Öğrenci ve velileriyle arasının iyi olduğunu bildiğim bir meslektaşımla “veli toplantılarıyla” ilgili konuşuyorduk. “Ben en çok bu toplantıları önemsiyorum” diye başladı. “Veli toplantısını, “öğrenci şikâyet toplantısı” gibi yapan arkadaşlar hem kendilerine hem de öğrencilerine çok zarar veriyorlar. Daha da önemlisi bu toplantılarda iki büyük fırsatı kaçırıyorlar. Birincisi veliler bir araya gelmişken onları eğitmek, ikincisi öğrencinin gönlünü fethetmek için veli ile iş birliği yapmak. Öğrenciyi sürekli velisine şikâyet etmenin hiç kimseye bir faydası yok.”
Böyle bir kanaate nereden vardığını sorduğumda bir hatırasını anlattı.
“Ben lise yılarında çok yaramaz bir öğrenciydim. Tabiî sadece okulda değil, mahallede de, evde de haylazlık yapıyorduk. Bir gün annemle okula gitmek zorunda kaldım. Galiba lise son sınıftayım. Okulun kapısında müdür beyi görünce “Eyvah!” dedim. “Şimdi hapı yuttuk.” Zaten o günlerde annemle de babamla da çok sıkıntılıyız.
Müdür bey, beni annemle görünce, hemen yanımıza damladı. Ben, başıma geleceği bildiğim için, hazırladım kendimi.
Sağ olsun müdürümüz beni yanıltmadı! “Hoş geldiniz!” dedi mi, demedi mi hatırlamıyorum. Hemen anneme döndü, “Ya yenge hanım! Senin bu oğlan çok yaramaz! Napacağız biz bununla?” dedi. Ben annemin bana ters ters bakıp fırça atmasına kendimi hazırlamıştım. Annem, “Doğrudur hocam! Gençtir bunlar. İnşallah zamanla durgunlaşırlar!”” deyince ben şok oldum. Anneme bakakaldım şaşkın şaşkın. Annem beni savunu-yordu. Daha bir gün önce müdür beyin bana söylediklerinden çok daha ağırını söyleyen annem, müdür bey beni eleştirince, beni savunmaya geçmişti.
Veli toplantıları, eğitimin “kalitesini” arttırmak, öğrenciyi biraz daha başarılı yapmak için çok büyük bir fırsattır aslında. Daha da önemlisi, öğrenciyle “iletişim” kurmak için çok önemli bir fırsattır. Ama maalesef öğrencilerimizin büyük bir kısmı veli toplantılarından nefret ediyor. Yaşları büyüdükçe ailelerine veli toplantı gün ve saatini söylememeye çalışıyorlar. Niçin?
Çünkü veli toplantısından sonra evde kıyamet kopuyor genelde. Veli toplantısında çocuğun zayıf notlarını gören ve yaramazlıklarını duyan aileler, çocuklarına tepki gösteriyorlar. Diğer velilerin arasında mahcup olmuş olmaları onları daha da sinirlendiriyor.
Lisede okuyan erkek kardeşimin veli toplantısına katıldığım zaman, mesleğin içinde biri olarak, bunu çok daha iyi gözlemledim. Kardeşim ders çalışmayı pek sevmeyen, genelde lise yıllarında “arkadaş grubu” ile sınıfta yaramazlıklar yapmış, her fırsatta top oynamaya kaçan bir öğrenciydi. Dersleri pekiyi değildi. Zorlayarak ya da baskıyla ona ders çalıştırmak için pek uğraşmadım. Sadece onu ikna etmeye çalıştım. Ders konusunda ikna etmeyi de pek başaramadım.
Kardeşim lise son sınıf öğrencisiyken, toplantısına katıldığım sınıfa sırasıyla öğretmenleri geliyor ve öğrenci ismi sayarak veliye bilgi veriyordu. Ama ne bilgi! Çevremdeki velileri gözlemlerken hem meslektaşlarıma kızdım hem de evlerde kopacak kıyameti gördüm.
“Senin kızının durumu berbat!”
“Senin oğlun hep dersi kaynatıyor! Olmaz ki bu kadar da?”
“Biraz ilgilenin kızınızla!”
“Bu çocuğun durumu hiç iyi değil!”
“Nasıl çocuk yetiştirmişsiniz siz ya?”
Her veliye başka bir şey söylese de sonuçta toplantıdan memnun ayrılan veli pek olmadı. Beni de tanıyan öğretmen; “Ya hocam! Sen de öğretmensin. Sen bari yapma. İlgilen biraz kardeşinle!” deyince “Olur hocam!” dedim sadece.
Eve gidince kardeşime, öğretmenlerine karşı hiçbir şart altında “saygısızlık veya terbiyesizlik” yapmaması gerektiğini, gayri ahlaki bir şikâyet duyarsam üzüleceğimi, derslerinin durumunun iyi olmadığını söyledim. Diğer sınıf arkadaşlarının kendi aileleriyle sıkıntı yaşayacağını da söyledim. Birkaç gün sonra sınıf arkadaşlarının ailelerinden yedikleri fırçaları kardeşimden dinledim. Hatta arkadaşının birisini, babası o gece eve almamıştı.
Başkaları yanında rezil olan, mahcup olan veli, diğer toplantılara katılmak istemiyor. Yıl sonuna doğru katılım sürekli azalıyor.
Evde ailesinden fırça yiyen öğrenci öğretmenlerinden uzaklaşmaya başlıyor. İnsan sevmediği, ya da kızdığı birisinin elinden bal bile yemek istemez.
Velileri eğitmek, bilinçlendirmek varken bu kadar probleme sebep olmanın izahını yapmak çok zor. Velilerle yaptığım her toplantıdan sonra özellikle çocuklara kızmamaları gerektiğini, onları çok sevdiğimizi, biraz daha gayrete getirebilirsek mesafe alabileceğimizi mutlaka söylerim. Bu çocuklar anne ve babalarla birlikte bizim eserimiz. Eserdeki kusurları düzeltmek için ona hakaret etmek, onu zor durumda bırakmak sorunu çözmediği gibi derinleştiriyor da.
Bunları yazdığım veya anlattığım zaman bazı meslektaşlarım bana kızıyorlar. Ancak ben tüm meslektaşlarıma aynı tavsiyede bulunuyorum. Sizin çocuğunuzun öğretmeninin evladınıza nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de başkalarının çocuklarına öyle davranın.
Öğretmenler odasında, diğer meslektaşlarınızın yanında, çocuğunuzun öğretmeni size dönüp “Nasıl bir çocuğunuz var sizin ya! Hep dersleri kaynatıyor” dediği zaman ne hissedersiniz?
Çocuğunuz ne kadar suçlu olursa olsun, başkalarının yanında mahcup olma psikolojisiyle kendinizi ve çocuğunuzu savunmaya çalışırsınız.
Ancak aynı meslektaşınız sizi bir kenara çağırsa ve hiç kimsenin olmadığı bir ortamda size çocuğunuzun yaramazlıkları hakkında bilgi verse hem meslektaşınıza teşekkür eder hem de çocuğunuzu uyarırsınız.
Unutmayalım ki, “Kargaya yavrusu ‘şahin’ gibi görünür”
Unutmayalım ki, “Kirpi yavrusunu ‘pamuğum’ diye sever”
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar