Makam Sarhoşluğu

Sarhoşluk denilince herkesin aklına içki ile sarhoş olan insanlar gelir. Sarhoş tarifi yapılırken alkollü içki ya da keyif verici bir madde kullanarak kendini bilmeyecek duruma gelmiş kişi diye yazar sözlükler. Bir kelimenin anlamına sözlüklerden bakarsanız, baktığınız kelimenin yan anlamlarını bazen de mecaz anlamlarını da görürsünüz. Bu yazımın konusu sarhoş kelimesinin mecaz anlamı olan hoşa giden bir şey nedeniyle kendinden geçmiş olmaktır.

Bir yaz tatilinde kendi köyümüze gitmiştik. Köyde olduğumuz günlerde bir cenaze dolayısıyla mezarlığa da gitmiştim. O akşam köyümüzden birkaç dost ile semaver başında çay içerken, köyde bulunan birkaç dönüm arazi yüzünden birbirlerine düşen kardeşlerden ve akrabalardan bahsedildi. Tüm hayati köyde geçmiş olan bir arkadaş şöyle demişti; ‘Bugün mezarlıkta defin yaparken birçok mezar taşının yanından geçtik. O mezarlarda yatan insanların bir kısmının birçok miras kavgasına şahit oldum ben. Köylülerimizin çoğu o mezarların arasında dolanırken benim bildiklerimi bildikleri için aynı şeyleri düşünüyorlar. Ama insanoğlu o kadar unutkan ki, mezarlıktan çıkıp köyünün içine dönünce aynı kavgaları yapmaya devam ediyor’

‘Ölülerin pişman olduğu şeyler için diriler birbirini yiyor’ derler. Aynı sözün başka bir versiyonu da şöyledir; ‘Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini yiyor’

Koltuk Aşkı

Bu yazının konusu ölüm değil, makam ve makam sarhoşluğudur. Ancak öyle şeylere şahit olduk ki, makamlarını kaybeden insanlar ölmüşten beter hale geldiklerini gördük. Bazılarının da makam sahibi olmak için kardeşlerini nasıl sattıklarına şahit olduk. Öyle şeylere şahit oldum ki, not defterime yazdığım makam sarhoşluğu başlığının altına birçok örnek yazmak zorunda kaldım.

Şarabın sarhoş ettiği insanlar genelde ertesi sabah ayılıyorlar. Ancak makam sarhoşları makamdan indiği, alındığı halde ayılamıyorlar. Yeniden aynı makama veya başka bir makama gelebilmek için yıllarca sarhoş dolaşıyorlar. 20-30 yıl önce milletvekili veya belediye başkanlığı yapmış bazı kişiler nerdeyse her seçimde yeniden aday adayı oluyorlar. Bu nasıl bir sarhoşluk ki, aradan yıllar geçse bile kendilerine gelemiyorlar.

Eski bir milletvekili yeniden aday adayı olunca çevresindekiler, daha önce vekillik yaptığı için yeniden aday adayı olmasını doğru bulmadıklarını söylemişler. Eski vekil ‘Ben istemesem bile eşim ısrar ediyor’ demiş. Bu örneği dinleyince, makam koltuğunun sadece o koltukta oturan kişiyi değil, o kişinin ailesini de sarhoş ettiğini anladım. Milletvekilinin veya belediye başkanının eşi olarak gördüğü ilgi ve iltifatlar bitince kendini kaybedip sarhoş oluyor. Tekrar o günlere dönebilme hayalinden yıllar sonra bile vazgeçemiyor.

Şarabın sarhoşluğu ile saçmalayanlar, alkolün etkisi geçince kendine geliyor. Sarhoşluğun etkisiyle yaptıklarından, söylediklerinden utanıyor, çevresindekilerden özür diliyor. Makam sarhoşları makama gelmek için saçmalıyor, makama gelince kendinden geçiyor, makamdan alınınca da kendine gelemiyor. Yaptıklarından ve söylediklerinden utanmadığı gibi kimseden özür de dilemiyor.

Milli Eğitim Bakanlığında Daire Başkanlığı görevinden alınan bir yönetici, görevden alındığı kendisine tebliğ edilince, odasında bayılmış. Çalışanlar hemen yanına koşmuş. Kolonya tutulmuş, su içirilmiş, kravata gevşetilmiş ama adam kendine gelememiş. Tam ‘ambulans çağıralım’ denilince, yerde yatan dair başkanı hemen gözlerini açmış ‘Ambulans çağırmayın. Beni tekrar bu göreve aldırın yeter’ demiş. Makam kaybetmek insanı bayıltıyor, yeniden makama gelme umuduyla ayılıyor demek ki!

Havan Kime?

Koltuğa gelmek, koltukta kalmak için sarhoş olanlar kadar koltukta oturuken sarhoş olanlar da var. Vatan, millet, Sakarya nutukları atacaksın, dünya fani makamlar geçici diye konuşacaksın, koltuğa oturunca havandan geçilmeyecek. Yürüyüşü değişenler, makam aracı hastaları, yemek beğenmeyenler, en yakın arkadaşlarına üstten bakanlar gibi birçok örnek verilebilir. Geçici olarak oturduğu makam koltuğunda ki havası yüzünden kalıcı hiç dostu kalmayanlar bile var. Çünü eski dostları sürekli makama geldikten sonraki hallerinden dolayı bir daha eskisi olmuyor kendisiyle. Makamda olduğu dönemde kendisine saygı gösteren, saygı göstermek zorunda kalan insanlar ise makamdan inince adamın yüzüne bakmıyorlar.

Üç dönem (15 yıl) belediye başkanlığı yapmış birisini hem başkanlığı hem başkanlık sonrası dönem gören herkes o insana acıyarak veya alay ederek bakıyorlar. Etrafında korumalarla caddelerin tozunu attıran başkan tek başına aynı caddede yürüken alay konusu oluyor. Makamda olduğu yıllarda attığı havanın bedelini kalan tüm hayatı boyunca ödemek zorunda kalanlar var.

Hani Dünya Faniydi?

Aliya İzzetbegoviç ‘Hayvan, aç ve hayatı tehdit altında olduğu zamanlarda tehlikelidir. İnsan ise tok ve güçlü olduğu zaman tehlikelidir’ diyor. Bugünleri yaşamış olsa makama gelen insanın değişimine ve şımarmasına dair de pek çok şey söylerdi belki de.

Geçici olarak (5 yıl) oturduğu bir koltuk insanı bu kadar değiştirmemeli. Özellikle dindar olduğunu iddia eden insanın makamla değişimi daha itici oluyor. Peygamberimizin Mekke’ye girerken gösterdiği tevazu hikayelerini dinleyerek büyümüş bir insan, bazen sadece birkaç yıl kalacağı bir makam için, kalan ömrünü neden perişan eder?

Hani dünya faniydi? Öyle pozlara bürünenler var ki, sanki İstanbul’u fethetmiş sanırsınız. Bir müdürlük, genel müdürlük makamında birkaç yıl daha oturabilmek için feda ettiği şeyler, belki de kırk yılda biriktirdiği şeylerdir. Haysiyet ve şeref gibi…

Belediye başkanı seçilince kendisinden önceki başkanın kullandığı makam odasını gülsuyu ile yıkatan başkan biliyorum. Eski başkan makamı kirletmiş, kendisi temizlemeye gelmiş! Şimdiki halini tahmin edersiniz.

Kendisinden önceki belediye başkanının yaptığı bir hizmeti çürümeye bırakanlar var. Kendi döneminde yapılan bir eser bilinsin diye kendinden önce yapılan eserleri çürümeye bırakacak kadar egoist ve hain olanları biliyorum. Egoist diyorum çünkü kendini öne çıkartmaya çalışıyor. Hain diyorum çünkü milletin parasıyla millet için yapılmış olan bir hizmetin israf edilip çürümesine sebep oluyor.

‘Benim yaptım park bilinsin! Ben yaptım!’ demenin psikolojide birçok farklı tarifi var. ‘Ben yaptım!’ cümlesini kuran kişi, kendi cebinden ve maaşından ödemiş gibi konuşmaktan utanmalı. Belediye başkanından Cumhurbaşkanına kadar hiçbir siyasetçi, ülkesine yaptığı bir yatırımı kendi cebinden ödemiyor. Milletin parasıyla millete hizmet ediliyor.

Belediye başkanlığı döneminde ilçesinde yapılan spor salonuna kendi adını yazdıran belediye başkanları var. Her yerde kendi adı yazılı olsun istiyor. İstanbul Ümraniye’de tüm çöp toplama araçlarının üzerinde belediye başkanının adı yazıyordu bir ara. 15 yıl belediye başkanlığı yapmış olan Hasan Can her yere adını yazdırmasıyla biliniyordu. Okul bahçelerine yaptırdığı basket potalarında bile ismi yazılıydı. Hangi görgüsüzlük veya sonradan görme seviyesi ile anlatılır bu durum bilmiyorum. Mahalle aralarında çöp arabalarını gören çocuklar ‘Hasan Can geliyor, kenara çekilin!’ esprisi yapıyordu.

Recep Yazıcıoğlu ve Abdurrahim Karakoç

Rahmetli Recep Yazıcıoğlu’nun ilk Valilik yaptığı yerdir memleketim Tokat. Hem Valilik dönemlerinde yaptıklar hem bürokrasiye dair eleştirileri halen konuşuluyor. ‘Makama oturdum bir vatandaş görüşmek istedi. İçeri aldılar baktım yakasında bir kart ‘ziyaretçi’ yazıyor. Burası müze mi, ban tarihi eser miyim?’ gibi söz ve tespitleri sosyal medyada çok ilgi görüyor. Makam sahiplerinin Mercedes marka arabayla gezme hevesleriyle dalga geçtiği bir konuşmasında ‘Bakanlar mercedesle gezecek tabi. Kuran’da ayet var!’ cümlelerini kullanıyor. Siyaseti defter dürme, müdür atama gibi işler için kullanan insanlara dair yaptığı eleştiriler, güncelliğini korumaya devam ediyor.

Vatandaşa hizmet etmek için maaş alan fakat vatandaşa hor bakan memurlar için rahmetli Abdurrahim Karakoç’un çok güzel bir şiiri vardı. İsyanlı Sükut adlı şiiri, vatandaşa tepeden bakan tüm yöneticilere ithaf olunur.

Gitmişti makama arz-ı hâl için
‘Bey’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim..
‘Şey’ dedi, yutkundu, eğdi başını.

Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı…
Bir baktı konağa alttan yukarı
‘Vay’ dedi, yutkundu, eğdi başını.

Çekti ayakları kahveye vardı
Açtı tabakasın, sigara sardı
Daldı.. neden sonra garsonu gördü
‘Çay’ dedi, yutkundu, eğdi başını.

İçmedi, masada unuttu çayı
Kalktı ki garsona vere parayı
Uzattı çakmağı ve sigarayı
‘Say’ dedi, yutkundu, eğdi başını.

Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş
Sandım can evime döktüler ateş
Sordum: ‘memleketin neresi gardaş? ‘
‘Köy’ dedi, yutkundu, eğdi başını.

Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden
Ağzına küfürler doldu zehirden
Salladı dilini.. vazgeçti birden,
‘Oyyy’ dedi, yutkundu, eğdi başını.