Bir okul müdürünün “Kanı bozuk, işe yaramayacak öğrenciler testlerle tespit edilsin ve doğmadan yok edilsin!” anlamındaki sözleri medya ya yansıdı. Bir eğitimcinin, hem de otuz yıldır eğitimin içinde olan bir eğitim yöneticisinin, ağzından bunları duymak, herkes kadar beni de üzdü. Ne yalan söyleyeyim, üzülmüş olsam da şaşırmadım.
Kameralar karşısında ve eline mikrofon alarak bu kadar ağır bir cümle kuran pek çıkmasa bile, masa başı muhabbetle-rinde, bu ve benzeri bakış açılarını dillendiren bazı eğitimciler (!) var maalesef.
Bu bakış açısına sahip olan birisinin, aklından zoru yoksa, eğitimden hiç anlamayan bir eğitimci (!) olduğu şüphe götürmez. İnsanı ve eğitimi anlamamış olmasına rağmen, otuz yıl bu mesleği icra etmiş olması da ayrı bir problem.
Hayvanların bile, işin uzmanları tarafından sabırla eğitilebildiği bir dünyada, hastalıklı hayvanları itlaf eder gibi, insan itlafından bahsedilmesi, tarihe gömülmüş Hitler kafasına sahip birisinin ağzından çıkmıyorsa, cehaletin diliyle söylenebilir ancak.
Ayılar Bile Eğitilebiliyor!
Eğitim, davranış kazandırmaktır. Her iş için geçerli olan, ehil olma kuralı, eğitim için de geçerlidir. Ehil olmadan, direksiyona bile geçemezsiniz. İlk öğretmenliğe başladığım yıllarda ajandama kaydettiğim, ayıların eğitimine dair bir notumu, insan/çocuk itlafından bahsedenlerin mutlaka okuması gerekiyor.
Eskiden Los Angeles yakınlarında “Japon Hayvanat Bahçesi” denilen bir park varmış. Bu parkın görevlilerinden, hayvan psikoloğu Dr. Leon Smith, Japonya’nın Hokkaido adasından gelmiş vahşi ayılara basketbol oynamayı öğretirmiş.
Vahşi ayılar, adadan geldiklerinde doğal olarak basketbol hakkında fazla bir şey bilmezler (!) Dr. Smith, yine de ayılara bazı anne babaların yaptığı gibi ne bağırır ne nutuk çeker ne de onları dövermiş. Ne mi yapmış? Pozitif Ödüllendirme sistemini esas alarak çalışmış.
Yöntemi şöyleymiş: Ayının kafesin içindeki basket potasına doğru yaptığı en küçük hareket bile ufak bir parça etle ödüllendiriliyordu. Ama kafesin diğer tarafına doğru giderse ne ödül ne de ceza veriliyordu.
Dr. Smith, bu sistemi ayılar basketbol potasının yanına gelene kadar her gün sürdürdü. Daha sonraki etaplardaysa ayıları topu yerden aldıklarında, potaya götürdüklerinde ve basket attıklarında ödüllendirdi. Anlaşılacağı gibi bu gelişmelerin hiçbiri tek bir derste gerçekleşmedi. Ama eğitimleri tamamlandıktan sonra Dr. Smith ne zaman kafesinin içine bir top atsa ayıların biri koşup topu yakaladı ve potaya attı.
İşin ehli, ayılara bile basket attırabilirken, ehil olmayan kişiler, insan itlafından bahsediyorlar.
Millî Eğitim Bakanlığının Sorumluluğu
Sorunun çözümü adına söylenecek çok şey var aslında. Ancak Millî Eğitim Bakanlığı, Öğretmen yetiştirme, öğretmen atama ve öğretmeni meslekte tutma / ihraç etme konularında, çok ciddî çalışmalar yapmalı.
Gelişmiş ülkelerde, öğretmen olmakta kolay değil öğretmen kalmakta. Çünkü gelişmiş ülkeler öğretmen antlaşmasını dört veya beş yıl yapıyorlar. Bu süre içerisinde gösterdiği performansa göre yeniden antlaşma yapıp yapmayacağına karar veriliyor. Maalesef bizde, diploma ve sınav sonucu, otuz yıl öğretmen kalmak için yeterli sayılıyor.
Öğrencilerle iyi ilişkiler kuramayan, velileri idare etmeyi beceremeyen, insan eğitme ve insanlığı ihya etme konusunda hiçbir becerisi olmayan bir insanın, öğretmen veya idareci olarak mesleğine devam ettirilmesi, Millî Eğitim Bakanlığının en büyük hatalarından birisidir.
“Tıp bu kadar gelişti yüz nakli yapılıyor. Emniyette suçluların kanını alıp gen haritası çıkarsınlar. Çocuk doğduktan sonra analizi yapılsın. Vatana, millete, bu ülkeye zararlıysa yürümeden yok edilsin” diyen okul müdürüne kendi ifade biçimiyle cevap verecek olsam şöyle derdim;
“Tıp bu kadar gelişti yüz nakli yapılıyor. Emniyette okul yöneticisi ve eğitimcilerin kanını alıp gen haritası çıkarsınlar. Göreve başladıktan sonra analizi yapılsın. Okula, öğrenciye faydası yoksa, bu ülkenin geleceği olan çocuklarına faydası olmuyorsa, meslekle ilişkisi tamamen kesilsin.”
Eğitim, itlaf kafasıyla değil, ihya kafasıyla yapılır.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar