Cahil Profesörler

 

“Hem ‘cahil’ hem ‘profesör’ nasıl olunur?” diye bir soru aklınıza gelebilir. Hatta bu iki kelime nasıl yan yana gelebiliyor diye düşünebilirsiniz. Bu yazıyı, uzun zamandır zihnimi meşgul eden bazı soruların cevaplarını bulunca, yazmaya karar verdim. On yıl önce (2010 yılında) genç bir profesör arabasını çalıştırırken “Himmet şeyhim Bismillah” diyerek kontağı çevirip arabasını çalıştırmıştı benim yanımda. O kadar garibime gitmişti ki bu durum, yıllar geçmiş olmasına rağmen unutamadım. Dindar, beş vakit namaz kılan, profesör olmuş birisi, arabasını çalıştırırken Allah’tan önce şeyhinden himmet / yardım istiyordu. O gün “ama bu adam bir profesör. Nasıl yapar bunu?” diye düşünmüştüm.

“Artık profesör oldum. Şimdi biraz kitap okuyup kendimi geliştirsem iyi olur.” diyen bir profesörü anlattıklarında, şaka yaptıklarını sanmıştım. Sonra öğrendim ki cemaatinin desteği ile akademik hayatında hızlı yükselmiş, birçok yerde danışmanlık ve yöneticilik yapıyor ama hala kitap falan okuduğu yok.

Konuya giriş yapmadan önce, kendini iyi yetiştirmiş, ülkesi ve öğrencileri için sürekli zihinsel emek harcayan, ömrünü öğrenmeye ve öğretmeye adamış eli öpülesi profesör ve akademisyenlerimizin konunun dışında olduğunu belirtmek isterim. Hatta burada yazacağım bazı şeyleri bana onlar hatırlattılar, anlattılar. Başka bir ifadeyle söylemem gerekiyorsa, bu yazıdan yarası olanlar gocunsun.

Akademisyen Kimdir?

Her ülkenin bir beyin takımı vardır. Bu beyin takımı özgür düşünceye sahip, belli alanlarda uzmanlaşmış kişilerden oluşur. Bir ülkenin geleceği için ömrünü öğrenmeye ve öğretmeye adayan insanlardır akademisyenler. Teknik olarak tarifi şöyledir akademisyenin: Üniversitelerin farklı bölümlerinde ders veren, alanı dahilindeki konularda araştırmalar yapan, bilimsel çalışmalar yürüten, konusu ile ilgili deneysel çalışmalar hazırlayan, aynı zamanda konferans, sempozyum ve panel gibi faaliyetlere katılarak araştırma sonuçlarıyla ilgili öğrencilerini, toplumu bilgilendiren kişilere akademisyen denir.

FETÖ’cü Akademisyenler

Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) bünyesinde sadece asker, polis, öğretmen veya imamlar yoktu. Binlerce akademisyen ihraç edildi üniversitelerden. Bunların bir kısmı Profesör unvanına sahipti. Düşünün şimdi, adam üniversite bitirmiş, yüksek lisans yapmış, doçent olmuş ve sonunda profesör unvanı almış. Ancak ABD’de yaşayan ilkokul mezunu emekli bir vaizin “Kâinat İmamı” olduğuna inanıyor. Aklınız alıyor mu bu çelişkiyi? Benim asıl derdim ve cevabını vermeye çalışacağım soru şu: Bir insan profesör olduğu halde nasıl bu kadar cahil kalabiliyor?

Bu FETÖ’cü profesörün, profesör olmaya doğru giden yolculuğunun başlarına dönmezsek, bu soruların cevabını bulamayız. Lise veya üniversite yıllarında bu gençlere bir lider övülüyor ve tanıtılıyor. Ama öyle sandığınız gibi bir lider değil. Kalp gözü açık, içinden geçenleri bile okuyabilen, her hafta peygamberimizle istişare eden, ağlaya ağlaya vaazlar veren birini sevdiriyorlar. İsmi anılırken başına ‘muhterem’ sonuna “hocaefendi” sıfatları konmadan adını zikredemezsin.

