Gereğinden fazla tatil yaptığımız bilinir. Sadece öğrencilerin 3 aylık yaz tatili değil, yıl içerisinde de gerekli gereksiz birçok tatilimiz var. Bizim gibi gelişmekte olan bir coğrafyaya liderlik yapan ülkelerin tatilden daha çok çalışmaya ihtiyacı var.
Öğrencilerimiz yaz aylarında 3 ay tatil yapıyor. Maalesef kitaplar, defterler ve kalemler de tatil yapıyor.
Eğitim anlayışı okul ve diplomayla sınırlı milletlerin en büyük problemi de bu değil mi zaten? Okul varsa öğrenme var, okul tatil olunca öğrenmeye de ara veriyoruz.
“Öğrenciler yaz tatilinde niçin kitap okumuyor?” diye sormak geliyor içimden. Soramıyorum, çünkü öğrenciler değil, büyüklerimiz de kitap okumuyor.
“Beşikten mezara kadar ilim tahsil edin!” buyuran bir peygamberin ümmeti kitaplardan niçin ve nasıl bu kadar uzaklaştı? Anlamak, anlatmak gerçekten çok zor…
Sahi bize ne oldu?
“OKU” diye başlayan ilahi çağrıyı niçin duymuyoruz?
Duyuyor ve biliyoruz da niçin anlamıyoruz?
Yaradan önce “OKU” dedi… Hem de Hira dağında…
Hem de bir rivayete göre okuma yazması olmayan (ümmi) bir Peygambere “OKU” dedi.
Yaradan, yarattığına her şeyden önce OKU dedi. Niye?
Namaz demeden “OKU” dedi. Oruç demeden “OKU” dedi.
İbadet demeden “OKU” dedi.
Önce “OKU” demesinin hikmeti üzerinde düşünmek zorunda değil miyiz?
İnsanı hayvandan ayıran en önemli özellik düşüne-bilme yeteneğidir. Hayvanlar da insanlar gibi yer, içer ve çoğalırlar. Kendi lisanlarıyla konuşurlar. İnsanı dünyanın hâkimi yapan tek özellik düşünebilme yeteneğidir.
Düşünebilmek için beslemek zorundayız düşünme organımızı. İçine bilgi girmeyen bir beyin neyi, nasıl düşünecek? Teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun bilginin kaynağı hâlâ kitaplardır.
Cehalet, Çağdaş Köleliktir
Dünyanın önde gelen nöro-fizyologlarından biri olan, İtalyan’ın Ferrara Üniversitesi profesörlerinden Luciano Fadiga ile yapılan röportajda yaptığı ilginç tespitler dikkatimi çekti. Özellikle “beyin kontrolü” ile ilgili olan tespiti.
Prof.: “Hayır, mümkün değil. Beyin kontrolü için kimsenin beynine dışardan bir aygıt takmaya hiç gerek yok, bunun başka ve kolay yolları var. Bu kadar imkânsız, zor, sofistike şeylere gerek yok. İşte televizyonlar! Bu işi gayet başarılı bir biçimde yapıyorlar.” diyor. (Bu sözleri söylediğinde akıllı telefon ve tabletler henüz bu kadar yaygın değildi.)
Medyanın toplum üzerindeki olumsuz yönlerinden bahseden Prof. Luciano Fadiga tüm insanlığa da bir mesaj veriyor:
“Bugünkü mesele şu: Kültüre, eğitime ve bilime çok az para harcıyoruz. Hangi marka giyineceğimize, hangi arabayı alacağımıza, evimizde kaç televizyon buluna-cağına kafayı takmış durumdayız. Gelişme bu değil, kalkınma bu değil.”
“Gelişme, kalkınma, bilime ve araştırmaya yatırım yapmaktır. İyi bilime…”
Eskiden kölelerin ayaklarına pranga vurulurdu. Esaret ve köleliği temsil eden prangalar. Ancak yaşadığımız yüzyılda köleliğin şekli değişti sadece. Bedenlere değil, beyinlere pranga vuruyorlar.
Beyinlerdeki prangaları kırmak için “okuyun!” Yaratıcının insanoğlunu asla “kitapsız” bırakmamış olması üzerine düşünmek gerek…
Tatilde bedenleriniz dinlensin! Ancak beyninize tatil yaptırmayın.
Yaratan Rabbin adıyla okuyun!
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar