“Güvendiğim dağlara kar yağdı” deriz, bir hayal kırıklığımızı anlatırken. Anadolu Müslümanları, birçok cemaati desteklemiş, “gençlerimize sahip çıkıyorlar” düşüncesiyle, bazı kusurlarını görmezlikten gelmiştir. Çok güvendiği ve desteklediği cemaatin yanlış yolda olduğunu görünce, o cemaatten uzaklaşmıştır. Ancak hiçbir cemaat, Fethullah Gülen grubu kadar hızlı bir düşüş yaşamamıştır.
Sadece gönlünü değil, ömrünü de o cemaate vermiş olan birçok insan “travma” geçirmiştir. Cemaatten kopmakta değil, kendine gelmekte zorlananları biliyorum.
Cemaat tartışmasının ilk başladığı (2013) haftalarda, neredeyse 25 yılını cemaat içinde geçirmiş bir esnaf arkadaş “Günlerdir uyuyamıyorum! Sabaha kadar yatakta dönüyorum. Hayalini kurduğumuz rahatlığa kavuşmuş olmanın huzurunu yaşarken, cemaatin bu tavrı beni kahrediyor” demişti.
Bir yıl boyunca içine kapanan, cemaat tartışmasına girmemek için ev ve okul arasında vakit geçiren bir öğretmen, kullanılmış olmayı kendine yedirememişti.
“İktidarda kim olursa olsun, biz siyasetle ilgilenmeyecek, hizmet için çalışacaktık. ‘Siyasetin şerrinden Allah’a sığınırız’ sözünü kendimize rehber edinmişken, siyasetin tam ortasında bulduk kendimizi. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluklarının olduğu hükümetler aleyhinde bile konuşmamış ‘biz işimize bakalım’ demiştik. Cumhuriyet tarihi boyunca Müslümanların en rahat olduğu bir dönemi bize yaşatan hükümete, neredeyse savaş açtılar. Bu kadar uzun süre kandırılmış olmayı yediremiyorum kendime. Kullanılmışlık hissi, düne kadar aşk ile bağlandığım insanlardan nefret etmeme sebep oldu.”
Herkes, cemaatin destekçisi bir öğretmen olarak tanıdığı için kendisini, sadece okulunu değil, görev yaptığı şehri bile değiştirmek zorunda kaldı. Kütüphanesindeki birçok kitabı yakan öğretmen arkadaşım, daha yeni yeni kendine gelmeye başlamış. “Hoca bildiğimiz adamın kitabını okumaktan, Allah’ın kitabını okumaya zaman ayırmadığımı fark ettim. İlk defa bu sene Kur’an meali okudum” diyor.
Dindar İnsan, Sola Oy Verir mi?
Hiçbir arkadaşıma “Kime oy vereceksin?” diye sormam. İsteyen istediğine oy versin. Ancak dindar insanlar “sağcı” bilinir ve sağ partilerden birsine oy verir. Cumhuriyet tarihi boyunca “dine karşı saygılı laiklik” sloganı atan Bülent Ecevit dışında, hiçbir sol parti, dindarlardan ciddi destek görmemiştir. Cemaat abi ve ablaları, ev ev gezerek CHP’ye oy isteyince, birçok evin kapısından kovuldu hatta çok ağır küfürler işittiler.
Ağabeylerinin ısrarı ile seçimlerde CHP’ye oy veren bir cemaatçi, evine gidince hüngür hüngür ağlamış. “Ben nasıl CHP’ye oy veririm? Bize ne oluyor böyle?” diye ağlayan eski cemaat abisini, eşi bile sakinleştirememiş. Seçimden sonra cemaatle bütün bağlarını kopartmış.
Çalınmış Sorular
Abilerinin verdiği sorularla polis olan kişi, sosyal medya ve cemaat kanallarında, “Biz soruları çalmadık, iftira atıyorlar” diyen büyüklerini dinlerken şaşkına dönüyor. Bizzat soruları dağıtan kişilerin, yalan yere yemin ederken yüzlerinin bile kızarmadığını görünce, iyice uzaklaşıyor cemaatten. Sadece kendisi değil, ailesi arkadaşları ve akrabaları da biliyor, cemaat desteği ve önceden verilmiş sorularla polis olduğunu. Kendisi inkar etmeye kalkışsa, “Kendin söylemiştin bize, soruların cevaplarını ağabeylerinden aldığını” cevabı karşısında susmak zorunda kalıyor.
Paralel Subaylar
Özellikle Askeriye içinde yıllardır kendini saklayan subaylar ve eşleri iyice dengelerini kaybettiler. Hocalarının emirlerini Allah’ın emrine tercih etmiş olduklarını biliyor ve sürekli bu psikolojilerini bastırmaya çalışıyorlar.
1997 yılında, cemaatin sıkı bir elemanı olan bir akrabam, “Erbakan yanlış yapıyor. Hocamız ‘askeriyeyi ele geçirmeden Türkiye’yi İslamlaştıramayız’ diyor. Yıllarca askeriye içerisinde gizlice yükselen subaylarımız, sizin yüzünüzden (28 Şubat dönemini kastediyor) askeriyeden atılıyor. Hocamız onlara ‘siz namaz kılmayın, ben sizin yerinize kılarım. Siz oruç tutmayın, ben sizin yerinize tutarım’ diyor. Gerekirse içki içiyor, başları açık eşleri dekolte giyiniyor, ama asla deşifre olmuyorlar” demişti.
Son aylarda gazete manşetlerine de yansıyan, paralel subayların kendilerini saklama adına yaptıklarını, ben 1997 yılında dinlemiştim. O akrabama “Müslüman bu kadar taviz vermemeli” dediysem de söylediklerimi dinlemedi bile.
Hocalarının emirlerini, Allah’ın emir ve yasaklarından daha çok önemseyen paralel subaylar ve eşleri, inandıkları ve yaşadıkları arasındaki çelişkiden dolayı dengelerini kaybediyorlar. Vicdanları, yaptıklarının yanlış olduğunu söylese de hocaları deşifre olmama adına her tavizi vermelerini emrediyor. Bir kısmının psikolojisi bozulurken, bir kısmı bu ikiyüzlü hayattan kurtulmak için erken emekli olmayı tercih ediyor.
Özellikle asker ve polis içerisinde, son yıllarda iyice gün yüzüne çıkan “vatana ihanet” hamlelerini görenler, itirafçı oluyor. Ellerindeki bütün bilgi ve belgeleri, gizli haberleşme ve yazışma şifrelerini devlete teslim ediyorlar.
Şantaj Kasetleri ve Belgeler
Bütün sistemini belden aşağı vurmak ve alçakça komplolar kurmak üzere yapılandırmış olan cemaat ekibi, sadece rakipleri ile ilgili belge ve kaset arşivi yapmıyor. Kritik konumlarda bulunan ve cemaat aleyhinde çok bilgi ve belgelere sahip olan kişiler hakkında da şantaj kasetleri arşivlemişler. Cemaatin üst düzey yöneticileri iki arada kalmış durumdalar. Bir tarafta cemaatin şantajları, diğer tarafta devletin baskısı…
Ya İbret Alırız Ya İbret Oluruz
İnsan, başına gelen olumsuz olaylardan ders almazsa, aynı hataları tekrar yapar. Son yıllarda yaşadığımız bu cemaat tartışması, Anadolu Müslümanlarına ders olmalı. Bir hocayı, bir cemaati, bir grubu severken aşırıya gider, kusursuz görmeye devam edersek, daha çok emeklerimiz heba olur, travmalar geçiririz.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar