Makamlara gelen dindar insanların makam imtihanını kaybettiğine dair konuşmaların yapıldığı her ortamda, başka bir acı gerçeğe dikkat çekmeye çalışıyorum. “Bu dindar insanların dindar eşleri ve kızları neden hiç konuşulmaz?” sorusunu hatırlatıyorum. Haksız mıyım?
İş hayatına imamlık yaparak başlamış, gençlik yılları Milli Gençlik Vakfı ve Refah Partisinde Adil Düzen sohbetleriyle geçmiş, Ak Parti döneminde belediye başkanı olmuş birçok insan var Türkiye’de. Bunların bir kısmını tanıyorum. İstisnaları olmakla beraber birçoğu geldikleri makamları zenginleşmek için kullandılar. Aldıkları rüşvetin adını ihale komisyonu olarak adlandırmış olsalar bile, herkes kimin ne yaptığını biliyor. Bir zamanlar çok kullanılan “Mücahitler müteahhit oldu” eleştirisi yapılırken, müteahhit olan o eski mücahitlerin, mücahide olan eşleri neden hiç konuşulmadı?
Pahalı Hediyeler!
Somutlaştırarak devam edeyim konuya. İş hayatına imamlık ile başlamış veya gençlik yıllarında kul hakkı, devlet malı gibi konuların anlatıldığı dindar gruplar içerisinde geçirmiş bir erkeği düşünün. Orta yaşlarında belediye başkanlığı veya daire başkanlığı gibi bir makama geliyor bu erkek. Bu kişinin aldığı maaş miktarı bellidir zaten. Oturduğu makam için devletin belirlediği maaşı ve bazı resmi yollardan aldığı ödenekleri hesabına yatıyor.
Daha birkaç yıl geçmeden, tüm gelirini bile kenara koysa satın alamayacağı pahalılıkta bir ev alıyor kendisine. Eşi için evinin tüm mobilya ve beyaz eşyalarını yeniliyor. Eşine pahalı hediyeler ve mücevherler alıyor. Hatta eşine lüks bir tane de araç hediye ediyor. Makam sahibi kocasının aldığı maaş miktarını bilen bu dindar ablamız, gelen paranın ve pahalı hediyelerin kaynağını hiç sormuyor mu eşine? Büyük ihtimalle tesettürlü olan kadın, belediye başkanı olan kocasının kendisini aldığı hediyelerin helal para ile alınıp alınmadığını merak etmiyor mu? “Bu maaşla bana bu hediyeleri nasıl alabildin bey?” sorusunu soran olmadı mı hiç?
Aynı belediye başkanının veya daire başkanının dindar olan oğlu, daha çok genç yaşta şirket sahibi oluyor. Özel okullarda okurken ödenen ücretlerin, başkanlık maaşıyla ödenemeyeceğini bilmiyor mu? Babasının teşvikiyle kurduğu şirketlerin, babasının yönettiği kurumun ihalelerini almasının caiz olmadığını düşünmüyor mu?
Tıpkı annesi gibi dindar olan kızına da birçok pahalı hediye alıyor başkan. Kızını özel lise ve üniversitelerde okutuyor. Lüks bir araba ile özel üniversitesine gidip geliyor. Babasının aldığı maaşın miktarını da biliyor. “Bana bu lüks hayatı ihale komisyonlarından aldığın rüşvetlerle yaşatıyorsun. Senin yüzünden boğazımdan helal lokma geçmiyor. Ben bu durumdan rahatsız oluyorum. Allah’a bunun hesabını veremem” diyen bir tane bile dindar genç kız var mı?
Ateşin Babası
Böyle bir bakış açısının nereden aklıma geldiğini merak edenler için hemen söyleyeyim. Namaz sureleri diye bildiğimiz kısa sureler içerisinde “Tebbet Suresi” vardır. Bu surede Ebu Leheb olarak bilinen Peygamberimizin öz amcasından bahsedilir. Ebu Leheb, ateşin babası demektir. Bu lakabın kendisine, öfkelendiği zaman yüzü çok kızardığı için babası tarafından verildiğine dair bir rivayet vardır. Ancak daha çok, Peygamberimize ettiği eziyetlerden dolayı, cehennemin ateşinin babası olarak verildiğine inanılır. Özetle “ateşin babası” demektir Ebu Leheb.
