“Kendinizle konuşun ki kendinize gelesiniz” diyen arkadaşımın çay sohbeti esnasında ajandama düştüğüm notlara tekrar göz attım. Kendisiyle konuşmayı seven arkadaşımın anlattıklarından çok ümitsiz olduğu kanısına kapılmıştım. Hep sorunlardan bahsetmiş hep şikayet etmişti. Benim de en çok rahatsız olduğum şeylerden biri de kuru şikayetlerdir.
“Kuru” diyorum çünkü, içinde çözümü barındır- mayan bir eleştiri veya şikâyet boş ya da cahilce konuşmalar gibi gelir bana. İnsan çözüm bulamazsa bile çözüm aramalı. Her çözüm arayan bulamaz belki, ancak bulanlar arayanlar içinde çıkar sadece.
“Bu kadar ümitsiz mi her şey?” diye sordum. “Asla!” diye başladı. “İnsandan ümidini kesen Allahtan ümidini kesmiş olur! Müslüman olduğunu söyleyen ve bir kez bile olsa peygamberlerin hayatını dinlemiş veya okumuş olan bir insan ümitsiz olamaz. Tüm peygamberlerin hayatı en zor zamanda en zor şartlarda mücadele ile geçmiştir. Nuh’un (as) kıssası en ilginç olanlardan biridir. Düşünsene, karada gemi yapıyor! Herkes onunla alay ettiği hâlde vazgeçmiyor. Nuh’u doğru anlayanlar karada gemi yapmaktan vazgeçmez- ler.
Ümitsiz değilim! Sadece üzgün ve yorgunum. Biraz dinlenip baltamı bilemeye devam edeceğim!” dedi.
“Balta bilemekten” bahsederken tebessüm etti. Tabi ben hiçbir şey anlamamıştım. Balta bilemenin hikayesini anlattı. Ben çok beğendim. Umarım sizde beğenirsiniz.
Kör balta odun kesmez! Baltanızı bileyin!
Yarışma bu ya! “Kim daha çok ağaç devirecek?” diye bir yarışma yapılmış. Yarışmaya katılan iki ormancı sabahtan akşama kadar hiç durmadan ormanda ağaçları devire devire ilerlemiş. Akşam olunca devrilen ağaçlar sayılmış. Daha çok ağaç devirdiği için birinciliği kazanan ormancıya diğer arkadaş, “Bu mümkün değil!” diye itiraz etmiş.
Yetkililer sebebini sorunca da: “Ben hiç durmadan ağaç devirmekle meşgulken, o birkaç kez mola verdi. Nasıl olur da benden daha çok ağaç devirir. Bu mümkün değil!” demiş. Birinci olan ormancı: “Doğru söylüyor! O hiç mola vermeden ağaç devirirken ben birkaç kez mola verdim. Ancak ben verdiğim o molalarda baltamı biliyordum!” demiş.
Tabi bunu duyan ormancı nerede hata yaptığını anlamış.
“Ülkesinin ve insanlığın geleceğinden ümidini kesmeyen insanlar her fırsatta kendini yetiştirmeye, geleceğe hazırlık yapmaya, yani baltasını bilemeye devam etmeli. Daha devrilecek çok ağaç var! İçinden aydınlanmayanlar dışını aydınlatamaz.
Sosyal değişimlerde değişmeyen tek kural “acele etmeme” kuralıdır. Çinlilerin bambu ağacını nasıl yetiştirdiğini bilir misin?” diye sorunca “balta bileme” hikâyesinin tesirinden kendimi henüz kurtaramadığımı anladım. “Bilmiyorum!” dedim.
Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.
Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
Akla gelen ilk soru şudur: Bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?
Bu sorunun cevabı tabii ki beş yıldır. Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik?
Idealist insanlar, Bambu ağacını yetiştiren insanlar gibi sabırı olmalı. Köklerini bilgi ile beslemekten vazgeçmemeli…
Sanki anlattıklarını yazıya dönüştüreceğimi anla-mış gibi, Victor Hugo’nun “Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür de, kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez” sözünü de mutlaka yaz dedi.
Bu ülkenin geleceği için bir şeyler yapmak isteyen insanlar “Baltalarını bilemekten” asla vazgeçmemeli. Büyük değişim ve büyük başarıların arkasında çok büyük bir sabrın olduğu gerçeğini de asla akıllarından çıkart-mamalı.
Belki de her şeyden önemlisi “Dünyada değiş-tirebileceğimizden yüzde yüz emin olabileceğimiz tek varlığın kendimiz” olduğu gerçeğini kulaklarımıza küpe yapmamız gerektiğidir.
Dünyayı değiştirmek istiyor musunuz? Kendi dünyanızla başlayın!
KAYNAK: Okuyorum O Halde Varım (OkuYorum Yayınları)