı, bilgi paylaşımı ve duyuruların yapıldığı gruplar “Whatsapp” gibi yabancı yazılımlar yerine “Bip” gibi yerli yazılımları kullanmalı. Okul müdürlerinin birçoğunun öğretmenleriyle haberleştiği gruplar var. Aynı şeyi müftüler veya belediye başkanları da yapmalı. Amirler memurlarını, okullar öğrencilerini, camiler cemaatlerini yerli ve millî program kullanmanın önemi konusunda bilinçlendirmeli.
Devletimiz WhatsApp’tan daha kaliteli ve kullanışlı bir yazılım, Facebook, Twitter, Instagram’dan daha kaliteli bir sosyal medya mecrası üretse bile, bu yazılım toplum tarafından kullanılırsa gelişir ve eksikleri giderilir. Birkaç kullanımda hatalarını fark edip hemen o yazılımdan vazgeçersek, hiçbir milli yazılımımız gelişmez.
Bilderberg Değil Google-Berg
Bilderberg Grubu, karar verici düzeydeki Batılı güçlü politikacı, iş adamı, yönetici ve gazetecilerin 1954 yılından bu yana küresel sorunları görüşmek üzere bir araya geldiği, yarı gizli bir tartışma forumu olarak tanımlanıyor. Toplantılarda konuşulanların dışarıya aktarılması kesinlikle yasak olan bu oluşum hep tartışılmıştır. Grup, 1954 yılından bu yana her yıl dünyanın çeşitli kentlerinde toplanıyor. 1959’daki toplantı İstanbul Yeşilköy’de, 1975’teki toplantı ise İzmir Çeşme’de yapılmıştı.
Teknolojinin gelişimi ve her evde ve elde internetin olduğu bu dönemde Google-Berg toplantıları gündeme geldi. Dünya siyasetine yön verenlerin gizli platformu Bilderberg, azalan etkisini Google ile iş birliği yaparak yeniden kazanmanın peşine düştü. Google’un 2007’den bu yana İngiltere’de düzenlediği “Zeitgeist Google” toplantıları artık Google-Berg olarak anılıyor.
Dünya siyasetine yön verenlerin gizli buluşma platformu olan Bilderberg toplantılarının son yıllarda, dünyada ve Türkiye’de geçmişe oranla daha az ilgi görüyor olması dikkat çekerken, gizli platformun “teknokratik bir devrime” hazırlandığı belirtiliyor. Ortağı ise, devleşerek büyüyen, Ortadoğu ve Afrika’da yaşanan Arap Baharı’na dahi yön verdiği öne sürülen Google!
Geçmişin otoriter “global elitleri” artık toplantılarına daha “trend,” daha “hayırsever” bir kimlik kazandırmayı amaçlıyor. Ancak Bilderberg’in bunu yapmak isterken neden Google’ın sancaktarlığına ihtiyaç duyduğunu anlamak için Google’ın 2007’den bu yana devam eden gizli toplantılarına bakmak gerekiyor. Henüz kamuoyunda pek tartışılmayan gizli Google buluşmaları, kimi analistlere göre bölgesel ölçekte yaşanan kanlı değişimlerin arkasındaki itici güç.
“Zamanın Ruhunu” Okuma Çabası
Google 2007’den bu yana toplantılarını İngiltere’nin Watford bölgesindeki lüks Grove Otel’de gerçekleştiriyor. “Zeitgeist” (zamanın ruhunu anlama çabasında olan) toplantılar tıpkı Bilderberg gibi büyük bir gizlilik içerisinde yapılıyor ve giderek daha büyük merak uyandırıyor. Toplantıya 100 kadar siyasetçi, akademisyen, teknoloji uzmanı, iş adamı ve bankacı katılacak.
Ancak dikkat çekilmesi gerek nokta toplantıya Google Başkanı Eric Schmidt’in de katılacak olması. Schmidt Bilderberg’in aynı zamanda düzenli katılımcılarından.
Bize Nerede Olduğunuzu Yazmayın Çünkü Biliyoruz
Eric Schmidt’in Zeitgeist Google ile ilgili kullandığı ifadeler amacını özetliyor. Eric her fırsatta katı gizliliğin eskide kaldığını, Google’ı üst seviyede bir “Big Brother”a çevirmek istediğini belirtiyor. George Orwell’ın 1984 adlı romanında geçen ve olup biten her şeyden haberdar olan “Big Brother” bugüne kadar hep bir bilim kurgu ya da “masal” gibi algılanıyordu. Eric Schmidt’in daha önce kullandığı ifadeler bir hayli ilginç: “Yazmanıza gerek yok. Nerede olduğunuzu biliyoruz. Hatta aşağı yukarı ne düşündüğünüzü de biliyoruz. Aslında insanlar Google’dan sorularına cevap almayı beklemiyor. Onlar Google’dan bir sonraki adımda ne yapmaları gerektiğini öğrenmek istiyor.”
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar