Bir öğretmenin, “çocuk eğitimi” konusunda konuşması, nasihat etmesi, konferanslar vermesi ve tecrübelerini kitaplaştırması, şaşılacak bir şey değildir. Ancak aynı şeyleri, bir komiser yaparsa, insan şaşırıyor. Daha doğrusu sevinç ve umut dolu bir şaşkınlık yaşıyor.
“Suçlu Çocuk Yoktur!” kitabını okuyunca önce şaşırdım. Şaşırdığım kadar sevindim de elbette. Kitabın yazarı bir eğitimci değil, bir komiser.
Bu yazı kaleme alındığımda (Eylül 2009), komiser Hasan YILMAZ, Urfa İl Emniyet Müdürlüğü’nde, Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görevine devam ediyordu.
1991 yılından bu zamana kadar 12.000’den fazla risk altında bulunan veya suça karışmış çocuk ve aileleriyle yaptığı görüşmeleri ve bu görüşmelerden çıkardığı dersleri paylaşıyor kitabında.
“Ey anne babalar! Ya ibret alırsınız ya da ibret olursunuz!” diyor adeta. Anne babaların evlatlarına sahip çıkma mücadelesini, “kurtuluş savaşına” benzetmesi de ayrı bir ikaz metodu.
Sayın Hasan YILMAZ, kitabının başında “Ailenizin Kurtuluş Savaşını Başlatmaya Hazır mısınız?” diye sorarak başlıyor.
Kayseri’de görev yaptığı sırada, kendisine, hırsızlık makinesine dönüşmüş birinden bahsetmişler: “Anlatılanlara göre, canavar, her türü hırsızlığı yapıyor, camları kırıyor, araba lastiklerini indiriyor, arabaları çiziyor, çocuklara bıçak çekerek harçlıklarını alıyor, bisikletlerini çalarak satıyordu.”
Mahallelinin bu kadar şikayetçi olduğu canavarı, buldurtup yanına getirttiğinde ise iyice şaşırıyor Hasan Bey. Canavar 10-11 yaşlarında bir çocuk. Çocukla iletişim kurmakta zorlansa bile, zamanla çocuğun hayatını öğrenmiş.
Annesi ölmüş, babası başka bir kadınla evlenmiş ve üvey annesi, kendi çocuğu olunca ona işkenceler yapmış, evden kovmuş. Anlattığına göre kadın, çocuğun körpecik bedeni üzerinde sigara izmaritleri söndürmüş, kerpetenle etlerini sıkmış ve daha birçok insanlık dışı eziyet etmiş. Bu işkencelere dayanamayan çocuk evden kaçmaya başlamış. Babası da kendisine inanmayınca hem babasından hem de üvey annesinden şiddet görmeye başlamış. Sokakta kalmak zorunda kaldığı zamanlarda, kömürlüklerde ve terk edilmiş binalarda yatmış. Sokaklarda edindiği kötü çevrenin etkisiyle hırsızlıklara başlamış. Çaldığı bir bisikleti, halıyı, kilimi, bir simit ve peynirle değiştirmişti.
Çok geceler aç kaldığı ve aileden sevgi görmediği için mutlu çocukları takip ederek onlara şiddet uygulamıştı.
“Suça bulaşmış çocukların büyük bir kısmında benzer hayat hikâyeleri gördüm.” diyen Hasan Bey, Çocukların değil, anne ve babaların eğitime / tedaviye ihtiyaçları olduğunu ısrarla vurguluyor.
14-15 yaşlarında 350 civarında hırsızlık ve gasp suçu işlemiş bir çocuğu size getirseler ne düşünürsünüz? Kemal ismindeki bir gençle yaptığı görüşmelerden de bahsediyor Hasan Bey.
Altı yaşındayken babası evi terk etmiş. Kendisi, annesi ve iki kız kardeşiyle yaşam mücadelesi vermişler. Bu mücadele içinde Kemal’in annesi para karşılığında fuhuş yapmaya başlamış. Yetiştirme yurdunda da kalmayan Kemal, yüzlerce suça bulaşmış. Hasan Bey’in sabırla iletişim kurmaya çalıştığı Kemal, bu kadar ısrarla suç işlemesinin sebebi sorulunca, öyle bir cevap vermiş ki, bu cevabı okuyunca benim içim acıdı.
“Hasan ağabey! Benimle boşuna uğraşma! Ben adam olmam! Senin baban daha altı yaşındayken seni, anneni ve iki kız kardeşini bırakıp kaçtı mı? Daha sonra annen kötü yola düşüp fahişe oldu mu? Kız kardeşlerin aynı pisliğin içine düşmesin diye, hırsızlık yapıp eve ekmek götürdün mü? Ben bu durumdayım ve benden adam olmaz!”
Kötü yola düşmüş çocukları suçlamak kolaydır. Ancak bu çocukların niçin bu hâle geldiğini hepimiz düşünmek zorundayız. Önce kendi hayatımızı, sonra çocuklarımızla olan iletişimimizi sorgulamaya mecburuz.
Çocuğu dünyaya getirmek annelik, maddî ihtiyaçlarını gidermek babalık değildir.
Çocuklarımız ve öğrencilerimiz ile ilgili, kimya formülü gibi hazır bir reçete yok. Reçete emek vermektir, emek ise takip etmek ve çocukları tanımaktır.
“Ne yapmalıyız?” sorusunu kendisine soran anne babalar, çocuk eğitmenin bir sanat olduğu gerçeğini akıllarından çıkartmamalıdır. Çocuk eğitmek / yetiştirmek bir sanattır. Çiçek yetiştirmenin kuralları varken, çocuk yetiştirmenin kuralları yok mu sanıyoruz?
Önce kendimizi eğitmeye başlamalıyız.
Bir Emniyet Müdürü, tüm anne-babalara sesleniyor: “Suçlu çocuk yoktur! Suça itilen çocuklar vardır!”
Bir Emniyet Müdürü, tüm anne-babalara sesleniyor: “Evlatlarınıza sahip çıkın!”
Bu sese kulak verin!
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar