Emanetler, Cemaatten Olana Değil Ehil Olanlara Verilir (Eylül-2014)

 

Acemi bir şoförün kullandığı arabada yolculuk yaparken, hepimiz korkarız. “Ehliyetini bakkaldan mı aldın?” esprisi meşhurdur. Korkumuzun sebebi, aracın gidişatına müdahil olamadığımız için, hayatımızın tehlikeye girmesidir. Canımızı emanet edeceğimiz kişinin ehil olmasını isteriz.

Uçağa binerken “Pilotumuz çok acemi ve ehil değil” diye bir anons duysak, hangimiz o uçağa binebiliriz? “Uçak firmasının sahibi, ehil olmayan akrabalarını sadece akraba oldukları için pilot yapıyormuş” diye bir haber duysak, hangimiz canımızı o havayolu şirketine emanet ederiz. Ailemizin, o hava yolu şirketi ile yolculuk yapmasına göz yumar mıyız?

Kadrolaşırken Ehliyeti Unutmanın Bedeli

Cumhuriyet tarihimiz boyunca, dindar insanların en rahat ve en yoğun kadrolaştığı dönemi yaşıyoruz. Lise yıllarımda (1993), bir kaymakamın umreye gidişine şaşırdığımı hatırlıyorum. Çünkü, devletin üst kademelerine dindar insanları getirmiyorlardı. Dindar insanlar devlet kademelerinde kadrolaşırken, kendilerinden önceki insanların yaptığı hatanın aynısını yapıyorlar. Ehil olana değil, kendinden / kendine sadık olana kadro verme hatasını yapıyorlar.    

Kadrolaşırken, hiçbir ölçüsü olmayan veya Laik/Kemalist insanların yaptıkları hatalara nispet ederek “fırsat bizde artık” diye hareket etmek Müslüman’a yakışmaz. Kadrolaşırken hiçbir ölçüsü olmayan insanların yaptıkları ile Kur ‘ani bakışın hayat ölçüsü ile hareket etmek zorunda olan insanların yaptıkları aynı olmamalı. “Emanetleri ehline verin!” (Nisa-58) emrinin yazılı olduğu kitaba iman etmiş insanların ölçüleri, hiçbir kitaba iman etmeyen insanların ölçülerinden farklı olmalı. 

Emanet, Ehliyet ve Cemaatler

“Emaneti ehline verin” (Nisa-58) emrini unutmuş olmanın bedelini çok ağır ödüyoruz. Bu hatayı sadece gündemde olan ve kime hizmet ettiği deşifre olmuş olan cemaat yapmıyor. Maalesef, dindar grupların, cemaatlerin büyük bir kısmı, bu ilâhî uyarıyı unutmanın bedelini ödüyor ve ödemeye devam edecek görünüyor. Eline devlet yetkisi geçen kişi, bir yerlere atama yapacaksa “ehil” olanı değil “kendi cemaatinden” olanı tercih ediyor. Öz kardeşiniz bile olsa, ehil olmadığı bir yere, sizin torpilinizle gelmesi doğru değildir, caiz değildir, haramdır.

Ehil olana emaneti vermek, Kur’an’ın açık emri olduğu gibi, Peygamberimizin uygulamalarında da birçok yerde şahit olduğumuz bir gerçektir. İş hayatından devlet yönetimine kadar hayatın her safhasında, ehil olmayanların söz sahibi olduğu yer, iflah olmaz. 

Cemaatlerin Ehliyet Ölçüsü!

Türkiye’de cemaatlerin “ehliyet” ölçüleri çok daha vahimdir. “Namazlı abdestli olmak” yeterli bir ölçü değil cemaatler için. Aynı dinden olan insanı değil, aynı cemaatten/tarikattan olan insanı “ehil” kabul etme hatasını yapıyorlar. Bu hatanın bedelini de kendileri ödüyor. Ehil olmayan sadıklar bir araya gelince, binlerce sıfır bir araya gelmiş gibi oluyor. Toplasanız da çarpsanız da üst üstte alt alta koysanız da sonuç “sıfır” oluyor.  

Hak etmediği halde “itaat” ediyor diye bir makama gelen kişi, “doğru olanı” değil, kendisini oraya getirenin sözünü yerine getirmeyi tercih eder. Allah’ın emri ile kendisini oraya getirenin istekleri arasında kalınca, “kul” olmayı değil “sadık” olmayı tercih ediyor. 

Profesör Olmuş Ama…

Emaneti ehline vermemenin bedeli, gördüğümüz ve bildiğimizden çok daha fazladır. Üniversite’de görev alacak kadroları belirlerken “ehil” olanı değil, kendi cemaatinizden olanı, dolayısıyla kendinize sadık olanı tercih ederseniz, memleketin zeki ve başarılı çocuklarını “kalitesiz” öğretim görevlilerine teslim etmiş olursunuz. “Profesör olmuş ama adam olamamış.” cümlesini kurmak zorunda kalırsınız, ölçünüz ‘ehliyet’ değil “sadakat” olmaya devam ederse.

Üniversitelerde kadrolaşan dindar gruplar, ehil olmayan gençleri etraflarında toplayarak, kaliteyi değil sadece şakşakçı sayısını artırıyorlar.  

Ateist Gencin Hakkını Yemek Caiz mi?

Polislik sınavlarında torpil yapıldığını yıllardır bildiğimiz halde, “Namazlı abdestli çocuklar polis oluyor.” diye sustuk. “Adaletle hüküm verme” emrini unutmanın bedelini ödüyoruz. Son yaşadığımız olaylar bize ders oldu. Bir genç “ateist” bile olsa, hakkını yememiz doğru değil. Ateist bir esnafın dükkanını soymak nasıl caiz değilse, ateist bir gencin polis olma hakkını yemek de caiz değil.

Ateist ve işinin ehli bir pilotun kullandığı uçakla mı yolcuk yapmak istersiniz, namazlı abdestli ama acemi bir pilotun kullandığı uçakla mı?

Ölçüleri Ağabeyler Değil Allah Belirler.

Solcu olsun çamurdan olsun, sağcı olsun çamurdan olsun, ülkücü olsun çamurdan olsun, namazlı abdest olsun çamurdan olsun, bizim cemaatten olsun çamurdan olsun, bizim tarikattan olsun çamurdan olsun, Türk-Kürt olsun çamurdan olsun derken “Emaneti ehline verin!” âyeti / emri yokmuş gibi davrananlar, kendi oluşturdukları çamur bataklığında debeleniyorlar.

Mezhep, meşrep, cemaat, tarikat, parti taassubu, Allah’ın emrinin önüne geçmeye devam ederse, bataklıklar çoğalır.

Ülkesini ve dünyayı yeniden şekillendirip, İslam’ın yeryüzüne yeniden hâkim olmasını isteyenler, yöntemlerini Kur’an’dan almak zorundalar. Emanet olan kadroların, hangi kriterlere göre dağıtılması gerektiğini, ağabeylerinden değil Allah’tan duymak isteyenler, aşağıdaki ayeti unutmasın.

“Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.” (Nisa 58)

 

Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar

Kaynak Kitap

Teknoloji Çağında Cemaatlerin Bağlama Problemi

Online Sipariş:
Bu yazının alıntılandığı kitabı aşağıdaki sitelerden satın alabilirsiniz.