Gözlerindeki heyecanı görmenizi isterdim. “Kızım bana ‘Sen ideal bir babasın’ dedi” derken, gözleri mutluluktan parlıyordu.
Boşanmanın, boşanan kişileri nasıl psikolojik olarak yıprattığını ben o arkadaşımda görmüştüm. Toplumun bakış açısı, dedikodular, karşı tarafın tavırları, çocuklarını özlemenin psikolojisi gibi birçok etkisi vardı hayatında.
On sene önce, “Kızımı da aldılar benden!” diye gözyaşı dökmüştü. Bir erkeğin ağlaması zoruma gitmişti. Belki de hayatına dair her şeyi paylaştığı tek insan bendim. Dinlemeyi severdim onun derdini. Yarası deşilir, gözünden yaş akardı, konu çocuklarından açılınca. Ben bilirdim ki, anlattıkça yarasından irin akar, onu rahatlatırdı. “Anlatsın ki ağlasın, ağlasın ki rahatlasın!” diye dinlerdim.
Hikayesini uzun uzun anlatacak değilim. Lise yıllarındaki hevesini, aşk sanıp 19 yaşında evlenen, üç sene kadar evli kalan, iki kız evladı varken boşanan bir arkadaşım. Boşandığında büyük kızı iki yaşında, küçük kızı üç aylıktı daha.
Uzun zaman sadece boşluğa bakardı. Adeta içine kapattı bütün dünyasını. Boşanma sürecinin, yüreğinde açtığı yalnızlık hissinin, belki de en güzel tarafı, kendini kitaplara bırakmış olmasıydı. Sürekli okuyordu. Düşünmemek, evlatlarına olan hasretini bastırmak için, okudukça okuyordu.
Küçük kızı, küçük bebeği annesiyle gitmiş, büyük kızı kendisinde kalmıştı. Okul dışındaki zamanının önemli bir kısmını kızıyla geçiriyordu. Mahallesinde parkta kızı oyun oynarken, o oturup yine kitap okuyordu.
Beş sene kızı güç verdi ona. İlkokul birinci sınıfa giden kızını annesi, mahkeme kararıyla aldığında, bir kez daha yıkıldı. Yıkılmış bir yuva, hasreti çekilen evlat ve tutunduğu dal olan kızının da elinden alınması, bir daha sarstı onu. Bu sefer işine verdi kendini. Adeta işi için yaşayan bir kitap okuyucusu sanırdı, onu gören herkes. Kimse bilmezdi, yarasının acısını hissetmemek için koşturduğunu.
Bazı geceleri ağlayarak deşarj olduğunu anlatırdı. Sokakta gördüğü her küçük kız çocuğu, yarasını acıtırdı. İlk yıllar yaşadığı ufak tefek tartışmalar dışında, eski eşiyle çocukları için sürekli görüşürdü. Ne zaman memleketine gidip gelse, zorlanırdı yeniden hasrete alışmakta. Hasretin, nasıl yakıcı bir şey olduğunu ben onda gördüm.
Çocuklarıyla ilişkisini iyi tutabilmek için ne yapması gerektiğini, nasıl davranması gerektiğini konuşurduk bazen. Hasretin yarasını kapatamazdı belki, ancak hasretin daha büyük acılara kapı açmasından korkardı.
Bazen en yakınındakiler bile anlamazdı davranışlarının sebeplerini. “Onlar benim çocuklarım. O kadını sevmesem de o kadından ayrılmak zorunda kalmış olsam da ben çocuklarımı çok seviyorum. Çocuklarıma baktığı için birçok şeye susmak zorundayım” derdi sürekli.
Yıllar çabuk geçti. Her sene birkaç kez gitmeye çalışırdı çocuklarının yanına. Birkaç yıldır, tüm tatillerde çocukları yanına geliyordu. Artık birçok sorunu aşmış olmanın rahatlığı vardı yüzünde. Baba kız gibi değil sadece, arkadaş gibi konuşuyordular her şeyi.
Çocuklarıyla bir arada yaşayan birçok babadan, çok daha güzel ilişkileri vardı kızlarıyla.
Bir evladın anne babasından övgü alması ne kadar güzel ise, bir babanın da evladından övgü alması o kadar güzeldir. Özellikle de boşanmış bir baba, anneleriyle yaşayan kızlarından bu sözü duyunca çok daha fazla mutlu oluyor.
Normalde boşanmış aile çocukları ya anneye ya da babaya kızgın olmanın öfkesiyle büyürler. Ama bu arkadaşım, sıkıntıları minimuma indirmeyi başarmıştı. “Sen ideal bir babasın!” sözünü kızlarından duymuştu.
Bunu nasıl başardı?
Çocuklarının anneleriyle ayrılmış olsa bile, asla annelerini çocuklarına kötülemedi.
Boşanmanın suçunu birilerini yüklemeye çalışmadı. “Anlaşamadık ayrıldık!” cümlesi dışında, çocuklarıyla bu konuyu fazla konuşmadı.
Ölmüş bir baba gibi değil, boşanmış bir baba gibi davrandı. Çocuklarıyla görüşme fırsatlarını hiç kaçırmadı.
Borç para bulmak zorunda kalsa bile, çocuklarını hiç kimseye muhtaç etmedi.
Yaşları büyüyünce çocuklarıyla arkadaş oldu.
Okul dersleri gibi basit sebepler yüzünden çocuklarına asla fırça atmadı.
Gençlik döneminin getirdiği hataları yapmaya başladıklarında, onlara sadece nasihat etti.
…Ve sonunda, boşandığında üç aylık olan, bugün 15 yaşındaki kızından, duymayı hayal bile edemediği o cümleyi duydu.
“Baba, sen ideal bir babasın!”
Sait Çamlıca
Eğitimci – Yazar