Şöyle düşünün mesela: Bu çocuklara zihinlerinin gelişme çağında bir kuş gösteriliyor. Hepimizin “karga” olarak bildiği kuştan başka bir kuş görmelerine izin verilmiyor. Karganın sesi ne kadar çirkin olursa olsun, dünyanın en güzel kuş sesi olarak anlatılıyor. Kargadan başka kuş görmelerine, karga sesinden başka kuş sesi duymalarına izin vermiyorlar. Üniversite hayatları boyunca kargadan başka kuş tanımamaları için her şeyi yapıyor büyükleri. Sonra akademi hayatları başlıyor. Kargadan başka kuş, karga sesinden başka kuş sesi duymuyorlar yine. Başka güzel kuşlardan ve kuş seslerinden bahsetmeye başlayanlara “şefkat tokadı” uyarısında bulunuyorlar.

Normal şartlarda akademisyenlik sürecinde fazla ilerleyemeyecek olanlara, aynı Kargayı sevenler yardımcı oluyor. Yani hak etmediği birkaç zor basamağı, karga sesi sevdiği için atlatıyor büyükleri. Diline birkaç parmak bal sürülen karga sever akademisyen, artık başka bir şey duyamaz, başka bir sesi anlayamaz hâle geliyor. Belli bir yerden sonra düşünmek istese bile düşünemiyor, duymak istese bile duyamıyor. Artık bu adam Profesör bile olsa bülbül çirkin, karga güzel bir kuştur onun için. Çünkü gözlerine cemaat perdesi çekilmiştir. Bülbülün sesi çirkin, karganın sesi çok güzel gelir bu profesöre. Çünkü kulaklarında perde vardır. Aklını Fethullah Gülen’i kâinat imamı sanan kişilere genç yaşta teslim eden kişi, artık düşünemez, göremez, duyamaz, anlayamaz hale gelmiş bir robota dönüşüyor. Ama unvanı profesör!

Sadece FETÖ’cü Profesörler mi?

Buraya kadar yazdıklarıma tüm Türkiye, özellikle 15 Temmuz 2016’dan sonra, şahitlik yaptı. Profesör olmuş ama adam olamamış birçok FETÖ’cü akademisyen atıldı üniversitelerden. Bana sorarsanız üniversitelerimiz cahil akademisyen ve cahil profesörlerden kurtulmuş oldu.   

“Düşünme melekesini kaybetmiş profesör” denilince aklımıza sadece FETÖ’cü profesörler gelmemeli. Aklını herhangi bir şahsa, cemaate, tarikata, ideolojiye genç yaşta teslim etmiş ve bir daha o gruptan o fikirlerden ayrılamamış birçok akademisyen, maalesef aynı durumdadır. Ülkemiz için çok ciddi bir problem ve israftır bu adamların profesörlük makamlarını işgal ediyor olmaları. Bazıları danışmanlık yapıyor, bazıları rektör olmuş ama düşünme ve üretme melekesi sıfır. Bunlar tek bildiği şeyi yapıyor, kadrolaşmak. Etrafını cemaatinden olanlarla dolduruyor ki yeri sağlam kalsın.  

FETÖ ekibi yetiştirilirken “Kâinat İmamı” olarak inanılan bir adama akıllar teslim edildi. Diğerlerinde sadece isim farklı ama yöntem aynı. “Üstad, Şeyh, Hocaefendi, Üstaz, Muhterem, Bediüzzaman, Mevlâna, Gavs” gibi sıfatlara genç yaşta iman eden kişiler, profesör bile olsa düşünme melekesini kaybediyor.     

İhlas diyerek milleti soymasıyla meşhur “Işıkçı” diye bilinen cemaatin başındaki Mücahit Ören’i şeyh sanan profesör, cahildir.

Babadan oğluna geçen bir aile şirketi olan İskenderpşa Cemaati’nin başındaki Muharrem Nureddin Coşan’i şeyh sanan profesör, cahildir.

Başka bir aile şirketi olan Süleymancıların başındaki Alihan Kuriş’i şeyh sanan profesör, cahildir.

Adıyaman Menzildeki veya Eskişehir’e kendi tekkesini kurmuş olan, doğru düzgün konuşmayı bile bilmeyen adamları şeyh sanan profesör, cahildir.

Cübbeli Ahmed’i alim sanan profesör bile var! Düşünün artık halimizi.

“Osmanlı yıkılmadı. Durduruldu. Yeniden ayağa kaldıracağız.” diyen bir profesör cahildir. Kurtuluşu Osmanlı’yı yeniden diriltmekte sanan bir profesör ne kadar cahil ise kurtuluşu Kemalizm’de sanan bir profesörde en az o kadar cahildir. Listeyi uzatmak mümkün. Eskisi kadar sesleri çıkmasa bile kurtuluşu sosyalizm, komünizm gibi ideolojilerde arayan profesörler de var ülkemizde.

Bu profesörlerden bazıları İlahiyat Fakültesinde profesör, bazıları tarih profesörü. Özellikle medyaya sık sık çıkartılan bazı tarih profesörleri var ki, anlattıklarını dinleyince ortaokul tarih dersinde sanırsınız kendinizi. “Bir insan nasıl olurda bu kadar cahil bir tarih profesör olur?” diye düşünmeden edemezsiniz. 

İşin özü şudur: Kurtuluşu bir şahısta sanan, geçmişte yaşamış şahıslara veya ideolojilere ‘bakış açısını’ teslim eden kişi geleceği göremez.

Gençlere tavsiyem: Yakanıza hiçbir rozeti takmayın. Yakasında rozetle size nasihat edenlere hep şüpheyle bakın. Profesör bile olsa…

 

Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar

Kaynak Kitap

Teknoloji Çağında Cemaatlerin Bağlama Problemi

Online Sipariş:
Bu yazının alıntılandığı kitabı aşağıdaki sitelerden satın alabilirsiniz.

  1. Selamün Aleyküm Muhterem kardeşim.
    Yazılarınızı takip etmeye çalışıyorum. Cesaretinizden dolayı sizi kutluyorum. Suya sabuna dokunan, yürek isteyen yazılarınızın devamını Rabbim nasip etsin. Kaleminiz keskin, zihniniz açık olsun.

  2. Sait Bey bu cahil cühela takımı, birilerinin himmetiyle akademik ünvan alan bu prof’lara, Cübbeli gibi sabah akşam akıl almaz hikayeler anlatan hurafeci sarlatanlara değer veriyor maalesef..Sizin gibi akıl ve mantıkla hareket eden, bilim ve Kur’an’a merkezli düşünen, mezhep tasavvuf, tarikat ve cemaat üzerinden dini tanımlayıp duygusal modda salya sümük din anlatanlara değil; bilgiyle, akılla, delille, ayetle din ankatan ilahiyatçılara değer veren insanlara en galiz küfür ve hakaretlerle saldırıyorlar…Kolay değil onların putlarına dokunuyorsunuz, hatta putlarını kırmaya teşebbüs ediyorsunuz…

  3. Hiç bir rozet takmayın! Güzel rozet! Bir yerlerden tanıdık hem de kulağa hoş geliyor. Ancak hangi kulağa. Sevgili kardeşim ve meslektaşım. Elinize bir kılıç almış önünüze geleni doğramışsınız. Branşınız nedir bilmem ama biraz felsefe ve varoluş, biraz mantık azıcık ta düşünce tarihi okusaniz insanın zihin ve ruhsal varoluşunu kendisinin tamamlayamadigini anlarsınız. Ben , ben olmak için sana ve diğerlerine , sen de sen olmak için bana vs. muhtac ve mecbursun. Düşünsene kendi yüzünü ayna olmadan göremiyorsun ama ben görüyorum. Ses kaydını dinlediğinde bu benim sesim diyemiyoruz. Ama herkes sensin diyor. Namık Kemal bunu çok güzel anlatır. Kimse bilmez mahiyetini kendi rey’ i ile/ münhasır vasıtay – ı rü’yet iken göremez kendini dide bile. Tüm dünyada ve dinlerde hatta din dışı olgularda bile cemaat yapıları var. Bu insanlığın temel ihtiyacıdır. Davranış değişikliği, gelişimi bununla olur. Türkiye’de istisnalar dışında tüm cemaatle bu ihtiyaca cevap verdiği için mukabe görür. Tek bir örnek: sizce cemaat mensuplarının olmayanlara göre sigara içme oranı nedir? Ve bu sonuçtesadüf mü? Bir akademisyen olarak son derece basit bir bilimsel mantıkla bir soru sordum. Denemesi bedava. Buyurun çalışın. Sıkça tenkit ettiğiniz cahil proflar gibi yapmayın. Sahaya çıkın bir iki sene uğraşın sonra yazın. Sonuçlari carpitmadan yayınlayın.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir