Gençleri Kandıranlar Yine Kandırmaya Çalışıyor

 

Orta yaşlarda bir öğretmen ile uzun bir çay muhabbeti yaptık. Okuyan, düşünen, sorular soran, öğrencilerinin ve ülkesinin geleceğini dert eden bir öğretmen. Kafasındaki soruların bir kısmını paylaşacağım sizinle. Bu yazıyı okuduğunda kendisinden bahsettiğimi anlayacak ama isim vermeyeceğim için sorun olacağını sanmıyorum. Zaten kendisinin yaşadıklarını ve sorguladıklarını birçok genç yaşıyor ve sorguluyor. 

1980’li yıllarda doğmuş, lise yıllarında 28 Şubat süreciyle tanışmış, kat sayı engeli yüzünden üniversiteyi geç okuyabilmiş bir öğretmen. Son yıllarda gündemimizden düşmeyen “İslam’a hizmet kılıflı ihanet” şebekesinin 15 Temmuz’a götüren süreci, zihnini iyice karıştırmış. Özellikle darbe sonrası tartışma programlarında anlatılanlar ve kişisel gözlemleri kendisini korkutmuş. Kendi sözleriyle anlatayım dinlediklerimi.

Ben İmam Hatip Lisesinde öğrenciyken, 28 Şubat süreci ve başörtüsü problemlerinde kendimi eylem yaparken hatırlıyorum. O günler bizim için maç esnasında slogan atmak gibi heyecanlıydı. Zaten derslerle pek aram yoktu. “Başörtüsüne uzanan eller kırılsın” sloganı atmaktan sesimiz kısılırdı. Ailemiz Milli Gençlik Vakfı ve Refah Partisi programlarına götürürdü bizi. Fethullah Gülen’in adını da o yıllarda duydum. “Başörtüsü teferruattır” diyerek dindarların öfkesini üzerine çekmiş, 28 Şubat medyası tarafından övgüyle öne çıkartılmıştı.  

Biz hep uzak durduk o cemaatten. Üniversite yıllarımda kitaplar okumaya başladım. O dönemler Millî Görüş camiası ikiye bölünmüştü. Bizim aile ne Erbakan’ın Saadet Partisi’nden vazgeçebiliyor ne de Ak Parti’de aktif çalışabiliyordu. Arkadaş grubumuzla, daha çok kitap okuyarak ve gelecek için projeler yaparak zamanımızı geçiriyorduk. O dönem TV 5 Genel Yayın Yönetmeni olan Yusuf Kaplan, favori yazarlarımızdandı. Gelecek için vizyon çizen, okuma, öğrenme ve düşünmeye dair makaleler yazıyordu. “Bizim için reyting (çok izlenme) değil kalite önemlidir” diyerek fikir üretmenin ne kadar önemli olduğunu vurguluyordu.

28 Şubat süreci sonrası Fethullah Gülen’den hâlâ nefret ediyorduk. 2001 yılında Yusuf Kaplan “Görünmeyen üniversite olarak adlandırılan bu kutlu insanlar arasında Fethullah Hoca’nın da büyük bir yeri olduğunu vurgulamakta yarar görüyorum” cümlesini kurmuştu bir makalesinde. Arkadaşlarımız arasında büyük bir tartışmaya sebep olmuştu o yazısı. 2007 yılında Fethullah Gülen’i öven birçok yazı daha yazdı Yusuf Kaplan. O günlere kadar hiçbir gruba, partiye veya cemaate dahil olmayan, bir gruba değil bir duruşa sahip olmayı tercih eden bazı arkadaşlar Fethullah Gülen cemaatine yakınlaştı, Yusuf Kaplan gibi bazı yazarlar yüzünden.     

