Çocukların kendilerine has bir dünyası vardır. Bakarken bizim gibi bakarlar, fakat bizden farklı şeyler görürler. Anlama, algılama ve yorumlama biçimleri bizlerden çok daha farklıdır. Hafızaları bizden çok daha güçlüdür. Üç yaşındaki bir çocuğun beyni, etrafındaki olayları, bir fotoğraf makinesinden çok daha hızlı kopyalar.
Gördüklerini, duyduklarını anlasa da kopyalar çocuklar, anlamasa da. Faydalı da olsa kopyalar zararlı da olsa. Her fotoğraf karesi, çocukların geleceğini, karakterini, ahlâkını, davranışlarını oluşturan tuğlalar gibidir.
Anne baba çalışmak zorunda kalınca, çocuklar kreşlere veya bakıcılara teslim edilir. Kreşte görevli veya eve gelen bakıcıların kişiliği, karakteri, alışkanlıkları, konuşma üslupları da çocukların kişilik temellerini oluşturan tuğlalar arasına giriyor.
Güneydoğuda bir doktor anlatıyor:
Yeni evli ve henüz bir çocukları var. Anne baba çalışıyor, çocuk henüz kreş yaşında, mesai saatleri arasına sıkışmış anne babanın tek istediği çocuklarına bakacak iyi bir bakıcı bulmak. Yaşadıkları bölgede kreş olmadığı için genç bir kızı bakıcı olarak tutar anne baba.
Bir akşam genç anne ve babayı büyük bir sürpriz beklemektedir. Gün boyu özlemekle geçirdikleri çocukları akşam evde yürüyememektedir. Annenin iki gözü iki çeşme, dener olmaz, kocaya sorar olmaz, eşe dosta telefonla akıl danışır ama nafile. Çocuk yürüyemiyor. Alır çocuğu doktora götürürler. Doktor bütün testleri, filmleri (röntgenleri), muayeneleri yapar, ancak bir şey çıkmaz.
Çocukta herhangi bir anormal durum olmadığı gibi fazlasıyla da sağlıklıdır. Gelgelelim yürümeye gelince, bir ayağı aksayarak neredeyse koltuk değneği desteğiyle yürüyebilecek durumdadır. Doktor elle muayene eder.
– Buraya dokunduğumda herhangi bir yerin ağrıyor mu?
– Yok doktor amca ağrımıyor.
– Ayağını böyle tuttuğumda, ya elimle bastırdığımda?
– Yok doktor amca.
– Ya böyle?
– Yok doktor amca.
– Peki şimdi.
– Yok doktor amca.
Doktor da şaşkın, anne baba da… “Bir yerden düştün mü? Oynarken ayağını bir yere çarptın mı?” diye sorarlar, cevap hep aynıdır; “Yok, yok.”
Annenin iki gözü iki çeşme, doktor teskin etmeye çalışır. Doktor için son bir çözüm, psikolojik olabileceği yönündedir. Baba doktoru onaylar. Babaya göre de çocuğu gün içinde anne babasını çok özlemekte ve böylece belki de bir şekilde dikkat çekmek istemektedir. Bu kez de psikiyatri testleri yapılmaktadır. Ancak, çocuk çok sağlıklı olduğu gibi, çok da akıllı ve psikolojisi de sağlam çıkar. Anne ağlamaya başlamıştır.
“Hepsi benim yüzümden” der. “Çocuğuma bakamadım”. Anneninki içgüdüsel bir iç muhakemedir şüphesiz.
Doktor:
“Neden çocuğuma bakamadım diyorsunuz?” diye sorar. Anneye göre, çocuğunu bakıcıya bırakması, yanında olamaması, tamamen kendi suçudur ve bu düşüncelerini doktorla paylaşır.
Doktorun aile dostları olması, yaşadıkları şehrin de doğunun küçük bir yeri olması, annenin gözyaşlarına dayanamayan doktoru, işin izini sürmeye yönelmiştir ve sorunu çözmeye kararlıdır. Anneyi çocukla birlikte eve gönderir, doktor ve baba. Ardından doktor, çocuğun bakıcısının yanına gelmesini ister. Amacı, bakıcıya birtakım sorular sorarak, sorunu çözmeye çalışmaktır.
Ve sıkı durun, olanlar olur. Doktor, meslek hayatının en unutulmaz anlarından birine şahit olacak, baba da çocuğunun yaşamındaki yerini ve önemini, en kalıcı ve canlı bir örnekle tadacaktır. Baba ve doktorun beyin fırtınası ve durum değerlendirmesi süredursun, kapı çalınır ve hemşire içeri girer.
“Doktor Bey, küçüğün bakıcısı geldi” diye haber verir.
Baba ve doktorun gözleri kapıya çevrilmiştir ve işte o zaman olanlar olur.
Bakıcı bir ayağı aksayarak, güçlükle içeri girer. Baba ve doktor, akıllarına daha önce gelmeyen bu manzara karşısında, her ikisinin de şimdi aynı şeyi düşünmenin verdiği şaşkınlıkla, birbirlerine bakakalırlar.
(Yaşamın kara kutusu – Tuba Çelik – Ares Kitap)
Anne baba çocuk sahibi olduktan sonra attıkları her adıma dikkat etmeli. Attıkları her adımın fotoğrafını çeken çocukları, o fotoğraf kareleriyle oluşturdukları tuğla parçalarıyla, kendi evlerini inşa ediyor. O tuğla parçaları çürük olursa, evin temelleri çürük atılır. Çürük temeller üzerine inşa edilmiş bir bina yıkıldığı zaman, altında sadece çocuklar / gençler kalmıyor. Genelde tüm aile, bazen birkaç aile yıkılan binanın altında kalıyor.
Çocuklarınız karşısında bedeniniz topallarsa bu sorunu çözmek kolay olur.
Ya ruhunuz, karakteriniz, kişiliğiniz, ahlâkınız topallıyorsa?
Unutmayın; Çocuklar attığınız her adımın fotoğrafını çekiyor.
Sait Çamlıca
Eğitimci – Yazar