Cemaatler Neden Kendi Partilerini Kurmuyorlar?

 

Bütün gençlik yıllarım boyunca, özellikle Nurcu gruplardan “Siyasetin ve şeytanın şerrinden Allah’a sığınırız” lafını duydum. FETÖ ekibinin de ağızlarından düşürmedikleri bir cümleydi bu. Bizim Milli Gençlik Vakfı’na veya Refah Partisi’ne gittiğimizi bildikleri için, özellikle bizimle bu üslup ile konuşuyorlardı. Gençlik yıllarımızda cemaatlerin sinsi siyaset yaptıklarını bilmiyorduk.

Nurcuların yıllarca Süleyman Demirel için “İslamköylü Nurlu Süleyman” dediklerini, Süleymancıların eski liderleri Kemal Kaçar’ın milletvekilliği yaptığını, diğer cemaatlerin milletvekilliği pazarlıkları yaptıklarını, o dönemlerde biz bilmiyorduk. En azından gençler olarak bilmiyorduk.

“Bizim siyasetle işimiz olmaz. Biz hizmet ehliyiz. Siyaset yapmıyoruz İslam’ı anlatmaya çalışıyoruz” gibi cümleleri, Türkiye’de bütün cemaatlerden duyarsınız. Eskiden bu cümleye inanan insan çoktu. Cemaatlerin siyasetle ilgilenmediklerine, artık inanan kalmamıştır diye düşünüyorum.

Garip olan şey şu: Hepsi siyasetle ilgileniyor ancak hiçbirisi parti kurmuyor veya mevcut kendi partileri ile seçimlere girmiyorlar. Neden? Kendilerine mi güvenmiyorlar, oy alamayacaklarını mı düşünüyorlar? Türkiye’de 65 civarı aktif cemaat ve tarikat var. Birkaç tanesi hariç, hiçbirisinin siyasi bir partisi yok. Olanlar da zaten seçimlere girmiyorlar. Şimdilik…

Bütün cemaatler, kendilerini insanlığın kurtuluşu, cennete giden gemi olarak lanse ediyorlar. İnsanlığın dünya ve âhiret saadetinin kendi cemaatlerinde, kendi eğitim sistemlerinde, kendi liderlerinde olduğunu iddia edip kendilerini o şekilde pazarlıyorlar. Liderleri var, eğitim sistemleri var, birçok il ve ilçede kendi adamları ve teşkilatları var, ancak kendi partilerini yine de kurmuyorlar.

Türkiye’de devleti yönetmeye talip olan herkes için parti kurma yolu açıktır. İsteyen herkes, yasal şartlara uyduktan sonra, kendi partisini kurar, milletten oy ister ve seçimi kazanırsa devleti yönetebilir. Ancak cemaatler bunu yapmıyorlar. Siyasetle ilgilenmiyoruz diyerek sinsi siyaset yapıyorlar. Tıpkı FETÖ ekibi gibi.

Keramet ile Seçim Kazanamazlar mı?

Bütün cemaat ve tarikatlar, uydurma kerametlerle idare edilir. Gavs dedikleri kişinin dünyayı yönettiğini, şeyhlerinin insanların kalbinden geçeni okuduklarını anlatıp dururlar her yerde. Bu anlattıklarına inanıyorlarsa, kâinatı yöneten gavs, kalpleri okuyabilen şeyh, sandıkları mı yönetemeyecek? Cahil halk kitlelerini (!) kendilerine oy vermek için ikna etmek, çocuk oyuncağı olsa gerek!

“Bizim şeyhimizin gözlerine bakan içkiyi bırakıyor.” diye reklam yapan cemaat, şeyhlerine o kadar güveniyorsa, kendi partilerini kursunlar, liderleri televizyonda bir konuşma yapsın, liderin gözlerine bakan herkesi onlara oy vermeye ikna etsin.

Kendi talebe yurtlarında verdikleri eğitimin, insanlığın kurtuluşu için tek ilaç olduğuna gerçekten inanıyorlarsa, Türkiye’nin her ilçesinde yurtları olduğuna göre, kendi siyasi partilerini kurup millettin desteği ile iktidara gelip insanlığı kurtarsınlar. 

Her Partiye Gülücük Dağıtıyorlar

Parti kurmak ve seçime girmek risk ve bedel ister. Kendini güçlü ve etkili göstererek her partiden istediğini almak, sinsi siyaset yapmaktır. Bir parti kurduğunuzda kendinizi topluma anlatacak bir birikiminiz ve önemli projeleriniz olmak zorunda. Projelerinizin olması yetmez, milleti ikna etmek zorundasınız. İktidara geldiğinizde, başarılı veya başarısız olma riskinin altında yaşamak zorundasınız. Aktif siyaset hem bedel ister hem risklidir. Sinsi siyasetin, bedeli de yoktur riski de.

Nurculuk Partisi, Süleymancılık Partisi, Menzil Partisi, İsmailağa Partisi, Hak Yol Partisi gibi isimlerle kendi partilerini kurup siyasete atılsalar, en azından delikanlı bir tavır sergilemiş olacaklar. Parti kurmadan sinsi siyaset yapma ahlâksızlığından kurtulmuş olacaklar. 

Cemaatler, özellikle belediye seçimlerinde bütün adayları ya ziyaret ediyorlar veya kurumlarında ağırlıyorlar. Ekip olarak ziyaret edip ağırlamasalar bile, cemaatlerinin o şehirdeki temsilcisi, adaylarla irtibata geçiyor. Diyelim ki bir ilçede Ak Parti, MHP, SP ve CHP’nin adayları yarışıyor. Bu dört adayın tamamı ile irtibata geçip “Seçimden sonra bize filanca yerdeki arsayı verme sözü verirseniz, bu seçimlerde sizi destekleyeceğiz” diyorlar. Bu sözü, güçlü adayların tamamına verdiriyorlar. Seçimden sonra hangi partinin adayı kazanırsa kazansın, “Biz sizi desteklediğimiz için kazandınız. Bize verdiğiniz sözü tutun” diyorlar.

Risk yok! Bedel yok! Herkese gülücük dağıt, herkese kuyruk salla, sonra “Bizim siyasetle işimiz olmaz” demeye devam et.  

Biliyorlar!

Cemaat ve tarikatların hepsi oy potansiyellerinin olmadığını biliyorlar. Kendi partilerini kurup seçime girseler, rezil olacaklarının da farkındalar. Topluma kendilerini gösterdikleri kadar güçlü olsalar, çoktan kendi partilerini kurmuş olurdular.

FETÖ ekibini hatırlayın. 2015 yılında yapılan genel seçimlerde kendi adamlarını bağımsız aday gösterdiler. FETÖ’nün emniyet müdürleri Ali Fuat Yılmazer ve Yakup Saygılı, bağımsız aday oldukları seçimde rezil oldular. Türkiye’nin en güçlü cemaati olmalarına rağmen, seçimlerde oy alamadılar. Bir dönem Ak Parti’den milletvekili olmuş olan Hakan Şükür hem cemaatine hem futbol kariyerine güvenerek bağımsız aday olmuş fakat meclise girememişti.

2015 yılına kadar bir milyondan fazla satan bir gazeteye sahip, birkaç tane televizyon kanalı olan bir cemaatin oylarından bahsediyoruz. Her il ve ilçede dershanesi, koleji, hastanesi, kargo şirketi, bankası veya yurtları olan bir cemaat. Ancak sandıkta karşılıkları yok.

Diğer cemaatler de siyasete kendi partilerini kurup aktif olarak atılsalar, seçimlere girseler, FETÖ adaylarının yaşadığı hezimeti yaşayacak ve rezil olacaklar. Rezil olmamak için er meydanına çıkamıyorlar.

Keşke siyasilerimiz bu gerçeği bir an önce görüp cemaatlerin sinsi siyaset yapmasının önüne geçseler.

 

Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar

Kaynak Kitap

Teknoloji Çağında Cemaatlerin Bağlama Problemi

Online Sipariş:
Bu yazının alıntılandığı kitabı aşağıdaki sitelerden satın alabilirsiniz.