Bu cümleyi ilk defa askerlik yaparken kurmuştum. Sekiz ay kısa dönem askerlik yaptım. Burdur’da acemi birliği sonrası Kıbrıs’ta tamamladım askerliğimi. Acemilik döneminde kırk güne yakın bir zaman hiç dışarı çıkamadık. Çarşıya çıkacağımız gün arkadaşım dışarıda en çok neyi özlediğimi sormuştu. ‘Cam bardakta çay içmeyi özlediğimi’ söylemiştim. Hatta ‘cam bardakta çay içerken, çay kaşığının çıkarttığı sesi özledim’ demiştim. Askerlik yapmayanlar bilmez, askerde kahvaltıda demir bardakta çay içildiğini, o bardakların dudaklarınızı yaktığını ve kantinde plastik bardaktan çay verildiğini. Gerçekten de acemi birliğinde en çok cam bardakta çay içmeyi özlemiştim.
Gökyüzüne ve bulutlara bakmaya da askerlik yaparken alıştım. ‘Bulutlar mı bu kadar güzel, yoksa bana özgürlüğümü hatırlattığı için mi bu kadar güzel görünüyorlar?’ cümlesini not almıştım defterime. Halen bulutlara bakıp huzur bulurum ve bazen resimlerini çekerim. ‘Gökyüzüne bakarken ayet göremeyenler, Kuran’ın yüzüne bakarken de ayet göremezler’ sözlerini bulut resimlerine ekleyip çok paylaşmışımdır sosyal medya hesaplarımda.
Bu yazıyı korona günleri olarak tarihe geçecek, insanın insanla teması yüzünden Covid-19 diye adlandırılan ölümcül virüs bulaşma tehlikesinin olduğu günlerde yazıyorum. Bu günlerde, tıpkı askerlik yıllarımda olduğu gibi, ‘Bunu da mı özleyecektik?’ cümlesini çok kuruyorum. ‘Şükretmemiz gereken ne kadar çok şeyimiz varmış?’ cümlesini hep beraber kurduğumuz günlerden geçiyoruz.
Sağlığımız için şükretmeyi öğrenmedik bu günlerde sadece. Sokaklarda istediğimiz gibi dolaşabilmek bile ne büyük şükür sebebiymiş. Arkadaşlarımızla buluşup muhabbet etmek, bir çay bahçesinde oturup çay içmek, bir akrabamızı ziyaret edip hal hatır sorabilmek bile çok büyük bir şükür sebebiymiş.
Pazartesi Sendromu
Bu tabir, hafta sonu tatili sonrası Pazartesi sabah işe gitmek zorunda kalanların işe gitmeme isteğini anlatmak için kullanılıyor. Hafta sonu dinlenip eğlenen kişi, Pazartesi sabah erken kalkıp yeniden işe gitme üşengeçliği yaşıyor. Bunu da ‘Pazartesi Sendromu’ olarak adlandırıyorlar. Uzun süre işsiz kalan birisi ‘Hele bir işsiz kalın da görün, Pazartesi işe gitmek sendrom mu mutluluk mu?’ demişti.
Evde kalmak zorunda kaldığımız korona günlerinde, birçok insan, işsiz kalan o arkadaşın yaşadığı duyguyu yaşadı. Yani işe gitmenin sendrom değil mutluluk olduğunu yaşayarak öğrendi. Sürekli evde oturmak zorunda kalmak, maddi bir sıkıntı olmayan birçok insan için bile, sıkıcı gelir.
Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?
‘Bunu da mı özleyecektik’ veya ‘Şükredecek ne kadar çok şeyimiz varmış’ gibi cümleleri kurmak zorunda kaldığımız bu günler, bana Kuran’ı Kerim’de ki Rahman suresini hatırlattı. Kuran’da Allah’ın isimlerinden biriyle başlayan tek sure olan Rahman suresinin en ilginç özelliği ‘şükrü’ ve ‘nankörlüğü’ 78 ayetlik bir sürede 31 defa tekrar ediyor olmasıdır. ‘O halde Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?’cümlesi aynı surede 31 kez tekrarlanıyor.
Ağaçlarda bizim için yaratılan meyvelerin, topraktan sebzeler ve güzel kokulu çiçeklerin ne kadar büyük bir nimet olduğunu hatırlatıyor Allah Rahman suresinde. Bu ayet bana Dostoyeski’nin ‘Bir ağacın önünden onu sevmeden, onun var oluşundan mutluluk duymadan geçilebileceğini aklım almıyor’ sözünü hatırlatıyor.
Nasıl muhteşem bir şekilde yaratıldığımız üzerine düşünmemizi istiyor Allah. Sadece görmek, duymak, yürüyebilmek gibi nimetlerin bile kıymetini unutuyoruz. Yıllar önce, doğuştan gözleri görmeyen beş yaşındaki kızının ‘Anne ben seni görmek istiyorum’ sözleri karşısında çaresiz kalan anneyi hatırlıyorum. ‘Ben kızıma ne söyleyeyim hocam!’ diye sormuştu da cevap verememiştim.
Güneşin doğduğu ve battığı her yerin Rabbi olan Allah, tatlı ve tuzlu suları ayrı ayrı ihtiyaçlarımızı gidermek için yarattı. Denizin kaldırma gücüyle deniz yolculukları yapmamızı sağlayan Allah, denizin altını bambaşka nimet ve rızıklarla doldurdu. Deniz kenarına resim çekinmek, çay içmek veya sadece yüzmek için giden insanlar, yaratıcının bu nimetleri üzerine düşünmesi gerekir.
Allah’tan başka herkesin ve her şeyin fani olduğunu unutan insanoğluna ‘ölümü’ hatırlatıyor Allah. Ölümden değil ölüm yokmuş gibi yaşamaktan korkması gereken insan, ölümü unutunca, hayatı kendine de başkalarına da zindan ediyor. Herkesten ve her şeyden saklanabilirsiniz ama Allah’tan ve Allah’a vereceğiniz hesaptan asla kaçamayacaksınız.
İnkarın Bedeli İtaatin Ödülü Haktır.
Rahman suresinin devamında ahirette yaşayacağımız mutlak adaleti, mutlak cezayı ve mutlak ödülü hatırlatıyor Allah. Hiçbir iyiliğin ödülsüz, hiçbir kötülüğün cezasız kalmayacağına inanmak, insana muhteşem bir huzur veriyor. Bu huzur ile ilgili ayetlerin her birinden sonra Allah ‘O halde Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?’ ayetini tekrarlıyor.
Sabır Büyük Nimettir
Bu zor günlerde hepimiz ‘nimet’ olduğunu bilmediğimiz şeylerin aslında ne kadar büyük nimetler olduğunu hatırladık. Bu zor günlerde en çok neyi özlediğinizi düşünün. ‘Bunu da mı özleyecektik?’ diyeceğimiz küçük şeylerin ne kadar büyük nimet olduğunu öğrenmeyi küçük görmeyin.
Sabredersek o nimetlerin hepsine yeniden kavuşacağız.
Kavuşunca yeniden unutmayız inşallah!