Peygamberimizin Kıyafeti mi Karakteri mi?

 

Gençlere ‘bilinç’ vermek için projeler yapan herkese, ‘umre organizasyonu’ yapmalarını tavsiye ediyorum. Hac ve umre esnasında yapılan ibadetlerin her biri ayrı bir anlam ve öneme sahip olmakla beraber, pek dillendirilmeyen bir faydası daha var. Farklılıklarımızla din kardeşliğimizi yaşayarak öğreniyoruz.

Kabe’de namaz kılıp tavaf yaparken ümmet olma bilinci kazanıyor insan. Sağınızda Bilal-i Habeşi gibi bir zenci, solunuzda çekik gözlü bir Japon, önünüzde sarışın bir Alman varken, birlikte kıyama durup birlikte secdeye kapanıyorsunuz. Hiç kimsenin ırkı, ten rengi, mezhebi, meşrebi öne çıkmıyor. Tüm farklılıklarımız birlikte kıyamda duruyor, birlikte rükuya eğilip birlikte secdeye kapanıyor.

Kıyafet çeşitliliği de dikkat çekiyor tavaf ve namaz esnasında. Her yörenin kendine has kıyafetleri, ayrı bir renk güzelliği oluşturuyor. Sarık cübbe giyende var, fistan giyip başına takke takan da. Geleneksel Arap kıyafetleri giyenlerde var, yaşadığı bölgenin giyinme biçimi ile gelenlerde var.

İmam Hatip Lisesinde öğrenci olduğum yıllarda, otobüslerle umreye gitme geleneği vardı. Bende o kafilelerden birisiyle umreye gitmiştim. 1991 yılında yaşanan Körfez savaşından sonra, kara yolu ile umre yapılamaz hale geldiğinden, benimde umreye gittiğim o kafileden sonra, bir daha kara yolu ile umre yapılamadı. Umreye gittiğimiz zaman bazı arkadaşlar hemen yöresel kıyafetler alıp giydiler. Bazılarımız şalvar aldık, bazı arkadaşlar fistan giydi, bazıları da saçlarını kazıtıp başlarında takke ile dolaştılar.

Gençlik yıllarımda umre yapmanın manevi iklimini yaşamış olmak kadar, din kardeşliğimizi ve renk, ten, kıyafet çeşitliliğini ilk defa orada görmüştüm. Erken yaşta yaşadığım bu tecrübenin, zamanla bana katkısını çok sonraları fark ettim.

İslam kardeşliğini, evlatlarımıza ve öğrencilerimize yaşatarak öğretmenin en iyi yollarından bir tanesidir, umre ibadeti.

Peygamberimiz Nasıl Giyinmiş?
Ülkemizde İslam’ı anlatan kitaplar ve bazı hocalar, sarık ve cübbe giymenin faziletlerini o kadar uzun anlatıyor ki, dinleyenler, Peygamberimizin kıyafetleri düzenlemek için gönderilmiş bir Peygamber olduğunu sanacak. Peygamber Efendimizin kıyafeti ile Ebu Cehil’in veya Mekke müşriklerinin kıyafetleri arasında bir fark yoktu. Sıcak bölgelerde yaşayan insanlar nasıl giyiniyorsa, Peygamber Efendimiz de öyle giyiniyordu. Hatta kıyafetleri o kadar çok birbirine benziyordu ki, savaşlarda Müslümanlarla müşriklerin kıyafetleri aynı olduğu için, kargaşa esnasında birbirlerini öldürmesinler diye, şifreler kullanmak zorunda kalınıyordu.

Kutuplarda Sarık ve Cübbe mi Giymeli?
Gençlerle yaptığım bazı söyleşilerde, gençleri düşündürmek için sorular sorarım. ‘Peygamberimiz bugün yaşasaydı ne yapardı? Biz Peygamberimizi çağa taşımak için ne yapmalıyız? Peygamberimiz Öğretmen olsaydı nasıl bir Öğretmen olurdu? İmamlık yapsaydı nasıl bir imam olurdu? Mahallemizde esnaf olsaydı nasıl bir esnaf olurdu?’ soruları üzerine düşündürmeyi seviyorum gençleri.

Daha önceleri başka bir yazı da bahsettiğim, ‘Peygamberimiz Mekke veya Medine’de değil de Malatya’da yasaydı, iftar sofrasında Hurma mı yerdi Kayısı mı?’ sorusunu sorarım bazen. Gençlerin çoğu bu soruya gülüyor ve genelde ‘Kayısı yerdi hocam!’ diye cevap veriyorlar. Çok az çıkmakla beraber, bazı öğrenciler ‘Hurma getirtirdi’ diyor. Onlara ben cevap vermiyorum. ‘Kayısı yerdi’ cevabını veren öğrencilere dönüp, ‘Neden Hurma değil kayısı dediniz?’ diye soruyorum. ‘Peygamberimiz, yaşadığı bölgede ne varsa onu yer’ diye cevap veriyorlar.

Bazen ‘Peygamberimiz Mekke ve Medine’de değil de kutuplarda yaşasaydı, sarık ve cübbe mi giyerdi Eskimo kıyafeti mi giyerdi?’ diye soruyorum. Birinci sorudan sonra bu soruyu sorunca genelde ‘Eskimo kıyafeti giyerdi!’ cevabını alıyorum. Ancak bir keresinde öyle bir cevap aldım ki, çocuklarımızın bilinçaltını nasıl dondurduğumuzu görmeme sebep oldu. Elini kaldıran bir genç ‘Peygamberimiz kutuplarda yaşasaydı, sarık ve cübbenin üzerine Eskimo kıyafeti giyerdi’ dedi.

İslam ve Çocuk Kitapları 
‘Din Eğitiminde çağı yakalamak’ konulu bir panelde, benden önce konuşma yapan ve çocuklar için hazırladığımız dini kitapları inceleyen bir panelist, önemli tespitlerini paylaşmıştı. 1980’li yıllardan bu yana, çocuklar için hazırladığımız dini kitaplarda yaptığımız hataların çocuklara yansımasını tespit etmişti. Çizdiğimiz insan figürlerinde, hep boydan fistan giyen veya sarıklı cübbeli Baba figürleri kullandığımızdan bahsetti. Çocuklarımıza bu kitapları alıp okuttuk. Kitaplarda gördüğü babanın kıyafeti ile evinde ki babasının veya sokakta, camide gördüğü Müslümanların kıyafetleri farklıydı. Çocukların kafasında ‘Hangisi Müslüman kıyafeti?’ sorusu hep kaldı. Çocukların bilinçaltına Müslüman karakteri değil, Müslüman kıyafeti (!) yerleşti.

Çok daha büyük bir hatamızı tespit etmişti konuşmacı. Afrika ülkelerine dini kitaplar gönderirken, elimizde ki kitapların çevirisini yaptırıp gönderdik sürekli. Resimler aynı kaldı, sadece dil değişti. Fakat Afrika ülkelerinde yaşayan çocuklar için ‘Beyaz tenli adam’, hep kötü ve kendilerine eziyet eden adamdı. Siyah tenli çocuklar, dedelerini öldüren, kendilerini aç bırakan beyaz tenli adamları sevmiyordu. Biz, dini anlatma ve sevdirme adına, bölgesel farklılıkları bile düşünmeden, çocuklara iyilik yapalım derken kötülük yaptık.

Peygamberimizin kıyafetini konuşmaktan karakterini konuşmaya zaman ayırmadığımız sürece bu ve benzeri hataları yapmaya devam ederiz.

Medine’de Müslüman Pazarı
Peygamber Efendimiz Medine’ye Hicret edince iki şey yaptı hemen. Müslümanların toplanacağı bir mescit inşa etti. Mescit inşasını hep konuşuyoruz ama bir o kadar önemli olan ‘Müslüman pazarı’nı pek konuşmuyoruz. O dönemde Medine ticaretine Yahudi tüccarlar hakim idi. Medine’de ticaretle uğraşan Yahudi tüccarların kıyafetleri ile Medine’ye Hicret eden Müslümanların kıyafetleri arasında da bir fark yoktu. Aralarında ki tek fark ticaret ahlaklarıydı.

Kuran ahlakıyla yaşayan ve Peygamber Efendimizin nasihatleri doğrultusunda ticaret yapmaya başlayan Müslüman tacirler, yalan söylemeyen, müşteri kandırmayan esnaf olduğundan, Yahudilerin işleri azalıyor, Müslüman tacirlerin işleri her geçen gün daha iyiye gidiyordu. Medine Yahudilerinin, ilk başlarda bir şey dememelerine rağmen, zamanla Müslümanlara düşman olmalarının ve ihanet etmelerinin sebebi de buydu.

Yani Peygamber Efendimiz, Müslümanların kıyafetlerini değil, karakterlerini düzeltiyordu.

Önce Karakter
Benim kimsenin kıyafeti ile uğraşmak gibi bir derdim yok. Benim annem çarşaf giyer, babam evde namaz kılarken cübbe giymeyi sever. ‘İftarda Hurma yemeyin, sakın hiç kimse sarık ve cübbe giymesin!’ demiyorum ben bu yazımda. İftarda, helal dairesinde olduktan sonra, ister hurma ister kayısı yiyin. Kıyafet konusunda, tesettür ölçüsüne riayet ettikten sonra, ister sarık cübbe giyinin ister takım elbise ile dolaşın. Benim tek derdim Peygamber Efendimizi çağa taşımaktır. Hurma ve sarık cübbe tüccarlarına karşı, gençleri uyarmak için yazıyorum bunları. Kafasının dışıyla ilgilendiği kadar içiyle ilgilenmeyen bir Müslüman, Kuran’ın mesajını da Peygamberimizin sünnetini de çağa taşıyamaz.

Kibrit çöpünü gözünüze fazla yaklaştırırsanız, karşınızda ki ormanı göremezsiniz. Sarık cübbeyi gözünüze sokanların, neyi ve neleri görmenize engel olduklarını hiç düşündünüz mü?

Peygamberimizin kıyafetini (!) çağa taşıyarak İslam’a hizmet edeceğini sananlar, Peygamberimizin karakterini unutmanın, ahlakını örnek almamanın bedelini çok ağır ödüyor ve ödetiyor ümmete.

 

Sait ÇAMLICA

Eğitimci – Yazar

Kaynak Kitap

Peygamberimizi Çağa Taşımak

Online Sipariş:
Bu yazının alıntılandığı kitabı aşağıdaki sitelerden satın alabilirsiniz.