Kurusun, kahrolsun anlamına gelir tebbet. Diyanet İşleri Başkanlığının mealinde şöyle çevrilmiştir Tebbet suresi:
Ebû Leheb’in elleri kurusun. Zaten kurudu. (1) Ona ne malı fayda verdi, ne de kazandığı. (2) O, bir alevli ateşe girecektir, (3) Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu halde sırtında odun taşıyarak karısı da (o ateşe girecektir)
Cehennemine Odun Taşıyan Kadın!
Tebbet suresinin son sözleri dikkatiniz çekti mi? Yıllar önce dikkatimi çekmişti buradaki eşe olan vurgu. Alevli ateşe gireceği söylenen ayetten hemen sonra Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu halde sırtında odun taşıyarak karısı da (o ateşe girecektir) deniliyor. Ebu Leheb’in yaptığı yanlışlara susan hatta destek olan eşinin de, kendisi gibi suçlu olduğundan ve cezalandıracağından bahsediyor Kuran. Makam sahibi olan kocasının yanlışlarına susan veya menfaati için bu yanlışlara destek olan tüm kadınları uyarıyor bu sure.
Dindar ve beş vakit namaz kılan, hatta namazlarında neredeyse her gün bu sureyi okuyan kadınlar, kocalarının hatalarına destek vermenin yanlış olduğunu bilmiyor mu? Susmanın, ateşe odun taşımak anlamına geldiği akıllarına gelmiyor mu? Ebu Leheb’in eşinin başına gelenlerin kendi başlarına da geleceğini anlamıyorlar mı? Makamın ve zenginliğin sarhoşluğuna kapıldıklarını biliyorum. Tıpkı Ebu Leheb’in eşi gibi, kocalarının sosyal statüsü sayesinden zengin, lüks ve rahat bir hayat yaşamanın keyfine kendilerini kaptırdıklarının farkında değiller mi?
Firavun’un Karısı
Kuran’da eşiyle birlikte cezalandırılan kadın hikâyesinden bahsedildiği gibi, birde eşine rağmen ödüllendirilen kadınlardan da bahsedilir. Elinde ki güç ve imkânları kendi menfaatine kullanan, makamını korumak için topluma yalanlar söyleyen yönetici eşlerinden bahsediyor Kuran. Güç ve makam sahibi adamla evli olduğu halde, hakikate boyun eğmeyi kocasına boyun eğmeye tercih eden kadınlardan övgüyle bahsediyor Kuran. Cennette bir ev sahibi olmayı, dünyada villa sahibi olmaya tercih eden Firavun’un karısından bahsediyor Kuran. Tahrim suresinin 11. ayetinin meali şöyle:
Allah, iman edenlere ise, Firavun’un karısını örnek gösterdi. Hani o, “Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap. Beni Firavun’dan ve onun yaptığı işlerden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!” demişti. (Tahrim 11)
Aldığı maaş ile edindiği servet arasında uçurum olan yöneticilerin eşlerine, şu soruyu sormak gerekiyor: Ebu Leheb’in karısı olmayı mı tercih ederdiniz, Firavun’un karısı olmayı mı? Bu soruyu sorarken, birçoğunun “üzümü yerim bağını sormam” karakterine büründüğünü biliyorum. Saçının telini göstermeme hassasiyeti olduğu halde, haram lokma yememe hassasiyeti olmayan tiplerin, çoğunlukta olduğunun da farkındayım. Amacım sadece buna dikkat çekmek değil. Yeni neslin yetişmesine emek harcayacak olanların, saçın teli sakalın uzunluğundan daha çok, makam ahlakı ve kul hakkı konularına ağırlık versinler diye yazdım bunları.
Ebu Leheb’in karısı yaptıklarının bedelini öderken, Firavun’un karısı yaptıklarının ödülünü aldı. Herkes ektiğini biçer…
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar