Şehrin İmarından Neslin İhyasına

Fatih Sultan Mehmet, yeni bir çağ başlatan fethini gerçekleştirdiğinde, “Bir şehri imar etmek, o şehri fethetmekten zordur” demiş. 21 yaşında imkânsız gibi görünen bir fethi gerçekleştirmiş olmasından daha çok, böylesi bir ufka sahip olduğuna hayran olmasına, bu sözü okuduğumda.

Yolları ve kaldırımları düzenlemek, çöpleri toplamak, kanalizasyon altyapısını yapmak gibi, belediyenin yapmak zorunda olduğu temel hizmetlerin bile yapılmadığı bir dönemde, elbette şehrin imarı için projeler yapmak önemlidir. Eskiden, ihmal edilen şehirleri imar etmek için belediyecilik yapmak önemliydi. Bugün ihmal edilen şehirlerden daha çok, ihmal edilen nesiller için projeler yapılmalı.

Bozuk kaldırımlara asfalt dökmek önemli ama yeterli değildir. Tertemiz olarak bizlere emanet edilen nesillerin bozulmaması için de projeler yapmak zorundayız. Milletin parası ile millete yol yapmaktan daha önemlidir, bu yatırımlara sahip çıkacak nesiller yetiştirmek.

Değişen Zaman ve Gençlerin İhyası

Zaman değiştikçe, öncelikler de değişiyor. Dünün en önemli işleri, bugünün teferruatı haline gelebiliyor. Şehirlerin ihtiyaçlarını düşünürken, değişen zamanla birlikte, değişen öncelikleri de düşünmek gerekiyor. “Zamane gençleri ne istiyor? Gençlere nasıl daha faydalı olunabilir, daha güzel projeler yapabiliriz?” sorusunun cevabı, bugün dünden çok daha önemli hale geldi.

“Faydalı şeylerle meşgul olmayan zihin, faydasız şeylerin işgaline uğrar” kuralı, en çok gençler için geçerlidir. Bir gence “kendine faydalı bir uğraş bul” demek, gençleri tanımamak, gençliği anlamamak demektir.

Gençlik, Kültür, Sanat ve Spor Merkezleri

“Spor yapmaya başlamadan önce, özel hayatımda yaşadığım bazı sıkıntılar yüzünden, kendimi içki ve eğlenceye kaptırmıştım” demişti bir genç. Çalıştığı iş yerinde tanıştığımız ve birlikte spor yaparken sohbet ettiğimiz genci dinlerken, spor merkezlerinin gençleri kötü alışkanlıklardan nasıl kurtardığına şahit oldum. Bu sohbetten bir müddet sonra verdiğim bir konferansta “Gençlik ve spor merkezleri inşa etmek, cami inşa etmek kadar önemlidir” cümlesini kurdum. Protokol sıralarında oturanlardan birisi ayakta alkışladı bu cümlemi. Gençlik ve Spor İl Müdürü olduğunu öğrendiğim kişi, gençler için spor kompleksleri inşa etmenin önemini iyi biliyordu.

2000 yılından önce eğitim, sokaktaki çocuğu içeriye (ev – okul) almaktı. Bugün ise eğitim; içeride, bilgisayar veya televizyonun başında oturan çocuğu sokağa, sokaktaki hayata taşıyabilmektir. Gençlik merkezleri ve spor kompleksleri, sanal alemde kaybolan gençleri sosyal hayata taşımak için en önemli araçlardan birisidir.

Müzik Değişince Davranışta Değişiyor.

Liseye giden yeğenimin sürekli rap müziği dinlemesinden rahatsız oluyordu ablam. Rap dinleyen bütün gençlerde olduğu gibi, kafa sallaya sallaya geziyordu yeğenim. Babasının teşviki ile dini musiki korosuna dahil olarak Ney Kursu’na katıldı. Ney üflemeye başlayan yeğenim değişmeye, daha sakin olmaya başladı. Müzik değişince davranışlarının da nasıl değiştiğine şahit olmuştum.

Sosyal faaliyetler ve sanatsal etkinlikler hiçbir zaman, yaşadığımız son yıllar kadar önemli olmamıştır. Bir müzik aleti çalan, bir kursa giden, bir spor etkinliğine dahil olan, başka bir ifadeyle, gençlik enerjisini faydalı şeylere harcayan gençler, sanal dünyanın tuzaklarından kurtuluyor.

Milli Eğitim ve Belediyeler İş Birliği Yapmalı

“Gençlere sahip çıkmak, Mili Eğitim ve Öğretmenlerin sorumluluğunda” diyerek kaçak cevap verenler, ne kadar ufuksuz olduklarını ispat etmiş olurlar. Bir okul müdürü veya öğretmen gençler için kültür ve sosyal etkinlikler yapabilmek için, kültür merkezleri inşa edemez.

Şehrin sokaklarını asfalt değil, altın kaplama bile yapsanız, o şehrin geleceği olan gençlerini ihmal ederseniz, şehir imar edilmiş sayılmaz. Cami inşa edip, gençliği ihmal eden Anadolu Müslümanları, yerel yönetimlerde aynı kafa yapısı ile çalışırsa, şehri imar eder, nesli ihya etmeyi ihmal eder.

Bir şehri imar ederken, o şehirde yaşayan gençlerin ihya edilmesini ihmal ederseniz, ihmal ettiğiniz gençler, imar ettiğiniz şehri imha eder.

İsraf Olan Emek ve Paralar

Gençler için yüzlerce proje yapar, yüz milyonlarca lira para harcarsınız. Tüm bu çabanız sonunda emek verdiğiniz öğrencilerin belki sadece %1 gibi az bir kısmını istediğiniz noktaya getirebilirsiniz. Bu %1 gibi küçük bir sayı için bu kadar emek ve paraya değer mi diye düşünmeyin. Tarih boyunca dünyanın gidişatını olumlu veya olumsuz etkileyen her zaman küçük bir grup olmuştur. Bizim bir avuç iyi yetişmiş insana ihtiyacımız var. O bir avuç insanı bulmak için sarf edilecek her türlü emek ve masrafa değer.

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki bilgi fethedilemez üretilir. Bilgi üretecek kişi de insandır.  Daha doğru bir ifadeyle yeni yetişen insan, çağının yeniliklerine ve ihtiyaçlarına daha çok hâkim olan gençler. Maalesef gençlerimizin kıymetini bilmediğimiz gibi, onlara yol açması ve yol göstermesi gerekirken yollarını kapatan birçok yöneticimiz var. Bu konuda yaşanmış trajikomik bir olay anlattılar bana.

2006 veya 2007 yılında, Millî Eğitim Bakanlığı Türkiye’deki bütün okullara bilgisayar sınıfları açma kararı almıştı. Her okula öğrenciler bilgisayar kullanmayı okul kontrolünde öğrensin diye bilgisayar sınıfları kuruldu. Okullara bilgisayar sınıfları kuran bir yetkili, 25 bilgisayarın olduğu sınıfa tüm sistemi kuruyor. İşi bittikten sonra okulun 60 yaşlarındaki müdürüne bilgisayar odasının anahtarını teslim ediyor. Anahtarı teslim ederken, “Sayın Müdürüm! Bilgisayarlara virüs bulaşırsa bize haber verin. Gelip bakım ve onarımını yaparız” diyor. Okul müdürü kendinden emin bir şekilde “Sen merak etme delikanlı. Ben bilgisayarları virüslere karşı korurum” diyerek anahtarı teslim alıyor. Bilgisayar odasının anahtarını alan müdür, bilgisayar sınıfındaki bütün bilgisayarların üzerine “virüs bulaşmasın” diye battaniye örtüp kapıyı kilitliyor.

O yıllarda birçok bilgisayar, kullanılmadan eskidi ve çöpe atıldı. O dönemin, çağı ve gençliği okuyamayan eski kafa okul müdürleri, bilgisayarlar bozulmasın diye bilgisayar odasının kapısını kilitleyip açmadılar. Gençler kullanmayı öğrensin diye alınan bilgisayarlar kullanılmadığı için bozulup, modeli de eskiyince çöpe atıldı maalesef.

Bir devlet ve yöneticileri, ülkenin geleceği için doğru hamleler yaparken, doğru insanlarla çalışmaz, eski kafalı insanları eğitmez veya öğütmezse, o süreçte yaşadığımız gibi birçok sıkıntı yaşar ve birçok fırsatı kaçırırız.

Tek Tip Nesil Tehlikesi!

Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Eğitim Bilimleri Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yavuz Erişen, yaklaşık 13 yıldır derse girdiği üniversitelerde öğrencilerine bir deney yaptığını belirtiyor. Erişen, resim yapmalarını istediği öğrencilerin yüzde 90’ının papatya çizdiğini tespit ettiğini söyledi.

Nisan 2019’da Hürriyet gazetesinden Esra Ülkar’ın haberinde, işlediği derslerde eğitimin rolünü sorgulattığını belirten Prof. Dr. Erişen, “Mevcut eğitim sistemi bizi çok fazla geliştiremiyor. Gazi Üniversitesi’nde 14 sene hocalık yaptım. Baktım, öğrenciler standart düşünüyor. Yılmışlıkları, umutsuzlukları var. Konya’da ders vermeye başladığım eğitim bilimlerinde de aynısını gördüm. Bu deneyi binlerce öğrencimle yaptım. Farklı illerden, okullardan ve ailelerden gelmelerine rağmen aynı evi, detaylarında aynı dağları, güneşi, bacayı, ağaçları, çiçekleri, masayı yapıyorlar. Yüzde 90’ı papatya, yüzde 6’sı lale, yüzde 3’ü gül, geriye kalanı farklı çiçek çiziyor. Kare üzerine üçgen şeklinde ev resmediyorlar. ‘Biraz detay verin’ deyince de dere, tüten baca, dağ yapıyorlar. Hepsi tek tip… Bana göre mesele eğitim. Henüz eğitim sistemine dahil olmamış, anne-babaların yaratıcılığı kısıtlayan yönlendirmesine maruz kalmamış çocuklar çok daha yaratıcı. Onlara da çizim yaptırdım. Mesela mantar, hobbit evi çiziyorlar. Tuhaf bir uzaylı evi çiziyor ev olarak. Onların yaratıcılığı bizden çok farklı… Biz ne yapıyoruz, ‘Ev böyle yapılır’ diyerek öğretiyoruz. Sonuçta yaratıcılıkları bitiyor. Yaratıcılık bittiği zaman patent bitiyor, farklı teknolojiler gelişmiyor, üretim olmuyor. Öğretmen farklı çocukları keşfedip, onları yönlendiremiyor. Sıkıntı burada. Çeşitli toplantılarda yetişkinlere de bu deneyi yaptım. Orada da sonuç değişmedi” dedi.

Öğretmen Sorumluluğu

“Bu ülkeyi geliştirecek, kalkındıracak insanı maalesef yetiştiremiyoruz. Öncelikle, temel yeterlilikleri hayata geçirecek öğretmeni yetiştirmeliyiz. Programlar merkezde hazırlanıyor. Onun için Türkiye ölçeğinde yetiştirdiğimiz öğretmenin yaratıcılığı çok fazla yok. İnsanların inançlarında farklılıklar var. O farklılıkların okul programlarına yansıması gerekir. Anne ve babayı dönüştürmeliyiz. Okul dışı öğrenmeye, sivil toplum kuruluşlarına, medyaya da çok görev düşüyor”

Geleceğimizi Çocuklarımızla Karartmaya Çalışıyorlar

Geleceğimizi çocuklarımız kurtaracak veya geleceğimizi çocuklarımızla karartacaklar. Hangi çocuklar diye düşünmeyin. Evinizdeki çocuklar. Mahallenizdeki ilkokul veya ortaokulda seslerini duyduğunuz çocuklar var ya, biz o çocuklara sahip çıkabilirsek işte o çocuklar kurtaracak geleceğinizi.

 

Sait Çamlıca

Eğitimci-Yazar

Kaynak Kitap

Teknoloji Kuşatmasında Geleceğimiz

Online Sipariş:
Bu yazının alıntılandığı kitabı aşağıdaki sitelerden satın alabilirsiniz.