Sadece Yusuf Kaplan değil mesele. Bizim camianın kitaplarını takip edip, yeni çıkan kitapları okumaya çalışırdık. İslami camianın ilahiyatçısından, sosyoloğuna kadar her tür kitap ile beslenmeye çalışıyorduk. İlahiyatçı bir profesör olan Faruk Beşer “Fethullah Gülen Fıkhını Anlamak” başlıklı bir kitap bile yazmıştı. Dindar bir sosyolog ve profesör olan Ergun Yıldırım Türkiye’nin geleceğini Ak Parti ve Fethullah Gülen cemaatinin inşa edeceğini anlattığı bir kitap yayımlamıştı. Son yıllarda bu bilge sosyolog (!) Fethullah Gülen cemaatini eleştiren bir kitap yazmış.  

Bunun gibi birçok yazar örneği veririm hocam. İnternetin başına oturup biraz araştırma yapan herkes bu kitaplara veya makalelere ulaşabilir. Birçok yazarın FETÖ ekibi için dün yazdıklarıyla bugün yazdıkları arasındaki farkı rahatlıkla görebilirler. Birisi ilahiyat profesörü, diğeri de profesör ve dindar bir sosyolog. Ancak dün yazdıklarıyla bugün yazdıkları arasındaki fark beni korkutuyor. Dün milletimizin gençlerini kandıranlar, bugün hâlâ kandırmaya devam ediyorlar.

Ben aslen Adıyamanlıyım. Adıyaman Menzil cemaatini sürekli övüyor Yusuf Kaplan. Oraları bilmesem inanacağım belki de. Adıyamanlıların çoğu Menzil cemaatini sevmez. Öğrencilik yıllarım Samsun’da geçti. İlk Öğretmenlik yıllarımda Sivas’ta görev yaptım. Yusuf Kaplan’ın öve öve bitiremediği İhsan Şenocak ve İFAM ekibi veya Sivas’taki Arifan Külliyesi, ümmetin gençlerine hiçbir şey veremez. Yarım yamalak dini bilgilerle Alim yetiştirdiklerini sanan bu grupların ne kadar boş insanlar olduğunu göremiyor mu büyüklerimiz? Veya büyük sandıklarımız… Gördükleri halde susuyorsalar kimden korkuyorlar?

Dün Fethullah Gülen’in derin ufkundan bahsederek, okuyan ve düşünen bir nesli FETÖ grubunun kucağına itekleyenler, yeni yetişen nesli başka cemaatlerin kucağına itekliyor. Bu gerçeği bildikleri hâlde birçok insan susuyor. Böyle giderse bir nesil daha kaybedeceğiz.

Aydınların Karanlığı…

Bu öğretmen arkadaştan dinlediklerime benzer birçok olay dinledim. “Aydın, hoca, âlim, yazar, mütefekkir” diye bildiği insanların yazdıklarından etkilenerek yanlış yola giren çok insan var. Bugün herkesin kızdığı Adnan Oktar’ın kitaplarını dindar gençlere bedava dağıtan “İslamcı” gazeteler değil miydi? Tıpkı Fethullah Gülen’i övdükleri gibi Adnan Oktar’ı öven süslü yazılar yazanlar utandılar veya özür dilediler mi okurlarından?

“Aydın veya okumuş diye bildiğimiz insanlar, gençleri neden yeni bir karanlığa sürüklüyor?” sorusunun cevabını vermek kolay değil. Gaflet mi ihanet mi? Beni asıl üzen, gerçeğin fakında olup susanlardır. Muhabbet ederken söyledikleriyle, sosyal medya hesaplarında yazdıkları arasındaki uçurumu anlamakta zorlanıyorum. Gençliğin karanlığa doğru sürüldüğünü gördüğü hâlde susanlar, gençleri karanlığa doğru sürükleyenler kadar suçludur.  

 

Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar

Kaynak Kitap

Teknoloji Çağında Cemaatlerin Bağlama Problemi

Online Sipariş:
Bu yazının alıntılandığı kitabı aşağıdaki sitelerden satın alabilirsiniz.