“Abdülmüttalib’in yetimi” diye biliniyordu. Babasını hiç görmemiş, annesini küçük yaşta kaybetmiş bir çocuk, Abdullah oğlu Muhammed. Etrafınızda hem yetim hem öksüz çocuklar varsa, dikkatli bakın onlara. Genelde içe kapanık olurlar. Belki de sessiz sakin bir çocukluk geçirmesi bundandır hem yetim hem öksüz Abdullah oğlu Muhammed’in. Öksüz, yaslanacak göğsü olmayan “göğüssüz” kelimesinden veya bağ-ip anlamına gelen “ök” kelimesinden türetilmiştir. Yetim kelimesi Arapça yet’m (tek başına, eşsiz) sözcüğünden gelir. Hem annesi hem babası olmayana da “öksüz” denir.
Genç yaşta çobanlık yaparak tefekkür etme imkânı buldu. Ticaret kervanlarıyla yolculuklar yaparken farklı tecrübeler edindi. Mekke’nin zengin ve dul bir kadınıyla evlendi sonra. Zengin ve asil bir kadın olan Hz. Hatice, O’nun ahlâkına ve dürüstlüğüne âşık oldu. Sadece Hz. Hatice değil, Mekke halkı içerisinde, O’nu tanıyıp sevmeyen yoktu. Muhammed-ül Emin denilmesi boşuna değildi.
Mekke müşriklerinin hepsi seviyor ve değer veriyordu kendisine. Hz. Hatice ile evliliğini kıskananlar dışında, peygamberlik görevine başlayıncaya kadar, kendisine düşman olan, kendisini sevmeyen yoktu.
Vahiy Dokundu Hayatına…
Sonra ne olduysa, düşman oldular aynı kişiye. Abdullah oğlu Muhammed, Hz. Muhammed Mustafa (sav) olduktan sonra, hangi huyu değişmişti ki, O’nu sevenler, O’na saygı duyanlar O’na düşman olmaya başladılar? Kırk yaşına kadar ’emin’ sıfatı ile tanıdıkları kişiye, vahiy dokunduktan sonra neden “mecnun, yalancı” demeye başladılar? Vahiyden önce iyi birisi iken, vahiyden sonra kötü biri mi oldu? Vahiyden önce yalan söylemeyen dürüst bir insanken, vahiyden sonra yalan söylemeye mi başladı? Vahiyden önce ahlâklı iken vahiyden sonra ahlâksız olmadı ki!
Hâşâ! O Vahiyden önce nasıl iyi bir insan ise, vahiyden sonra da iyi bir insan olarak hayatına devam etti. Mekke müşriklerini kızdıran şey neydi o zaman?
Kalk ve Uyar!
İşte günümüz Müslümanlarının en çok ihmal ettiği şeylerden birisi, yukarda sorduğumuz soruların cevaplarıdır. Peygamberimiz iyi olmaya devam ederken, vahiyden sonra kırk yıldır yapmadığı bir şeyi yapmaya başladı. İyi olmak yetmez, iyiliği yaymak zorundaydı. Kötü olmamak yetmez, kötülükleri engellemek için çalışmak ve milleti uyarmak, uyandırmak zorundaydı.
Müşrikler, “suya sabuna dokunmayan” iyi insanlardan şikayetçi değildi. Suya sabuna dokunmaya başlayanların, müşrik zihniyetinin pisliklerini temizlemeye başlayacağını biliyorlardı. Peygamberimiz “Kalk ve Uyar!” emrini alınca “suya sabuna dokunması” gerektiğini anladı. Emir öyleydi. Suya sabuna dokunulacak, pislikler temizlenecekti.
Abdulmuttalib’in yetimi, Abdullah’ın oğlu Muhammed’e vahiy dokununca, ayağa kalktı. İyiliği yaymak kötülükleri azaltmak için çalışmaya başladı. “Bana ne toplumun problemlerinden, yaralarından” demedi. Problem varsa çözüm, yara varsa merhem bulmak zorundaydı.
Vahiy hayatına dokununcaya kadar iyi bir insan olan Peygamber Efendimiz, artık iyiliği yaymak ve çoğaltmak için çalışmaya başlamıştı.
Vahiy hayatına dokununcaya kadar ahlâklı olan ve ahlâksızlıklara bulaşmamış olan Peygamber Efendimiz, vahiy hayatına dokunduktan sonra ahlâkı yaymak, ahlâksızlıkları azaltmak için çalışmaya başlamıştı.
Vahiy hayatına dokununcaya kadar hiç kimseye zulmetmemiş olan Peygamber Efendimiz, vahiy hayatına dokunduktan sonra zalimlerin zulümlerine de engel olmaya başlamıştı.
Vahiy hayatına dokununcaya kadar, elindeki güzel kokuyu koklayan Peygamber Efendimiz, artık kokuyu başkalarına koklatmaya başlamıştı. Kokuyu koklamak yetmez, kokuyu yaymak gerek. Emir öyle…
İlk inen sûreler arasında olan Müzemmil ve Müddesir surelerinin ana mesajı budur. Yükü yükleneceksin ve güzellikleri yaymak için çalışacaksın. Kalkacaksın ve yürüyeceksin. Engeller karşısında Allah (c.c.)’a sığınacaksın. Allah (c.c.) seni yalnız bırakmaz. “Millet ne der” diye değil, “Allah (c.c.) ne der?” diye düşünecek ve öyle hareket edeceksin. Tepkilerden değil, Allah (c.c.)’tan korkacaksın. Susmanın, pasif kalmanın da zulme ortak olmak anlamına geldiğini aklından çıkartmayacaksın.
Vahiy Sizin Hayatınıza Ne Zaman Dokunacak?
Vahiy hayatınıza dokunmuşsa boş duramazsınız. Ayağa kalkmak zorundasınız. Üzerinizdeki rehavet örtüsünü kaldırıp atmalı, iyilikleri çoğaltmak ve kötülükleri azaltmak için çalışmak zorundasınız. “Bugün Allah (c.c.) için ne yaptın?” sözünü kendimize rehber edinmek zorundayız. Gençlik yıllarımızda yaptığımız mücadeleleri anlatarak kendimizi kandırmanın bir anlamı yok. Dün ne yaptığımız değil, bugün ne yaptığımız hatta ölüm bize gelinceye kadar neler yapacağımız önemlidir.
Hayatına vahiy dokunan Müslüman, boş duramaz.
Hayatına vahiy dokunan Müslüman, “Neme lazımcı!” olamaz.
Hayatına vahiy dokunan Müslüman, suya sabuna dokunmak zorundadır.
Hayatına vahiy dokunan Müslüman, “Dünyanın çivisi çıkmış” dememeli. O çiviyi yerine çakmakla görevli olduğunu bilmelidir.
Hayatına vahiy dokunan Müslüman, yeryüzünün imarından sorumlu “halife” olduğunu bilmelidir.
Hayatına vahiy dokunan Müslüman, elindeki güzel kokuyu başkalarına da koklatmak için uğraşmalıdır.
Hayatına vahiy dokunan Müslüman, elindeki bilgiyi paylaşmalı, yanlış bilgileri düzeltmek için çabalamalıdır.
Vahyin Sesi
Bir Alman Filozof “Müziğin sesiyle dans etmeye başlayanlara, kulakları sağır olanlar deli derler” diyor. Sadece bizim peygamberimize değil, tüm peygamberlere deli (mecnun) denmiş olması tesadüf değildir.
Peygamber Efendimizi ayağa kaldıran vahyin sesiydi. Vahiy ile muhatap olunca, hakikatin sesini duymaya başlayınca, yerinde duramadı, duramazdı. Hakikatin sesini menfaatleriyle örtenler (kâfir), yerinde durmayan, duramayan peygamberimize deli (mecnun) dediler.
Vahyin sesini duymaya başlayanlar, yerlerinde duramazlar.
Duyuyor musunuz?
Öyleyse, kalkın ve uyarın!
Sait ÇAMLICA
Eğitimci – Yazar