Öncelikle böyle ağır bir başlık atmama sebep olan olayı anlatayım:
Daha 13 yaşındaki öğrencim, yılbaşında yaşadıkları bir olayı anlatıyordu. Mahallede arkadaşlarıyla torpil atıp eğleniyormuşlar. Arkadaşlarından birisi torpilin fitilini ateşlemiş ve kedinin önüne atmış. Kedi torpili ağzına almış. Torpil kedinin ağzında patlayınca kedinin ağzı parçalanmış ve ölmüş.
Korkunç bir olay! Ama beni daha çok etkileyen ve üzen şey, bunu anlatan öğrencimin anlatırken gülmesiydi. Birçok insanın okurken veya dinlerken bile tüylerini diken diken etmesi gereken böyle bir olayı anlatırken öğrencimin “kahkaha” atması beni hem şaşırttı hem de düşündürdü. Merhamet duygusu körelen kişi bir zalim, katil ya da diktatör değil. Daha 13 yaşında bir ortaokul öğrencisi.
Bu çocuk niçin bu hale gelmişti? Nasıl bu kadar duygusuz olabiliyordu?
Bazı duygular insanda doğuştan vardır. Merhamet duygusu da bu duygulardan birisidir. Küçük bir çocuk, ağlayan başka bir çocuğu görünce dayanamaz kendisi de ağlar. Niçin ağladığını bilmese bile. Yetişkin insanlardan çok daha merhametlidir çocuklar. Hem de ne merhamet…!
Evinde bozulan televizyonunu tamirciye götüren adam şaşkına döner. Tamirci meslek hayatı boyunca böylesi bir olay görmemiştir. Televizyonun arkasını açınca içerisinin ekmek kırıntılarıyla dolu olduğunu görür. Ne televizyonun sahibi ne de tamirci buna bir anlam verebilir. Tamirci işini bitirdikten sonra adam televizyonunu eve götürür. Her şey normaldir artık. Ama hala o ekmek kırıntılarının sebebini bulamamıştır. Taa ki bir akşam Afrika belgeseli izleyinceye kadar.
Afrika’da susuzluktan dudakları çatlamış, açlıktan kemikleri sayılabilen insanlar, özellikle çocuklarla ilgili belgeseli izlerken beş yaşındaki oğlu elinde ekmek kırıntılarıyla televizyonun arkasına geçer. Elinde ekmek kırıntılarını küçük deliklerden içeri atmaya başlar. Evladındaki merhamet duygusuna gözleri dolan baba televizyonun içine o ekmeklerin nasıl girdiğini de öğrenmiş olur.
Şimdi soruyorum herkese:
Yaratılışta böylesi bir merhamet duygusuyla dünyaya gelen bir çocuk nasıl oluyor da canileşebiliyor?
Çocukların yaratılıştan getirdikleri o merhamet duygusunun ölmesini seyreden ya da o duygunun ölmesine sebep olan anne-babalar “katil” değiller mi?
“Bizim ne suçumuz var?” demeye hakkımız yok. Ben 30’lu yaşlarımda hayatımda ilk defa bir insanın idam edilişini seyrettim. Saddam Hüseyin’in idam ediliş sahnesi bir hafta boyunca her yerde yayımlandı. Tüylerim diken diken oldu. Bu görüntüyü yüzlerce, binlerce çocuk seyretti.
Kaç tane anne-baba çocuklarının bu ve benzeri sahneleri seyretmesine engel olmak için çaba sarf etti?
Hadi diyelim ki çocuğunuza seyrettirmediniz. Kaç tane anne-baba RTÜK’e telefon ederek bu tür görüntülerin televizyonlarda ve sosyal medya kanallarında yayımlanmaması gerektiğini söyledi?
Anne ve babalar çocuklarının doğuştan getirdikleri “insanî” özelliklerin ölmesine engel olsalar, çocukların doğuştan getirdiği özellikleri muhafaza etmelerini sağlasalar toplum olarak bu kadar sıkıntı yaşamayız. “İnsani” özelliklerini kaybeden insanların ne hayvanlara ne de insanlara merhamet etmesini bekleyebiliriz.
Çok basit bir tavsiyede bulunacağım.
Bir poşetin içerisine bir ekmek, yarım kilo çay, yarım kilo pirinç, bir paket yağ ve 5-10 TL para koysanız. Akşam karanlığında çocuklarınızla beraber mahallenizdeki herhangi bir fakir ailenin kapısının önüne bu poşeti bırakıp oradan ayrılsanız… Sonra da çocuğunuza / çocuklarınıza bunu niye yaptığınızı anlatsanız… Hatta niçin gece yaptığınızı anlatsanız onlara, saatlerce nasihat etmekten çok daha fazlasını öğretmiş olursunuz.
Unutmayın!
Çocuklar kulaklarına hitap edilerek değil, gözlerine hitap edilerek eğitilir.
Şimdi…
Melekler kadar masum ve günahsız yaratılan o çocukların kapkaççı, katil, hırsız ya da cani olmasına sebep olan anne-babaya “katil” demem yanlış mı?
Ben yanlış düşünüyorsam herkesten özür diliyorum!
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar