Herkesten öğrenilecek mutlaka bir şeyler vardır. Uzun yıllar kamyon şoförlüğü yapmış olan bir arkadaşım, “Üç tür kafa vardır! Boş kafa, hoş kafa, taş kafa” deyince, benzetmesi çok hoşuma gitti ve hemen ajandama not aldım. Malum, aklın dili kalemdir. Bu tanımlama merkezli gördüklerimi, duyduklarımı yorumlayınca, boş kafa ve taş kafaların çokluğuna üzüldüm.
Boş Kafa, Yanlış Şeye Baş Kaldırır
Ayaklanmak başka şeydir, başkaldırı başka. Kıyamda durmakla, ayakta durmak aynı şey değildir. Ayaklanan ne yaptığını bilmez, bilemez. Ayaklanan kişiyi de kitleyi de kullanmak kolaydır. Boş kafayla ayaklanan kişi ve gruplar, o kadar kör olur ki, boynuna takılmış olan yuları da göremez.
Boş kafaların yapacağı başkaldırı, Nike marka ayakkabıyı İMF heyetine fırlatmaya benzer.
Emekçi olduğunu iddia eder, esnafın camını kırarken esnafın emeğini, ekmeğini düşünmez. Oruç tutmayan birini döven bir dindarın, solcu olanı düşman gören bir milliyetçi gencin, hangi kategoriye girdiğini bilmiyorum.
Vatana ihanet ederken, vatana hizmet ettiğini sanır.
Dinine zarar verirken, Allah rızası kazandığını düşünür.
Okumayan, öğrenmeyen, kendini yetiştirmeyen, kafasını sürekli doldurmayan boş kafalar ayaklanırsa, önce çevresine sonra kendisine zarar verir.
Taş Kafa
Hadi boş kafalar yanlış zamanda, yanlış yöntemle yanlış adım atıyorlar. Kafası boş, adam kullanılmaya müsait… Taş kafalılara ne demeli?
Taş kafanın boş kafadan farkı, kafanın boş olmamasıdır. Kafa dolu, ancak yine de zararlı bir kafa. Genelde taş kafalar, boş kafalardan daha mide bulandırıcı, daha zararlı.
Boş kafa için, “Yazık! Cahil işte!” der geçeriz. Ya taş kafaya ne diyelim? Biliyor ama anlamıyor. Bakıyor ama görmüyor. Duyuyor ama işitmiyor. Kafası boş değil, yaptığı işler boş. Bilgisiz değil ama boş boş konuşuyor, boşu boşuna koşturuyor. Etrafına topladığı birkaç boş kafalıyı kullanmaktan keyif alıyor. Üç-beş boş kafanın pohpohlamasından etkileniyor. Boş kafaların çıkardığı gürültü (alkış), hoşuna gidiyor.
“And olsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da şaşkındırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.” (Araf 179)
En Etkili Başkaldırı, Başı Doldurmaktır
Yukarıdan aşağıya doğru insanın hayatî organlarını sıraladığınız zaman, şöyle bir sıralamayla karşılaşırsınız:
Allah insanın beynini, kafatası gibi sert ve sağlam bir kemikle korumaya almış. Kalbini, kaburga sistemiyle koruma altına almış. Midesini, deri ve et torbasıyla koruyor. Cinsel organlarını açıkta bırakmış.
Beyin, kalp, mide ve cinsellik… İnsan ihtiyaçlarının sıralaması da yaratılıştan gelen koruma sistemi sıralamasıyla doğru orantılıdır. Önceliklerinin sırasını değiştiren insan, amuda kalkmıştır. Dünyayı ters görür. “Her şey niye bu kadar ters?” diye düşündüğü için, her şeyi düzeltmeye çalışır.
Bir ülkede, tuvalet kağıdına ödenen para, kitaplara verilen paradan çok daha fazla ise, o ülkenin geleceği iyi olmaz.
Önce doldurun başınızı, sonra kaldırın. Boş kafaları dinlemekten, taş kafalarla tartışmaktan, boş veya taş kafaların çokluğundan bıktım.
Baş doldurmaya başlayanlar çoğalmadıkça, boş kafalardan da taş kafalardan da çekeceğimiz var.
Her gece yastığa başını koyarken, o başı o yastıktan kaldırdığı sabah saatlerinden bu yana, başının içine bugün neler doldurduğunu düşünmeyen, başını doldurmanın ne kadar önemli olduğunu anlamamış bir başa sahip kişi, o kelleyi o gövdenin üstünde niçin taşıdığını anlamamış demektir.
Midesini günde üç defa doldurduğu hâlde, beynine bilgi yüklemeyi okul hayatından sonra da bırakmış kişi, midenin görevini bilip kellenin gövdenin üstünde niçin var olduğunu unutmuş demektir.
Başkaldırıya değil, baş doldurmaya çağırmalı insanları…
Çünkü; hiçbir şey, eyleme geçen cehâlet kadar korkunç olamaz.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar