Diyanet Personeline İkiyüzlülük Yaptırmamalı

Yıllarca diyanet personeline ve müftülüklerle halka yönelik eğitimler verdim. İmamlara, Kur’an kursu öğreticilerine, Kur’an kursu talebelerine, hafızlık yapanlara veya halka açık programlara katıldım. Sahnede anlattıklarım dinleyenlere bir şeyler öğretirken, sahne dışında görevlilerle yaptığım muhabbetler beni besledi. Bazen eksiklerimi ve hatalarımı düzeltmeme vesile oldu bu sohbetler, bazen de bilmediğim şeyleri öğrenmeme yaradı. Önemli bulduğum birçok hatırayı ajandalarıma not alırdım eskiden. Artık cep telefonumun not defterine yazıyorum.

Toprağın Üstünü Unutturan Alttakiler!

Bir müftü ben sahneye çıkmadan önce salondaki imamlara söylememi istediği şeyleri fısıldamıştı kulağıma. “İmam arkadaşlar bu şehrin mezarlarında ne kadar mübarek insanların yattığını anlatıyorlar kürsülerden ama şehrin sokaklarında dolaşan tinercilerden ve sokak çocuklarından hiç bahsetmiyorlar. Bu şehirde şu kadar çok evliya yatıyor, peygamberler şehri gibi sloganlar atıyorlar ama aynı şehirde yapılan yolsuzluklar ve yaşanan ahlaksızlıklardan bahsetmiyorlar. Personelimiz dahil yaşanan aile problemlerine çözüm aramıyorlar” dememi istemişti.

Bu isteklerini ve fazlasını sahneye çıkınca söyledim. Ancak kendisinin bunları söylememesi veya söyleyememesine üzülmüştüm. Sorunları görüyor ama dillendirmeye korkuyor. Biliyor ama susuyor. Neden? Gerçekleri söylemenin bedelini ödemek istemediği için mi?

Toprağın altında mezarlarda yatan mübarek (!) insanları anlatmaktan, toprağın üstünde ruhu can çekişen toplumun yaralarına merhem üretmiyorlar. Bu imamların başında durmakla görevli olan müftü, her şeyin farkında ama susuyor.

Tarikatları Ziyaret Eden Başkanlar!

Bir ilçe müftüsü arayıp bana “Sen bize kızıyorsun ama yaşadıklarımızı bilmiyorsun” diye söze başlamıştı. Anlattığına göre ilçesinde inşaatı başlanan bir Kur’an Kursunu, İsmailağa cemaati yönetimi ele geçirerek sahiplenmişti. Diyanet ile mahkemelik olmuşlar. Bu mahkeme halen devam ederken, Diyanet İşleri Başkanı (Ali Erbaş) ilçeyi ziyarete gelmiş. O gece İsmailağa yönetiminde olan o Kur’an kursunda misafir olmuş. Gece orada yatmış, kahvaltıyı onlarla yapmış ve sonra müftülüğe uğramış. İlçe Müftüsü bana bunları anlattıktan sonra: “Bu şartlarda ben bu tarikata karşı nasıl açıklama yapayım? Bunlarla nasıl mücadele edeyim? Bir önceki Diyanet İşleri Başkanı (Mehmet Görmez) Güneydoğu’da görev yaptığım dönemde oradaki medreselerin misafirhanesinde kalıyordu. Biz müftüler Başkanın ilimizde olduğunu ertesi gün sabah öğreniyorduk” dedi. “Bu şartlar altında biz müftüler görev yaptığımız yerlerde cemaat ve tarikatlarla nasıl mücadele edeceğiz?” diye soran bir müftüye sizin cevabınız ne olurdu?

İmar İnşaat Değildir

Görev yaptığı ilçede büyük bir cami inşaatının işleriyle uğraşmaktan bunalan bir müftü, diyanetin bu inşaatlarla uğraşmaktan toplumun daha önemli problemlerine zaman ayıramadığından şikâyet etmişti. O gün bana söylediklerini hiç unutmadım: “Ne zaman bir cami inşaatı için para topluyor olsak hemen mescitleri imar edenlerle ilgili âyetleri okuyoruz (Tevbe 17-22). Sonra da cami inşaatı için para vermenin ne kadar sevap olduğunu anlatıyoruz. Aslında bu ayetlerde geçen ‘imar’ inşaat anlamında değildir. Toplumu ihya etmek için çalışmayanların mabetleri inşa etmesinin bir anlamı olmadığından bahsediyor ayetler.”

Bunları bana söyleyen Müftü arkadaşım görev yaptığı yerde cami inşaatı için aylarca para toplamak için uğraşmak zorunda kalmıştı.

Âyeti Anlatamamak!

Cep telefonuma gelen bir mesajda, tarikatçıların nasıl din tüccarlığı yaptığını anlatan mesajlar gönderdi başka bir müftü arkadaşım. Ayet ve ayete yaptığı güncel yorumu çok beğenmiştim. Bu ayetle beraber yaptığı yorumu sosyal medya hesaplarımda paylaşacağımı söyledim. “Paylaş ama sakın benim adımı yazma!” diye cevap verdi müftü. İsmini yazmadan paylaştım ama “Allah’ın âyetini anlatırken isminin yazılmasını istemeyen bir müftü Allah’a nasıl hesap verecek?” diye düşünmeden edemedim.

Allah’ı mı Kandırıyorsunuz Kendinizi mi?

Şefaat inancının dinimizde yerinin olmadığını, tarikat kafalı değilse, bütün hocalar biliyor ve kabul ediyor. Çünkü şefaat torpil demektir. Allah kimseye torpil yapmaz, torpil yapmasına izin de vermez. Bir müftü arkadaşımla bu konuyu konuşurken, cami kürsüsünden: “Ahirette kimseye torpil yapılmayacağını” söylediğini fakat cemaatin tepkisinden çekindiği için “şefaat yoktur” diyemediğini anlatmıştı. Buna kendini kandırmak denir.

Âyet Paylaşımına Soruşturma

Haberlerde gündem olan konular hakkında hepimiz fikrilerimizi sosyal medya hesaplarımızda paylaşıyoruz. Futbol gündem olduğunda sporla ilgilenenler nasıl ki fikirlerini paylaşıyorsa, dini bir konu olduğu zaman hocalarda fikirlerini paylaşıyor. Dini tartışmalar olunca, konuya dair âyetlerle cevaplar veren bir müftü defalarca şikâyet edilmiş Diyanet İşleri Başkanlığı’na. Özellikle İsmailağa cemaati ve Nurcuların hedefi haline gelmiş. Beni ilk aradığında geçirdiği birçok soruşturmadan bahsetmişti. Bu soruşturmaların kendisi için bir şeref olduğunu söylemiştim. Aradan birkaç ay geçtikten sonra başka bir soruşturmadan ceza vermişler. Tabiî ki tarikatların şikâyetiyle yapılmış bir soruşturma sonucu.

Beni aradığında ilk cümlesi: “Hocam ben artık hiçbir paylaşım yapamayacağım” olmuştu. Yaşadıklarını şöyle anlattı: “Başkanlıktan gelen teftiş ekibi hep yüzüme güldü. Bir şey çıkmayacağını, usulen soruşturduklarını söyleyip gittiler. Bir hafta sonra uyarı cezası aldığımı bana ilettiler. Bundan sonra ben paylaşım yapamam. İnşallah sizler susmazsınız. Bu tarikatlar Allah’ın âyetlerinin anlatılmasına engel oluyor. Maalesef diyanet buna göz yumuyor.”

Kandil Paylaşımları!

Son yıllarda neredeyse her kandil gününde aynı şeylere şahit oluyorum. Diyanet İşleri Başkanı ve yetkilileri kandil kutlama mesajı paylaşıyor sosyal medya hesaplarında. Her paylaşımın altında onlarca itiraz cevabı oluyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınlamış olduğu İslam Ansiklopedisindeki kandil maddesinde yazılı olanları, kopyalayıp yapıştırıyor gençler diyanet yetkililerinin paylaşımlarının altına. “İslam Ansiklopedisinde yazılanlar mı doğru, buradaki paylaşımınız mı doğru?” diye soruyor gençler.

Münafık Kimdir?

Yazının başlığını “Diyanet Personeline Münafıklık Yaptırmamalı.” diye atacaktım. Böyle bir başlık yanlış anlaşılabilir diye düşündüğüm için ikiyüzlülük olarak değiştirdim. Münafık kelimesini kullanmayı düşünmeme sebep olan olayı da yazayım, başlığın sert olup olmadığına kendiniz karar verin.

Bir müftü arkadaşım: “Biz münafık gibi yaşıyoruz!” deyince çok şaşırmıştım. Çok uzun yıllardır kendisini tanıyor, gayretli çalışmalarını biliyordum. Bu kadar sert ve ağır bir cümle kurması beni şaşırtmıştı. Neden öyle düşündüğünü sorunca bana dedi ki: “Gerçekten münafık gibi yaşıyoruz. Benim evde çocuklarıma anlattığım din ile cami kürsüsünde anlattıklarım arasında uçurum var. Evde Kur’an merkezli öğrendiklerimi çocuklarıma anlatırken, camii kürsüsünde daha çok hurafeleri anlatıyorum. Çocuklarımın beni cami kürsüsünde dinlemesini asla istemem!”

Müftü arkadaşımın bu sözleri uzun zaman aklımdan çıkmadı. Aklıma geldikçe, o arkadaşıma bazen acıdım bazen öfkelendim. Acıdım çünkü vicdan azabı çekiyordu. Bu psikolojiyi kaldırmak kolay değil. İnsanın dengesini bozacak kadar ağır bir süreç bu. Öfkelendim çünkü kendi evlatlarının duymasını istemediklerini (hurafeleri) milletin çocuklarına anlatıyor. Kendi çocuklarına Kur’an ilacıyla şifa dağıtırken, milletin çocuklarını hurafelerle zehirliyor. Yaptığı yanlışın farkında ama isyan edemiyor. İsyan etse görevden alınacak veya yükselemeyecek. Sustukça içi yanıyor, konuşsa başı yanacak.

Sadece bu kadarını da söylemedi. Sosyal medyada yaşanan linç kampanyalarına susmak zorunda kalmanın da kendisini rahatsız ettiğinden bahsetti. “Türkiye’de yetişmiş birçok ilahiyatçı alim tarikatların linçi ve sosyal medya baskısı yüzünden susmak veya yurt dışına gitmek zorunda kalıyor. Belki bizim o insanlara çok ihtiyacımız yok. Kitaplarını okumuş ve onlardan çok şey öğrenmiş bir kitleyiz. Ancak Türkiye’nin ve yeni yetişen gençlerin bu sesleri duyması, bu alimlerden istifade etmesi gerekiyor. Maalesef ülkemizin iyi yetişmiş İslam alimleri tarikatların baskısı ile sindiriliyor. Çakalların aslanları parçaladığını seyretmek zoruma gidiyor.” demişti.

Gençler Farkında

İnandıklarını anlatamayanların veya inanmadığı şeyleri anlatmak zorunda kalanların yaşadığı vicdan azabını birilerinin gündeme getirmesi gerekiyordu. Bu yazıyı bunun için yazdım. Sorunun çözümü siyasetteyse siyasetçiler, diyanetteyse diyanet yöneticileri buna el atmalı. “Kol kırılır yen içinde kalır.” veya “Biz bunları kendi aramızda konuşuruz.” deme dönemi artık bitti. Farkında değil misiniz gençlerin elinizden kayıp gittiğinin.

Ellerinde cep telefonu ile hutbe ve vaaz dinleyen gençler var artık. Bu gençler birçok şeyin farkındalar. Vaaz veren veya hutbe okuyan hocayı, bir koyun gibi dinlemiyorlar. Ellerindeki telefonla araştırma yapıyor birçoğu. “Bu Hoca ne kadar cahil! Bu müftü anlattıklarına inanıyor mu? Bu vaizin yüzü kızarmıyor mu bunları anlatırken!” diye düşünüyorlar ve camiden uzaklaşıyorlar. Keşke sadece camiden uzaklaşıyor olsalar. Bazıları dinden de uzaklaşıyor. Gözlerinin içine baka baka ikiyüzlülük yapanların bunda suçu yok mu?

Diyanet Kapatılmalı m?

Diyanet kapatılsın diye propaganda yapanlar var. Bu propagandayı yapanların ve buna destek olanların toplumu hiç tanımadığını düşünüyorum. Diyanetin ihya edilmesi gerekiyor imha edilmesi değil. Yöneticilerinin korkak değil cesur olması gerekiyor. Diyanet, tüm kusurlarına ve hatalarına rağmen, ülkemizde daha büyük problemlerin yaşanmasına engel olan bir bariyerdir. Bariyeri yıkmak sorunu çözmez.

 

Sait Çamlıca

Eğitimci-Yazar

Kaynak Kitap

Sosyal Medya Çağında Din Tartışmaları ve Gençler

Online Sipariş:
Bu yazının alıntılandığı kitabı aşağıdaki sitelerden satın alabilirsiniz.