“Üzüntüsüz yaşam sanatı” üzerine birçok kitap çalışması var piyasada. Bu tarz kitapların adına bakanlar, üzüntüsüz yaşanabileceğini düşünüyorlar. Öğrencilik yıllarımda bu tarz kitaplardan ben de okudum. Şahsen, buna benzer bir kitap yazacak olsaydım, adını, “üzüntüsüz yaşama sanatı” değil, “üzüntülere rağmen ayakta kalmamız gerektiğini” anlatan bir çalışma yapardım. “Derdi olmayana insan bile denmez. Ancak hayvanlar dertsiz, sıkıntısız olur” diyen büyüklerin ellerinden öpmeli. Dünya üzüntüsüz yaşama yeri değildir.
Yaşamak, üzüntülere rağmen ayakta durmayı başarabilmektir.
Ancak Sarhoşlar Üzüntüsüz Olur.
Sarhoşu nasıl anlarız diye sorulduğunda, Davut el-Isfahani: “Eğer üzüntüleri dağılmışsa ve gizli sırlarını ifşa ediyorsa, sarhoştur.” diye cevaplamış. Demek ki, hiçbir üzüntüsü olmayan, dertsiz görünen, mutluluk naraları atan insan, normal bir insan değildir. Ancak sarhoşlar üzüntüsüz olur.
Acıların Çocuğu!
Hep sıkıntılarını düşünmek, hep sıkıntılarından bahsetmek bazı insanlarda hastalık olmuş sanki. Ne zaman bir araya gelseniz hep sıkıntılarını anlatıyorlar. Hastalık hastası insanlar gibi, her şeyi dert ediyorlar. “Ben neler çektim neler!” diye bir söze başlarlar, zannedersiniz ki karşınızda, acıların çocuğu küçük Emrah var!
Yazıya çalışırken, sosyal medyada paylaşılan şu mısralara rastladım.
Bir bak etrafına herkes mutlu bir sen misin üzgün?
Dertler türlü türlü Her biri bir sürgün!
Ama unutma ki ALLAH var! Gülsün yüzün!
Allah (cc) Beni Unuttu mu?
“Neden her şey beni buluyor. Allah’ım gör artık çektiğim acıları!” diye feryad eder acıyla kıvranan insan. Dert söyletirmiş insanı… Buna söylemek mi denir, söylenmek mi? Belki de en doğrusu inlemektir. Acı hafifleyince ne söylediğini de hatırlamıyor insan. Çoğu zaman pişman oluyor. Acının taze ve yoğun olduğu zaman, acıdan sarhoş oluyor insan belki de.
“Allah’ım beni unuttun mu?” diye inleyenlere, ilâhî bir cevap gelse, nasıl bir cevap olurdu? Peygamberimize uzun bir müddet vahiy gelmeyince, çok üzülmüş. Bu yoğun üzüntüsüne karşılık Allah, Duhâ sûresini indirmiş.
Duhâ sûresinde özelde peygamberimize, genelde her Müslüman’a âdeta şöyle sesleniyor Allah:
Seni mektupsuz bırakınca daraldın mı? Seni bıraktığımı, sana darıldığımı mı düşündün. Ben ki seni yarattım, hiç unutur muyum?
Her gecenin bir sabahı olduğunu unutma! Gecelerin karanlıklarında ürktüğün zaman bil ki, âhiret hayatı dünya hayatından daha hayırlıdır. Hayat yolculuğun, böyle sürüp gidecek. Bazen mutlu olacaksın, bazen hüzünleneceksin. Zor günlerinde, âhirette rahat edeceğini düşün!
Sen ki yetim doğdun. Ben seni sahipsiz bırakmadım. Nasıl ki ben sana sahip çıkmışsam, sen de çevrendeki yetimlere sahip çık. Sana bahşedilen nimetlerden sen de çevrendekilere ver.
Sen ki etrafındaki olumsuzlukların, yanlışların farkındaydın. Ancak neyle nasıl mücadele edeceğini bilmezdin. İnsanların gittiği yolun, yolların yanlış olduğunu biliyordun ancak doğru yolu bulamıyordun. Nasıl ki bugüne kadar ben sana yol göstermişsem, bundan sonra da sana yol göstermeye devam edeceğim.
Sen fakirdin. Ben sana sahip çıktım. Sen de etrafındaki fakirlere sahip çık. Senden yardım isteyeni, sana el açanı sakın azarlama. Elindeki imkânlar ölçüsünde fakirin gönlünü al. Elinden hiçbir şey yoksa tebessüm et onlara. Dua et ki yürekleri ferahlasın.
Benim sana verdiğim nimetleri unutup, vermediklerimi düşünerek sıkıntıya sokma kendini. Dünya geçici, fani bir imtihan yeridir. Bazen nimet vererek bazen nimetlerden mahrum bırakarak imtihan ederim seni.
Kısa bir müddet seni mektupsuz bırakınca, dünya sana dar gelmeye başladı. Senden sonrakiler de bilsin ki, ne zaman bu mektuplarımı okumaktan vazgeçer, mektuplarımda anlattıklarımdan uzaklaşmaya başlarsalar, dünya onlara dar gelir.
(Duhâ sûresinden ilham ile yazılmıştır.)
Şemsi Tebrizi Hakkında Anlatılan Bir Hikâyedir.
Bir gün Urfa’da bir adam gördüm. Kırbaçlandığı hâlde sesi çıkmıyordu. Kırbaçlandıkça susuyordu. Peşine takıldım ve niçin kırbaçlandığını sordum. Acıdan gözleri kızarmış olan adam, hüzünle nemlenmiş gözleriyle bana baktı.
“Bir kadına âşık olduğundan bu hâle düştüm!” dedi.
“Bu kadar acı çektiğin halde neden ses çıkarmadın?” diye sordum.
Bana öyle bir cevap verdi ki, o an acı, aşk, sabır gibi kavramların tanımıyla ilgili ezberlediğim her şey uçtu gitti.
“Sevgilim bana bakıyordu.” dedi.
Bunun üzerine kendisine: “Ya yüce Allah’ın seni her yerde gördüğünü bilseydin!” dediğimde haykırarak yere düştü.
Hayatı, yaratıcı tarafından her an seyrediliyormuş gibi yaşamayı ne kadar güzel anlatıyor Şems. Çok bunaldığınız zaman bunu hatırlamanız faydalı olur. Duhâ sûresini okuyup tefekkür etmek, ilaç gibi gelir insana.
Unutmayın!
Sevgiliniz size bakıyor!
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar