Bu yazımda bilgi üzerinde düşünen insanın yapa- bilecekleri konusunda çok çarpıcı bir örnek anlatacağım.
Allah insanı sürekli tefekkür etmeye davet ediyor. “Hiç düşünmez misiniz? Aklınızı kullanmaz mısınız?” diye biten onlarca âyetle, Allah’ın bizleri niçin sürekli düşünmeye ve aklımızı kullanmaya davet ettiğini bu ve benzeri olayları okudukça daha iyi anlıyorum.
Lise bittikten sonra, Kur’an Meali okumaya ilk başladığımda en çok dikkatimi çeken birkaç şeyden birisi bu oldu. Allah insanı sürekli okumaya, öğrenmeye ve öğrendikleri üzerinde düşünmeye davet ediyor. Sadece okumak, bilmek yetmiyor. Bildiklerimiz hakkında düşünmek zorundayız.
Hem ailemizden hem hocalarımızdan defalarca İslam tarihini dinledik, okuduk. Peygamber Efendimizin dünyaya gelişiyle birlikte, dünyada meydana gelen mucizeleri bilmeyen yoktur. Bahsedilen mucizelerin gerçek olup olmadığı bu yazının konusu değil. Ancak birçok siyer kitabında şöyle anlatılır:
Doğduğu gece kisrânın sarayı yıkıldı.
Mecusilerin (ateşe tapanların) bin yıldır yanan ateşi söndü.
Bu bilgiler, yüzyıllardır geleneksel siyer ve İslam tarihi kaynaklarımızda anlatılıyor. Nesilden nesile anlatılarak, dilden dile dolanarak anlatılan, yazılan bu bilgiler, Peygamber Efendimizin hayatını anlatan tüm kitaplarda vardır. Bu bilgiye sahip olmak (bilmek) ve bu bilgi üzerine kafa yormak (düşünmek) arasında nasıl büyük bir fark olduğunu, ben aşağıda sizinle paylaşacağım yazıyı okuyunca daha iyi anladım.
Arkeolog ve Mecusilerin Ateşi
Avustralyalı amatör bir arkeolog olan William Knox d’Acry, arkeoloji ve tarih çalışmıştır. William, 1890’lı yıllarda, İslam tarihini de merak etmiş ve okumuş. İslam tarihini okurken, “Müslümanların Peygamberi dünyaya geldiği zaman meydana gelen mucizeler” bölümünü okurken, zihninde aniden bir ışık yanmış. “Mecusilerin bin yıldır sönmeyen ateşi sönmüştür” bilgisine takılı kalmış. Ve bu bilgi üzerinde düşünmeye başlamış.
“Mecusiler’in (ateşe tapanlar) sönmeyen ateşinin kaynağı neydi? Bu kaynak odun – kömür olamaz. Hem çok masraflı hem de büyülü (çekici) bir tarafı olmaz, odun – kömürle yanan ateşin. İnsanlar odun toplayıp ateşe taşımasa ateş söner. İnsan takviyesi ile yanan, odun taşınmayınca sönen bir ateşi kimse kutsal kabul etmez. Öyleyse bu ateş neden sönmüyor? Yoksa!”
William, ateşin niçin sönmeyeceği konusunda düşünürken, zihninde büyük bir ışık yanıyor. Zihninde yanan bu ışığın peşinden İran’a, Mecusilerin yüzyıllar boyunca yaşadığı bölgeye, incelemeler yapmak üzere gidiyor. Arkeoloji çalışmalarına orda devam ediyor. İran yönetimine, İran medeniyetinin köklerini ve tarihini araştırdığını söylüyor. Ancak zamanının büyük bir kısmını, Mecusilerin tarihte yaşamış olduğu bölgeye ayırıyor. Onu en çok Mecusilerin tapınakları ilgilendiriyor.
İranlılar, kendi medeniyetlerini bu kadar araştıran ve İran aşığı (!) olan bu arkeolog William’ı çok severler. Hatta, dönemin İran Şahı Rıza Han Pehlevi, kendisinden İran’ın kalkınması ve bir demiryolu ağı kurulması hususunda yardım ister. William bu konuda batılı dostlarının desteğiyle Şah’a yardım eder.
1901 yılına gelindiğinde ise Şah’tan küçük bir iyilik ister. O da İran topraklarında petrol arama ve çıkarma yetkisidir. Bu adama İran Şah’ı, 60 yıllığına petrol arama ve çıkarma yetkisi verir. Bunun karşılığında da William Şah’a 20.000 dolar nakit para ve çıkacak petrollerin satışından yüzde 16 pay vermeyi kabul eder.
Bu yetkiyi alan William Mecusiler’in yaşadığı bölge olan Basra körfezinin kuzeyinde sondaj çalışmaları yapmaya başlar. Her sondaj vurduğu yerden petrol fışkırmaya başlar.
William, çıkarttığı petrolle çok zengin olur ve farklı şirketlerle ortaklık kurarak petrol çıkartmaya devam eder. Sonradan şirketini ve petrol çıkartma yetkisini devrettiği İngiliz şirketi British Petroleum’un temelleri atılır. Bugün hepimizin bildiği BP benzin şirketi bu süreç sonunda kurulmuştur.
Düşününce…
“Mecusilerin ateşi bin yıl boyunca sönmemişse, o ateş odun ve kömürle yakılmamışsa, o bölgede kesinlikle çok büyük petrol kaynakları vardır!” düşüncesiyle harekete geçen William, BP şirketinin temellerini atmış adeta.
Aynı dönemde yaşayan yüz binlerce Müslüman, aynı bilgiye sahip oldukları halde, o bilgi üzerinde düşünmedikleri için, düşünen William’ın petrolünü çok pahalıya almak zorunda kaldılar. Hâlen aynı süreci yaşamaya devam ediyoruz. Müslümanlar, akıllarını kullanmadıkları için, kendi topraklarında ve kendi ayakları altındaki servet için başkalarına servet ödemek zorunda kalıyorlar.
Düşünmeyen insan, peygamberinin mucizeleriyle sadece sevinir. Allah, okuyun, öğrenin, düşünün diyor. “Benim Peygamberim o kadar büyük ki, o doğduğu zaman Mecusilerin bin yıldır sönmeyen ateşi bile sönmüş!” gibi kuru bilgiler ezberlemek kimseye bir şey kazandırmaz.
Aklı bilgiyle besleyen insan, bilgiyi düşünceyle, enerjiye ve güce dönüştürmeli. Çünkü düşünmek, akılla yol almaktır.
Tüm bu bilgiler ışığında, “Bir saat tefekkür etmek, bir sene nafile ibadet etmekten daha hayırlıdır” hadisi üzerinde herkesi düşünmeye davet ediyorum.
NOT:
Bu yazıyı yazdıktan birkaç yıl sonra, “Kur’an icat ve bilim kitabı değil, ahlâk kitabıdır” başlıklı birçok yazı okudum. Doğru bir eleştiri olduğu kanaatinde olmakla beraber, bilgi üzerine tefekkür etmenin önemini vurgulamak için kullanıyorum bu yazımdaki örneği.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar