18 Milyon civarında öğrenci, 1 Milyon civarında öğretmen ile geleceğe hazırlanan bir milletiz. Türkiye’de eğitim sitemi tartışmaları hiç bitmedi. Öğrenciliğimizde de eğitim sistemi tartışması yapılırdı. Dünya’nın değişik ülkelerinin eğitim sistemleri ile kıyaslanırdı sistemimiz. Aradan yıllar geçti, halen eğitim sitemi tartışması yapıyor, farklı ülkelerden örnekler konuşuyoruz.
‘İdeal eğitim sistemi’ tartışmaları hiç bitmeyecek. Bana sorarsanız bitmemeli. Sürekli değişim, gelişim ve arayış içerisinde olmalıyız. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, buldum sanan, ya yalan söylüyordur, ya kaybolmuştur. İnsanlık tarihi boyunca değişimin bu kadar hızlı olduğu bir dönemi ilk defa yaşıyoruz.
Eğitim nerden başlamalı?
Bizde ‘eğitim’ denilince herkesin aklına öğrenci gelir. Sanki sadece öğrencilerin eğitime ihtiyacı varmış gibi düşünürüz. Öğrenciyi eğitenleri eğitmeden öğrenciyi eğitemezsiniz. Bu cümleyi okuyunca aklınıza hemen öğretmenler gelmesin. Bakanlık personeli ile başlamalı eğitim. Sonra 81 İl Milli Eğitim Müdürü, 919 İlçe Milli Eğitim Müdürü, yardımcılarıyla beraber çok ciddi bir eğitimden geçirilmeli. Daha sonra öğretmenler sürekli eğitilip geliştirilmeli.
Bu süreçten sonra öğrencinin eğitimini konuşmalıyız. Eğitim yöneticilerini ve öğretmenlerini eğitmeyen bir sistem asla başarılı olamaz. Kendi öğrenciliğinizi düşünün. Aynı sistem içerisinde aynı şartlar altında derslerimize giren öğretmenler arasında ki fark neydi? Bazılarını çok sever, bazılarını hiç sevmezdik. Kimi çok iyi öğretmen, kimi başarısız öğretmen olarak iz bıraktı hayatımızda. Öğrencisini ve mesleğini seven, kendini sürekli yenileyen öğretmenler, hangi sistem içerisinde olursa olsun başarılı olurlar. Öğrencisini ve mesleğini sevmeyen, kendisini güncellemeyen bir öğretmen, dünyanın en iyi sisteminde bile olsa başarılı olamaz.
Milli Eğitim Bakanı kim?
En büyük sorumluluk elbette kaptanlık koltuğunda oturan Milli Eğitim Bakanındadır. Bize dua etmekten başka bir şey düşmez. Bakanlık koltuğunda hiç kimse 30 yıl oturmuyor. Görev süresi boyunca, elinden geleni yapmakla mükellef her Milli Eğitim Bakanı. Ancak öğretmen 30 yıl civarında sınıflara girmeye devam ediyor.
Ben ‘Her öğretmenin, dersine girdiği sınıfın Milli Eğitim Bakanı olduğuna’ bütün kalbimle inanırım. O an dersine girdiği sınıf için ne yapabiliyorsa, eğitim adına yapabileceği de odur öğretmenin. Sistemin iyi veya kötü olması, iyi veya kötü bir öğretmen olmasını sağlamaz.
Aynı şeyi okul müdürleri için de söylerim: ‘Bir okulun Milli Eğitim Bakanı, o okulun Müdürüdür.’ Yönetim becerisi, eğitim adına ülkesine katkısı, yönettiği okul ile belli olur. Bir ilçenin veya ilin Milli Eğitim Bakanı, İl / ilçe Milli Eğitim Müdürleridir. Görev yaptıkları okul, ilçe veya il için bir şey yapamayan yöneticiler, şikayet değil istifa etmeli. Yönetemeyen, koltuk için o makamda oturmamalı.
Anne Babalar eğitime dahil edilmeli…
Anne ve babaları da mutlaka eğitme ve geliştirme projeleri yapmak zorunda Milli Eğitim Bakanlığı, Milli Eğitim Müdürleri, Okul Müdürleri ve Öğretmenler. Kendileri için dünyanın en değerli varlığı olan evlatlarını bize teslim ediyor anne babalar. Okul ile ilişkileri sadece kayıt ve devamsızlık ile sınırlı olmamalı. Çocuk eğitimi, ergenlik dönemi iletişim, ders çalışma alışkanlığı ve aile, okul ve ev iş birliği gibi konularda ne kadar aktif projeler yapılırsa, çocuklar için o kadar faydalı oluyor.
Öğrenciler mi?
Kim ne derse dersin ben çok ümitliyim. Gençlere çok güveniyorum. 18 Milyon civarında işlenmeyi bekleyen öğrencimiz, cevherimiz var. Değil Türkiye’yi, Türkiye gibi birkaç ülkeyi ayağa kaldıracak kadar büyük bir potansiyelimiz var. Her genç işlenmemiş ham maden gibidir. O maden ile neler yapılabileceği sarrafın ustalığına bağlı.
Unutmayın: Yaramaz öğrenci vardır, işe yaramaz öğrenci yoktur. Hangi öğrencinin neye yarayacağı konusunda yönlendirme yapmak, hepimizin sorumluluğudur.
Sait ÇAMLICA
Eğitimci – Yazar
@saitcamlica
3/9/2018