Bazı sanatçılar, başkalarına ait şarkı ve türküleri söylerken, ‘Bu şarkıyı bir de benden dinleyin!’ derler. ‘Başkalarından çok dinlediniz. Bir de benim sesimden, benim yorumumu dinleyin’ anlamında derler bunu.
Dünyanın yaşanan birçok acısına, problemine, zorluklarına çözümler dillendiriliyor. Bilim adamları, sosyologlar, psikologlar, pedagoglar, din adamları, siyasetçiler çözüm üstüne çözüm üretiyorlar.
Herkesin çözümünü dinlediniz, okudunuz, denediniz belki. Kur’an’la hayata bakmak cümlesiyle, ‘Sorunların çözümlerine bir de Kur’an ile bakmayı deneyin!’ demek istiyorum.
Sabır!
İşim gereği birçok cezaevinde konferans verdim. Suç işleyip cezaevine düşen insanların en önemli hatalarından birisi de duygularını kontrol edememiş olmalarıdır. Anlık dürtülerle hareket etmenin bedelini yıllarca mahkûm hayatı yaşayarak ödüyorlar.
Öfkesine hâkim olamayan insanlar, anlık öfkenin bedelini çok ağır ödüyorlar. İslam dininin sabra verdiği öneme dair birçok ayet ve hadis var. Demek ki insan eğitiminde, Müslüman karakteri oluştururken sabır meselesine ayrı bir önem vermemiz gerekir. Din eğitiminde sabır yer almadığı müddetçe ‘anlık öfke patlamaları’ toplumda düşmanlıkların artmasına, mahkumların ve mazlumların çoğalmasına sebep olacak.
Dedikodu Dinamiti
Eğitim denilince aklımıza gelmeyen, fakat mutlaka eğitime dahil etmek zorunda olduğumuz konulardan bir tanesi de dedikodu dinamitinin sebep olduğu toplumsal patlamadandır.
Başkasının arkasından konuşmanın, onun etini yemek kadar tiksindirici olduğunu söyleyen Kur’an, dedikodu fitnesine dikkat çekiyor. ‘Sen benim arkamdan şöyle demişsin’ cümlesini duyan insanın utancı ve o sözü taşıyan kişiye karşı nefreti, dedikodunun ne kadar çirkin ve yüz kızartıcı olduğunu gösteriyor.
Dedikodu bir dinamittir. Dostluk, akrabalık, komşuluk ve arkadaşlıkları paramparça ediyor.
İnşirah Suresi Rahatlatır mı?
‘Stres’ birçok hastalığın tetikleyicisi ve asrın belası olarak tanımlanıyor. Hayatın sıkıntıları karşısında Müslümanca bir duruş kazanamayanlar, hayatın sıkıntıları karşısında bunalıma giriyor. ‘Stresli İman’ adını verdiğim kitap çalışmamı bu konuya ayırdım. Hayatın zorlukları karşısında Allah’a sığınarak ‘imtihan’ dünyasında sınavı kazanabileceğimizi anlamak zorundayız.
Batı medeniyeti, maddi imkanların insanı mutlu edeceğine inanmış olmanın bedelini çok ağır ödüyor. Bir batılının veya ateistin, hayatın sıkıntıları karşısında bunalıma girip hayata küsmesini ve sakinleştirici ilaçlara bağımlı yaşamak zorunda kalmasını anlarım. Ancak bir Müslüman, Kur’an’la hayata bakmak zorunda. ‘İmtihan dünyası’ gerçeğini anlamak zorundadır. Müslüman zorluklar karşısında ilaca değil imanına sığınmalı. Psikologdan değil Allah’tan yardım istemeli.
Kur’an ve Çocuk Eğitimi
Kur’an Müslüman’ı eğiten, eğitmek zorunda olan bir kitaptır. Allah ile yürüyen insan anlamında kullanılabilecek olan Müslüman kavramı, aile ve eğitim gibi kavramlarımızın içini de Kur’an’ın gösterdiği şekilde doldurmak zorunda olduğumuz anlamına gelir.
Çocuk ve iletişim konusunda Kur’an’ın bize öğrettiği en önemli şey, tatlı dil ile hitap etmektir. Oğulcuğum anlamında çevrilen ‘ya büneyye’ ifadesi bunun en önemli delillerinden bir tanesidir.
Maalesef, Müslüman olduğu halde, evlatlarına sevgisini göstermeyen, o kadar çok Anadolu insanı var ki. Anne babası tarafından sevgisi doyurulmayan çocukların yaşadıkları ve ailelerine yaşattıkları problemler, bir değil birkaç kitap konusu olur.
Kur’an’la Aile ve Boşanmaya Bakış
Boşanmak denilince, “Allah’ın hoşlanmadığı halde izin verdiği tek şey” diye cevap vermeyi seviyoruz. Elbette boşanmak iyi bir şey değildir. Aileyi ve ailenin meyvesi olan çocukları korumak için yuvayı ayakta tutma gayreti içerisinde olmak gerekiyor.
Allah kullarına evlilik yürütme adına sabrı tavsiye ettikten sonra boşanmaya izin veriyor. Şayet Allah boşanmaya izin vermeyecek olsaydı, boşanmanın adabını anlatan ayetleri indirmezdi. Demek ki, Allah hoşlanmasa bile, kulunu çaresiz bırakmamak için izin veriyor boşanmaya.
Talak suresinde ve Nisa suresinde boşanmanın adabı anlatılır adeta. Hani toplumda, “İki medeni insan gibi ayrılın. Ne diye kavga ediyorsunuz? Niçin birbirinize, çocuklarınıza zarar veriyorsunuz?” derler ya, Talak suresi işte tam bunu sağlamanın adabını anlatıyor.
Zor Soru
Örnekleri çoğaltabiliriz. Ben sadece Kur’an okumakla, Kur’an’la hayatı okumak arasındaki farkı göstermeye çalıştım. Kur’an’a, sadece yüzüne okunacak bir kitap muamelesi yapmaya devam edersek, din öğretimi ile dil öğretimi arasındaki farkı anlamayıp, dil öğretmeyi din öğretmek sanmaya devam edersek, evimizde ve elimizdeki Kur’an hayatımızı aydınlatmayacak.
Burada ismini yazmayacağım, fakat ateistliği ile sürekli dindarları taciz etmiş eski bir yazarın, zor bir sorusuyla sizleri düşünmeye davet edeceğim.
Meşhur bir ateist diyor ki;
Ben bu Müslümanları anlamıyorum. Ne zaman dünyada yeni bir icat yapılsa hemen ‘Bu zaten Kur’an’ın işaret ettiği bir şeydi’ diyorlar. Madem Kur’an bu işaretleri veriyor, neden siz bu icatları yapmıyorsunuz? Neden hep batı icat ettikten sonra Kur’an’da bu olaydan bahsedildiğini söylüyorsunuz?
Bu kitabın ilk baskılarından ‘Kur’an Alfabesi mi Ahlâkı mı 1?’ adlı çalışmamın kapağına bir soru yerleştirmiştim. ‘Yaşadığımız yüzyılın bütün yaralarına Kur’an’da merhem yoksa ya Kur’an eksik bir kitap ya da bizim Kur’an’la ilişkimiz yanlış’
Bu cümlem için beni eleştiren, bana sitem eden dostlarım oldu. İyi niyetle yapılan bu eleştirilere saygı duymakla beraber, niyetimin Kur’an’ın bütün yaralara merhem olan tek kitap olduğu gerçeğini vurgulamaktı. Şayet Kur’an yaralarımıza merhem olmuyorsa, Kur’an ile ilişkimizi yeniden gözden geçirmek zorundayız. Yüzünden değil, anlamından okuyup yaşama gayreti içerisinde olmalıyız.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar